İSRAİL İSTİHBARATI İLE İLİŞKİLİ OLDUĞU İDDİA EDİLEN DEBKAFİLE SİTESİ 22 KASIM PAZAR GÜNÜ İTALYAN KAYNAKLARA DAYANDIRARAK YAYINLADIĞI HABERİNDE İRAN F-14 VE MİG-29 UÇAKLARININ İLK DEFA OLARAK RUS AĞIR BOMBARDIMAN UÇAKLARINA EŞLİK EDEREK SURİYE ÜZERİNDE VE İSRAİL SINIRINA 150 KM MESAFEDE UÇTUĞUNU YAZDI. İRAN, DEVRİM ÖNCESİNDE ALINAN ABD YAPIMI F-14 UÇAKLARININ ÇOK GELİŞMİŞ İSTİHBARAT TOPLAMA KABİLİYETLERİ OLDUĞUNU YAZAN SİTE NORMALDE İSRAİL’İN BÖYLE BİR YAKINLAŞMAYI KABUL ETMEYEREK UÇAKLARLA SAVAŞACAĞINI AMA RUS AĞIR BOMBARDIMAN UÇAKLARINA ESKORTLUK YAPMA BAHANESİ ARDINA SAKLANAN İRAN UÇAKLARINA DOKUNAMADIKLARINI YAZIYOR.
PEKİ BUNU NASIL OKUYALIM. İKİ ÜLKENİN PROVOKASYONLAR KONUSUNDA ÇOK KÖTÜ BİR ÜNÜ OLDUĞUNU BİLİYORUZ. HER İKİSİ DE SIKIŞTIKLARI ZAMAN BİRBİRLERİNE YARDIM EDEN ÜLKELER. MESELA İSRAİL YAPTIĞI BİR SOYKIRIM SONRASI ULUSLARARASI ALANDA SIKIŞINCA İRAN’IN EMRİYLE HİZBULLAH HEMEN İKİ TANE FÜZE YOLLAR İSRAİL’E HERŞEY UNUTULUR İSRAİL KENDİNİ SAVUNUYOR OLUR. VEYA TERSİ İRANGATE (İRAN-IRAK SAVAŞI SIRASINDA IRAK TANKLARI YÜZÜNDEN SIKIŞAN iRAN’ İSRAİL ARACILIĞIYLA VERİLEN ANTİ-TANK FÜZELERİ SKANDALI) SKANDALINDA OLDUĞU GİBİ.
ŞU ANDA İKİ NATO UÇAK GEMİSİNİN AMERİKAN TRUMAN VE FRANSIZ CHARLES DE GAULLE İLE DÜNYANIN EN BÜYÜK GÜDÜMLÜ FÜZE GEMİLERİNDEN BİRİSİ OLAN RUSYANIN MOSKVA SAVAŞ GEMİSİ AYNI BÖLGEYE GİDİYORLAR. RUS GEMİSİ BİR ÇEŞİT S300 FÜZELERİNİN YÜZEN VERSİYONU DEMEK DOĞRU OLUR
BU HABERDE SİTENİN İKİNCİ HABERİ İDİ. ŞİMDİ BU BÖLGEDE İDEOLOJİK DEVLET YAPILARINI SAVAŞ VE ÇATIŞMA İLE İDAME ETTİREN İSRAİL VE İRAN’I GİBİ İKİ ÜLKENİN HER AN BİR FİTNE İLE BÖLGEDE BÜYÜK BİR SAVAŞI TETİKLEMEK İSTEYEBİLECEKLERİNİ DİKKATE ALMALIYIZ. SONUÇTA BİRİ MEHDİ’NİN DÜNYAYA ZUHUR ETMESİNİ BEKLERKEN DİĞERİ SÜLEYMAN TAPINAĞI İNŞA ETME PEŞİNDE OLAN BİRBİRLERİNİN RUH İKİZİ İKİ REJİM.
Cemal Kaşuki ayrıca, ‘Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik İsrail tarafından başlatılan şiddetli baskınlara karşı Lübnan Hizbullahı’nın İsrail güçlerine mukavemet etmeyeceği garantisi alındığını, İran’ın Suriye’ye gönderdiği askerlerden bir kısmını da birkaç ay sonra Yemen’e yönlendireceğini” de yazdı.
Cemal Kaşuki’nin sözünü ettiği İran ve Hizbullah.. Hizbullah, İran’daki Humeyni Devrimi’nden esinlenerek 1982 yılında kurulmuş, merkezi Lübnan’da bulunan, Şiî bir örgüt. İsrail’i, o zamanlar işgal etmekte olduğu Güney Lübnan’dan çıkartmak hedefiyle işe başlamıştı.
İşte bu Hizbullah’ın ilk Genel Sekreteri ve Sözcüsü Şeyh Subhi Et-Tufeyli, çıktığı bir TV programında İran ve Hizbullah’ın Suriye politikası ve İsrail ile iş birliği yapmalarını yerden yere vuran bir konuşma yaptı. İran ve Hizbullah’ın geldiği noktayı yüzlerine çarptı. Aşağıda okuyacağınız paragrafların tamamı Hizbullah’ın ilk genel sekreteri Şeyh Subhi Et-Tufeyli’ye ait.. Şöyle diyor Şeyh Tufeyli:”Suriye Şiileri’nin hiçbir zaman korunmaya ihtiyaçları yoktu. Onları biz bataklığın içine soktuk. Bugün Şiiler bizim hatalarımız yüzünden tehlike altında. Biz sebep olduk. Suriye’de Şiiler’in başına gelebilecek en ufak zararın sorumlusu biziz. Onların başını derde sokan biziz. Acı çekmelerine biz sebep olduk. Suriye Şiileri’nin bizlerin ne yardımına ne de desteğine ihtiyaçları var. Seyyide Zeynep Türbesi için de aynı.. Mezar taşlarının hiç kimse tarafından korunmasına ihtiyacı yok. Biz Seyyide Zeynep’i seviyoruz da Sünniler nefret mi ediyor zannediyorsunuz? Seyyide Zeynep bütün Müslümanlar için saygıdeğerdir. Yalan.. Yapmak istediklerini gizliyorlar. ‘Seyyide Zeynep Türbesi’ni korumak veya Suriye’deki Lübnanlı Şiiler’i korumak,’ propaganda için sadece bir bahane. Basit insanları aldatmak için bir taktik bu bahaneler. Esasında öyle değil, esas mesele Suriye rejimini korumak. Söz konusu olan rejimi korumak, halkını öldüren, suçlu, zalim rejimi korumak için savaşıyorlar. Nasıl olur da Esad rejimi, Suriye halkını her türlü silah ve füzelerle bombalar..! Ama Filistin’i işgal eden İsrail’e tek bir füze dahi atmışlığı yok. Burada bir soru sormak istiyorum: Bundan kim istifade ediyor!? İsrail istifade ediyor..”
Eski Hizbullah lideri Subhi Tufeyli devam ediyor..
“Yani biz bugün İsrail’in menfaatlerine hizmet etmiş oluyoruz. Suriye’de savaşa karışmamız, İsrail’e fayda sağlıyor. Daha beteri.. Açık olalım; iki taraftan birinin savaşı kazanmasına müsaade etmezler. İki taraf da kaybetsin, ümmet yıkılıp kaybolsun istiyorlar. Amaçları bu. İsrail gibi Batı ve ABD’nin de çıkarları aynı. Birbirimizi kırıp parçalayalım, Lübnan’dan Suriye’ye mezhep çatışmaları bitmesin… Bu, onlara yapabileceğimiz en büyük iyiliktir. Onlara ne kadar büyük bir hizmet ettiğimizi hayal edebiliyor musunuz? Görün ey İranlı yöneticiler! Kutsal Kudüs’ü işgal eden, ümmetin düşmanı Siyonistlerin çıkarlarına nasıl hizmet ediyoruz.!”
Eski Hizbullah lideri Şeyh Tufeyli daha da sertleşiyor..
“Hizbullah, Suriyeli Şiiler’i gerçek bir facianın içine attı. Suriye’de öldürülen her Şii’ye Hizbullah sebep oluyor. Yıkılan her evde kesilen her ağaçta Hizbullah ve İran’ın sorumluluğu var. Suriye Şiilerini, Lübnan ve çevresindeki iğrenç mezhep savaşlarından uzaklaştırmak bizim sorumluluğumuzdu. Suriye’de bir halk var ve bir de zalim yönetici. Halk bu zalim yöneticiden kurtulmak istiyor. Onlara mani olmaya hakkımız yok, biz İmam Hüseyin’in takipçileri olduğumuzu söylüyoruz ve ona yapılan haksızlığa ağlıyoruz. Hz. Hüseyin’den bahsederken ‘zalime karşı ayaklandığını’ tekrarlıyoruz. Peki şimdi Suriye’de olan ne? Zalim Esad’a karşı bir ayaklanma var.”
“Medyada, İsrail’e atıp tutuyoruz, konuştukça konuşuyoruz. Sonra genç direnişçileri ve silahları başka yerlere kurban ediyoruz. Bu haramdır; suç işliyorlar. Gençleri Siyonist düşmanla savaşmak için eğiteceğimize onlara hizmet için eğitiyoruz. Bugün Hizbullah’ın yaptıklarından İsrail’in çok mutlu olduğunu biliyorum. Bazen insanlar bana, ‘İsrail, Lübnan’a direnişe karşı bir saldırı başlatabilir mi?’ diye soruyorlar. Gülerek cevaplıyorum. Neden dolayı başlatsın ki? Tersine.. Hizbullah, Suriye’de savaşmaya devam ederse İsrail daha fazla korur Hizbullah’ı. Kim olursa olsun, bizim bugün İsrail çıkarlarına hizmet ettiğimiz gibi kimse hizmet edemez.”
“Ama İsrail hiçbir zaman Lübnan’a saldırmayı düşünemez. Tersine, İsrail, Suriye’de savaşan Hizbullah’ı daha çok korumaya başlar. Çünkü onlar için ümmeti yok etmek pratik bir araç.”
‘Suriye’de öldürülen Hizbullah üyeleri şehit sayılır mı?’sorusuna Eski Hizbullah Genel Sekreteri Tufeyli çok net ve çok sert karşılık veriyor..
“Hangi hakla şehitliği hak ediyorlar? Müslümanların çocuklarını öldürdükleri için mi? Hangi hakla şehit oluyorlar? Onları terörize ettikleri için mi? Hangi hakla şehit oluyorlar? Evlerini başlarına yıktıkları için mi? Filistin’in özgürlüğü için mi savaşa gittiler? Hayır, şehit değiller. Cehenneme gidecekler, Kur’an ayetlerinin cevabı açık.”
Ortadoğu’da neler olduğunu merak edenlere duyurulur.
İSRAİL-İRAN İLİŞKİLERİNİ DEŞİFRE EDEN GÜZEL BİR MAKALELER DİZİSİ İLE BİTİRELİM.
MOLLALARLA – HAHAMLARIN KONTROLLÜ SAVAŞ SENARYOSU(…)
Ya İran’daki Mollalar, Anglo-Sakson/Siyonist cephe ile kontrollü bir savaş senaryosu üzerinde anlaştı ise?Doğru yazdık; ‘Savaşma’ konusunda anlaşma.
Önce; Türkiye’ye ziyareti gündeme gelen isimleri hatırlamakla başlayalım:
Douglas Feith;Condoleeza Rice, İsrail Genelkurmay Başkanı…
Bunlar bildikleriniz.
Ankara’lı dostlarımın kulağıma fısıldadığı; üst düzey Rus yetkililerin de bu ziyaretler sırasında Ankara’da bulunduğu yolundaki bilgileri şimdilik ‘şüpheli bilgi’ kategorisinde tutalım.
ABD’nin siyonist cephesinin Pentagon’daki kilit adamlarından Douglas Feith’in kim olduğunu biliyorsunuz. Fakat hatırlamamız gereken kişi Larry Franklin.
Larry Franklin; FBI’ın, Pentagon’dan gizli bilgileri İsrail’e sızdırdığı için suçladığı isim. Harold Rhode ile birlikte Douglas Feith’in ekibinde.
Pentagon’un demirbaşı bu iki isim başka neyle suçlanıyor :
2001 yılında Fransa ve İtalya’da Manuçer Gorbanifar’la gizlice görüşmeler yapmakla…
Hani şu ortaya çıkınca; Dışişleri Bakanı Powell’ı bile çileden çıkaran ve Savunma Bakanı’ndan açıklama yapmasını istemesine neden olan gizli zirve. Malum kendisi şu sıralar emekli ve yerini başka bir kuş beyinli (malum şahin olur kendileri); Condoleeza Rice almış durumda.
Manuçer Gorbanifar kim?
‘İran-Kontra’ skandalında; İsrail ile İran arasındaki silah trafiğini yöneten; İran yahudisi bir zat.
Peki Manuçer Gorbanifar ile Ahmed Çelebi arasındaki ortak özellik ne?
Biri Irak’taki uranyumları İran’a satmakla; diğeri İran’a gizli bilgileri aktarmakla suçlanıyor ve ikisi de Pentagon’daki siyonist cephe (Perle, Douglas Feith, Larry Franklin, Harold Rhode gibilerin alt
kadroyu oluşturdukları ekip) ile çalışmayı sürdürüyor.
İran’a casusluk yapmakla suçlanan Ahmed Çelebi ile İsrail’e casusluk yapmakla suçlanan Larry Franklin; savaş öncesinde koparılan ‘Saddam kitle imha silahları üretiyor’ yaygarasının baş mimarlarıydı. Ve tabi bütün bu yaygarayı Londra’dan yönetiyorlardı.
Ne hoş bir tablo değil mi…
İsrail’e casusluk yapanlarla; İran’a casusluk yapanlar kolkola çalışıyorlar ve haklarındaki suçlamalara rağmen konumlarında pek bir değişiklik olmuşa benzemiyor…
En azından bu tablo; bir sonraki yazımızda,İran-İsrail-İngiltere-ABD-Rusya köprüsünü kurduğumuzda;’Olur mu canım; baksana adamlar saldırmakla tehdit ediyor’ gibi uluslararası politikayı holding medyası köşe yazarı düzeyinde yorumlayanları biraz frenler.
Devletlerin; milletlerin kontrolünden çıkıp, çıkar ve rant şebekelerinin eline geçmeye başladığı bir dönemde;medya üzerinden oynanan küresel ve yerel perde oyunlarına karşı çok daha
temkinli olmak zorundayız.
Bu perde üzerinde; ABD de, İran da milletlerin feda edildiği, uyutulduğu sahnede bir gölgeden ibarettir. Kuklacılar bu gölgeleri perde üzerinde çatıştırırken arka plandaki ilişkiler ağı üzerinden devletler üstü,küresel oyunu kurgularlar.Bu perde üzerinde; ABD Başkanı’nın İran’ı; İran’ın da ABD’yi ‘şeytan’ ilan ettiğini görürsünüz ama arka planda ‘şeytanlar’ sofrasında milletlerin kaderi meze olarak çoktan servis edilmiştir.
Devletimizi; böyle bir perde üzerinde milletinden soyutlanmış bir gölge haline dönüştürmemek dışarıdaki şebekeler ve içerideki uzantılarının oyunlarını bütün olasılıkları ile hesaplamamız ile mümkün olacaktır.
————‘TANRISAL’ RUHBANLARIN (İMAM & HAHAM) TARİHSEL İŞBİRLİĞİ
BEHİÇ GÜRCİHAN, Şubat 2005,
www.acikistihbarat.com
Irak’taki seçim sonuçlarının sadece iki ülkeyi tatmin ettiği (İran ve İsrail) tespiti; bütün klişe varsayımlarımızdan (‘İran, İsrail’le düşmandır’) sıyrıldığımızda,rahatsız edici bir şüphe yaratıyor içimizde.
Şiiliğin ezoterik bir kolu olan Hasan Sabah’ın bugün ki temsilcileri; İsmaili tarikatının imamları olarak; Batı’nın bütün aristokrat kurumları ile içiçe; bildiğimiz ‘imamlık’ müessessi ile alakası olmayan bir yaşam tarzı sürüyorlar.İngiltere’yi merkez alan Şii’liğin bu ezoterik kolu ile; yine Londra’yı merkez alan Tapınak Şovalyeleri’nin ortak yönleri sadece sembol renkleri değil : İki grup da; göründükleri dinsel bağlılığın arkasında; kendi dinlerini ve çıkar şebekelerini oluşturmuşlar.
Tapınak Şovalyeleri’nin Hasan Sabah ile işbirliği yaptığı dönemde; yine bir Haçlı Seferleri furyası ve yine ikisinin de harekat alanını daraltan bir Türk Devleti mevcut.
Tarihsel gerçeklerle günümüz gerçeklerini yan yana koyduğunuzda;Afganistan’dan başlayıp; İran’a ve oradan Ortadoğu’ya uzanan derin bir nükleer-uyuşturucu-silah şebekesinin varlığı ve bu şebekeyi yönlendiren üst düzey devletvari mafya yapıları somut bir olasılık olarak karşınıza
çıkar.Tanrının ışığını kendisi aracılığı ile ilettiğine inanan Şii İmam ile; kendini Tanrısal gören Yahudi Haham; aynı maneviyat örtüsü altında faaliyet gösterir.
Son iki yazıdır ele aldığımız ‘Mollalarla – Hahamların Kontrollü Savaş Senaryosu’ ‘nun son bölümünde farklı cephelerde gözüken tarikatların işbirliğinin tarihten somut bir örneğine değineceğiz.Önceki bölümlerde; Türkiye’nin sivil ve askeri kurmaylarının, önümüzdeki süreçte dikkate alması gereken senaryolardan birinin;İran’a hakim şebekelerle,Anglo/Sakson-Siyonist cepheye hakim şebekeler arasında; iki tarafında çıkarlarını maksimize edecek bir savaş anlaşması yapılmış
olabileceğinin ve bu anlaşmalı savaşın; İran ve İsrail’in bölge çıkarlarına zirve yaptırırken, Türkiye’yi bu iki çıkar arasında parçalayacak dinamikleri de bünyesinde barındırdığına dikkat çekmiştik.
Bakın; İngiliz The Guardian Gazetesinin yazarlarından Simon Tisdall geçenlerde ne yazdı :
Irak’taki seçim sonuçlarından mutlu olan sadece iki ülke var : İran ve İsrail. Bir uzaylı ve dünya kamuoyuna yönelik medya üzerinden gerçekleştirilen psikolojik harp dumanından solumamış bir varlık olsanız; Irak’taki mevcut duruma baktığınızda çıkaracağınız sonuç budur.
Neticede bir savaş çıkarılmıştır ve bu savaş sonrasında Irak; ABD/İsrail ve İran’ın çıkarlarını genişlettiği bir alana dönüşmüştür. Bu gerçeği gördükten sonra; ABD ve İran’ın birbirlerini kamuoyu önünde,karşılıklı ‘şeytan’ diye suçlaması şüpheli bir nitelik kazanır.
Beyin algılamanızın ‘İsrail İran’a düşmandır’ diye kodlandığı noktada böyle bir senaryoyu ‘komplo teorisi’ diye niteleme refleksiniz çok güçlü olabilir ama bu kodlamadan bir an için sıyrılıp; ‘İran kim’, ‘İsrail kim’ sorularını sormaya başladığınıda bu refleksin körlenmeye başladığını görürsünüz.
Hatta biraz tarihi deştiğinizde karşınıza; her alternatif düşünce sistematiğini ‘komplo’ diye nitelendirmekte zorlanacağınız ilginç sahneler dökülür.
Örnek mi…
Şii’liğin ezoterik bir kolu olarak Hasan Sabah ve zamanında İran Alamut’ta kurdukları yapı (kimileri devlet olduğunu bile iddia ediyor) ve devamını ele alalım…
Bugün hala varlığını sürdüren ve kendilerini İsmaililer olarak tanımlayan bu mezhebin en son imamı bildiğiniz ‘imamlardan’ değil.
Kendisi, babası, oğulları, kızı ve amcaları ile Batı’nın üst düzey aristokrat okullarında eğitim görmüş tam bir burjuva.Hz. Muhammed’in soyundan geldiğini iddia eden İsmaililerin bu 49.imamının’nın dedesi BM’nin öncüsü sayılan Devletler Liginin Başkanlığını; babası Aly Khan Pakistan’ın BM Büyükelçiliğini; amcası Sadruddin Aga Khan BM Mülteci Komiserliğini ve ilginç bir şekilde BM’nin Irak-Türkiye sınır bölgeleri Temsilciliğini yapmış.
‘İmam’ Aga Khan’ın kardeşi ‘Prens’ Amyn; abisi gibi Harvard’dan mezun olduktan sonra BM Sekreteryası bünyesindeki Sosyal ve Ekonomik İşler bölümünde çalışıyor ve bünyede İmamlığa bağlı sosyal kurumların çalışmaları ile ilgileniyor. Yine Harvard’dan mezun olan en büyük oğlu,
Williams’dan mezun olan küçük oğlu ve yine Harvard’dan mezun olan kızı Prens Zahra’ daİmamlığın ‘Aga Khan Kalkınma Ağı’ verilen sosyal kurumları ile ilgileniyorlar.Kısacası; tam bir aristokrat imamlık müessesesi ile karşı karşıyayız.
Ve tabi yine şaşıracağınızı zannetmiyorum…
İsmaili tarikatı ile ilgili çalışmaların merkezi Londra.
Haşhaş içirdiği müritlerini suikast görevlerine yollayarak ün yapan ve bu özelliği ile İngillizce’deki ‘assassin’ (suikastçi) sözcüğünün etimolojik temelinde yeralan bu tarikatın kullandığı renkleri merak
ettiğinizde karşınıza çıkan iki renk var :
Kırmızı – Beyaz
Bu iki rengi kullanan bir başka tarikat var mı?
Tapınak Şovalyeleri:
Bu çete hakkında ahkam kesmeye gerek yok. Bu ülkeye yönelik saldırıyı deşifre edelim derken; hepimiz azbuçuk tarihi çeteler uzmanı olup çıktık. Kudüs’ü koruma görevi ile başladıkları yolda; ‘fakirlik yemini’ etmelerine rağmen zamanla nasıl büyük bir servete konduklarını; yoldan
çıktıkça nasıl Papa’nın ve Kralların hışmına uğradığını ve bugüne uzanan kolları bulunduğunu hepimiz biliyoruz.
Hatta; logosunun içinde demonte halde onlarca Süleyman’ın Yıldızı bulunan ve hasbelkader logosu yine Kırmızı-Beyaz olan HSBC bankasının bu tarihi çetenin uzantıları tarafından yönetildiğine tutun da; bu zatların istihbarat birimlerinden, devlet katlarına kadar yayılmış olduğuna kadar
onlarca iddiayı içeren yazıyı da hep beraber okuduk.
Nispeten daha az üstüne gidilen konulardan bir tanesi;İslam’ın ezoterik bir kolunun uzantısı olan Hasan Sabah ile; Hristiyanlığın bir kolu olan ve Yahudilikle birleştiği noktada ezoterizmi temel alarak faaliyet gösteren Tapınak Şovalyeleri arasında gerçekleşen işbirliği.
İddialar muhtelif fakat bilinen bir gerçek var ki; zaman zaman kavgalı dönemleri olsa da; Doğuyu ve Ortadoğu’yu kasıp kavuran Haçlı Seferleri döneminde; özellikle Selçuklu Türklerine karşı tehdit oluşturan Hasan Sabah ile Tapınak Şovalyeleri arasında işbirliği dönemleri yaşandığı.Hasan Sabah’ın Kudüs’ün kralına elçilerini yollayıp; kendilerinden alınan verginin iptal edilmesi karşılığında Hristiyanlığa geçeceklerini bildirmesinden; Tapınak Şovalyeleri’nin Hasan Sabah’ın tarikatınden etkilenmeye başladıkları ve yargılandıkları dönemde kendilerine yöneltilen
suçlamalardan birinin de bu olduğu tarihin kayıtlarında mevcut.
Neticede; biri İslam, diğeri Hristiyan görüntüsü veren ama aslında arka planda kendi dinlerini yaratıp, kendi çıkarlarını koruyan; biri Kudüs,diğeri İran merkezli iki şebekeden sözediyoruz.
Ortadoğu’yu kasıp kavuran Haçlı Seferleri döneminde işbirliği yapan iki şebeke.
Ortadoğu; yine Batı merkezli bir Haçlı seferi dalgası altındayken; bu sefer benzer işbirliğini komple değerlendirme dışı bırakmak; tarihten kesitler aldıkça gittikçe daha da zorlaşıyor.Hele ortada yine bir Türk Devleti var ise ve bu Türk Devleti; siyonistlerin ve Anglo Sakson’ların hedefleri önünde bir engel olarak duruyorsa.
Bu resme;Bir tanesi geçen Mart ayında Londra’da gerçekleştirilen ABD-İran-İngiltere-İsrail gizli toplantısı gibi unsurları; İran-Kontra skandalı döneminden beri İsrail ile İran arasında ABD
üzerinden geçen kanallar bulunduğu gibi bilgileri;İran’ın bir kaç nükleer santralinin vurulmasının neticede İran’ın nükleer alımlarını hızlandırması ve dolayısı ile bu alımlardan komisyon
alan iç şebekelerin karlarının artması olarak algılanması gerektiğini; Tepe’nin İran’da Havaalanı inşaatının ve çevresinde gelişen olayların arka planını deştiğinizde çıkan tabloyu;eklediğinizde
karşınıza çok derin bir nükleer-uyuşturucu-silah şebekesi çıkar.
Bu tarz şebekeleri de öyle basit mafyalar yönetmez.
Bu şebekeler; devletlerin istihbarat servislerini kontrol edebilecek kadar güçlü, devleti ele geçirmiş mafyaların işidir. Ve bu tarz mafyalar en iyi ‘maneviyat/ruhbanlık’ örtüsü altında saklanır.
Milleti köle yaptıktan sonra o ruhbanlık; Ha Şii’liğin; Tanrıyı kendinde gören ve Tanrı’nın ışığını kendi aracılığı ile yansıttığını iddia eden imamları olmuş…Ha kendilerini binyıllık sırların koruyucusu ve seçilmiş milletinde en seçilmişi görerek ‘Tanrısal’ ilan eden Yahudi hahamlar olmuş…Haham-İmam işbirliği bu ülkenin vatansever; sivil ve askeri kurmayları tarafından; ‘komplo teorisi’ olarak çöpe atılmadan önce ciddi bir olasılık olarak masaya yatırılmalıdır.
Bu yazı dizisi ile bu olasılığı bir derece arttırabildiysek ne mutlu.