29 Ocak 2009 tarihinde İsviçre’nin Davos kasabasında Dünya Ekonomik Forumu sırasında meydana gelen olay herkesin malumu. Biz burada Erdoğan-Peres arasındaki tartışmaya değil moderatöre dikkat çekmek istiyoruz. Diplomatik nezakete aykırı olarak bir ülkenin başbakanına elle müdahele eden kişinin yazdıklarına bakmak gerekiyor.
David İgnatius, Ermeni asıllı Amerikan vatandaşı yazar ve romancı. Washington Post gazetesinde yazarlık yapan Ignatius’un CIA hakkında yazıları Amerika içinde birçok eleştiriye konu olmuş ve Ignatius CIA’nin yanlış ve ahlaksız politikalarının ana akım medyada ki savunucusu olmakla suçlanmaktı.
Ignatius’un romanlarını okuyanlar kendisinin özellikle ortadoğu kültürü hakkındaki geniş ve detaylı aktarımlarını hemen farkedeceklerdir. Bu konuda ‘fazlasıyla’ bilgili olduğu romanlarında oluşturduğu karakterlerinin ağzından yaptığı aktarımlarda görülmektedir. Ülkemizde gösterilen ‘Body of Lies’ filmi Ignatius’un aynı adlı romanından uyarlanmıştır.
Bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz ise 1991 yılı basımı ‘Siro’ isimli kitabıdır. Kitap Türkolog olan genç ve idealist CIA ajanı Anna Barnes’ın etrafında 1980 darbesi öncesinde Türkiye’de geçer. Iran’da İslam devrimi olmuş ve SSCB (bugünkü Rusya) Afganistan’ı işgal etmek üzeredir. CIA İran’da yaşananlar yüzünden darmadağın olmuştur ama CIA’nin eski tüfekleri SSCB’nin de çökmeye başladığını görmekte ve bu amaçla bu ülkeyi oluşturan Türk Cumhuriyetlerinde karma çıkararak çöküşü hızlandırmak istemektedirler. Kitap Türk dünyası yaşayış, kültür, nasıl manüple edilebileceği gibi kıymetli bilgilerle doludur. Biz sadece bir iki paragrafından alıntı yapacağız.
Meraklısına tamamını okumasını tavsiye ederiz.
CIA İstanbul şefi’nin ağzından bir aktarım:
‘Farkında değilsen dünyanın bu bölgesinde insanlar onun için birbirlerine güvenmezler’ dedi Taylor. ‘Arnavutlar Bulgarlardan nefret eder, bulgarlar Türklerden nefret eder, Türkler Kürtlerden nefret eder, kürtler Ermenilerden nefret ederler. Dolayısıyla birbirlerini gözetlemek için çok vakir harcarlar. Dünyanın bu bölgesinde politikanın sırrı budur. Küçük ahmakları birbirlerine karşı kullanmak.’
Aynı kitaptan bir başka alıntı:
‘Ajans da (CIA) Türkleri devşirmenin çok zor olduğu söylenmişti. Taylor başta buna pek inanmamıştı ama birkaç ay sonra bunun nedenini anladı. Onların (Türklerin) tutulabilecek bir yeri, pürüzlü bir kenarları yada gizli rüyaları yoktu. Tüccar olmadıkları için para da işe yaramazdı. Araplar gibi çok karmaşık bir kafa yapılarıda yoktu ihaneti kendilerine rasyonalize edebilecekleri. Çok yoğun yurtseverdiler. Onlara birşey yaptırtabilmenin tek yolu yaptıkları şeyin ülkeleri için en iyisi olduğuna ikna edebilmektir.’
Şimdi Davos toplantısı moderatörü Ignatius’un romanında geçen CIA ajanı gibi nasıl her duruma kolayca uyum sağlayabilen bir kafa yapısı olduğuna bakalım:
O moderatör Erdoğan’ın gücünü gördü.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “One minute” çıkışının yaşandığı Davos’taki paneli yöneten Washington Post gazetesinin ünlü köşe yazarı David Ignatius , Dünya Ekonomik Forumu toplantısına katılmak üzere geldiği İstanbul’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama arasındaki dostluğu yazdı. Obama’nın “riskli” bir stratejisinin sonuç verdiği yorumunu yapan Ignatius, İstanbul toplantısında Erdoğan’ın “gücünün gözlerin önüne serildiğini” de yazdı. (…) İnsan hakları örgütlerinin de ABD’nin Erdoğan’ın gazetecileri, yargıçları ve siyasi rakiplerini “sıkıştırması”na tolere etmesinden yakındıklarını kaydeden Ignatius, ancak Arap Baharı kararırken ABD Yönetimininin, komşuluk için bir “fener” olarak sevinçle karşılayabildiği “Bu müreffeh Müslüman demokrasisi ile ittifakından memnun olduğu”nu da yazdı. (…)08 Haziran 2012
Tam 3 yıl sonra, neredeyse aynı günlerde 7 Haziran 2015 seçimi sonrası Ak Parti tek başına iktidar olamadığında ki David Ignatius:
David İgnatius: “Despot reddedildi”11 Haziran 2015“One minute” olayının yaşandığı Davos panelini yöneten Washington Post Gazetesinin tanınmış köşe yazarı David İgnatius, 7 Haziran sonuçlarını “Türkiye’de demokrasi hakim” ifadesi ile özetledi. David İgnatius, “Son 10 yılda dünya çapında otoriterleşme yürüyüşünün ‘Neo Osmanlıcılık’, ‘Putinizm’, ‘Beijing Konsesüs’ gibi farklı isimleri oldu” sözleriyle girdiği yazısında “etkin despot fikri, Pazar günü Türkiye’de yapılan parlamenter seçiminde kesin bir biçimde reddedildi” görüşünü öne sürüyor. “TÜRKLER, SİSTEMLERİ REHİN ALINIRSA EĞER KAYBEDECEK BİR ŞEYLERİNİN OLACAĞINI BİLİR” Seçmenlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık projesini geri çevirdiğini belirten David İgnatius Türk seçmenlerinin bu yaklaşımını “Türkiye’deki siyasi kurumların göreceli gücüne” bağlarken “Burada laik demokrasi, adeta yüz yaşında. Sıcak savaşlar, soğuk savaşlar, askeri darbeler ve dini aşırılıkların üstesinden geldi. Türkler, sistemleri rehin alınırsa eğer kaybedecek bir şeylerinin olacağını bilir” yorumunu yapıyor. (…)
Şimdi insan düşünmeden edemiyor. Erdoğan o gün sağında oturan kişiye mi daha çok dikkat etmeliydi yoksa solunda oturan kişiye mi?