Türkiye’nin dış politika ve dış ticaret alanında son 5 yıldır yürütmekte olduğu ‘okyanus kıyısı ülkelere açılım politikası her anlamda stratejik bir öneme sahip. Küresel ticarette iddialı olan ülkelerin her yıl mallarını satmak adına kat ettikleri ortalama mesafe 4 bin 800 km’yi bulurken, Türkiye kabaca bunun yarısı bir ortalama km mesafede dış ticaret yapıyor. Ancak, Türkiye bir istisna değil. Avrupa, Yakın Asya ve Afrika arasında yer almakta olan ülkelerin bütününde, karasal alanda o kadar çok sayıda ülke var ki, yakın coğrafyayla dış ticaret yapmanın avantajı ortalama km’yi doğal olarak düşürüyor.Bununla birlikte, dünya ekonomisinin ve küresel ticaretin içinden geçtiği hayli zorlu dönem ve yaşanan zorlukların bir müddet daha kalıcı olacaklarına dair analizler, Türkiye’nin ihracat alanında, iddialı ülkeler gibi, ortalama km’yi, daha uzak coğrafyalara ihracatı mutlaka gündemine almasını ve bir an önce Atlantik ve Pasifik okyanusuna kıyısı olan ülkelere de ağırlık vermeye başlamasını gerektirmekte. Türkiye’nin bir süredir yürütmekte olduğu bu stratejinin dayandığı temel noktalardan birisi, Atlantik ve Pasifik okyanuslarına kıyısı olan ülkelerin yürütmekte oldukları ‘bölgesel ticaret anlaşmaları’.TPP ve TTIP kritik önemdeNitekim, bitirmekte olduğumuz hafta imzaları tamamlanan ve 12 ülkeyi kapsayan Trans-Pasifik Ticari İşbirliği’ (TPP) anlaşması, Türkiye’nin stratejisinin önemini teyit etmekte. Keza, ABD ile AB arasında yürütülmekte olan ‘Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’ (TTIP) da, Türkiye’nin bu konuda ortaya koyduğu çabalarının gerekliliğine işaret ediyor.Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin son Latin Amerika gezisinin ilk durağı olan Şili ve Peru’nun TPP’ye dahil olan 12 ülkeden ikisini oluşturuyor olması, seyahatlerin öylesine planlandığını iddia eden kimi çevrelerin ne kadar saçmaladıkları konusunda gereken ipucunu verecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 yılındaki Kolombiya-Küba-Meksika gezisi, Türk dış politikasında Latin Amerika açılımının yeni bir halkasını oluşturmuştu. 2016’nın hemen başındaki Şili-Peru-Ekvator ziyaretleri de kritik önemde.Erdoğan’ın iki gezisinde ziyaret ettiği 6 ülkeden 3’ü yeni imzalanan TPP anlaşmasının tarafı. Yukarıda bahsettiğim iki ülkenin yanı sıra, anlaşmaya taraf olan ülke Meksika, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması›nın (NAFTA) bir parçası olması itibariyle, Türk girişimciler için çok önemli fırsatlara işaret ediyor. 12 Haziran 2011 seçimleri sonrası kurulan 61. Hükümet döneminde, kabinede yapılan değişiklikle oluşturulan Ekonomi Bakanlığı’nın, Zafer Çağlayan, Nihat Zeybekçi ve bugün bayrağı devralmış olan Mustafa Elitaş’ın bakanlıkta yürüttükleri çalışmalar ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) programları ve ülke ziyaretleri, Türkiye’nin ‘500 milyar dolar’ ihracat hedefinin tutturulması adına kritik önemde. Meksika’ya uzun zaman sonra gerçekleştirilen ilk ziyarette, Meksikalı yetkililerin ‘bizler Türkiye’yi severiz. Neden ticaret yapmak için gelmiyorlar diye merak ediyorduk’ sözleri, son 5 yıldır yürütülen Latin Amerika açılımının ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor. TTIP anlaşmasına yönelik müzakere süreci yürürken, Türkiye’nin AB ile arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının tazelenmesini talep etmesi ve TTIP öncesi haklarını güçlendirecek adımları attırması da bir o kadar kritik önemde.Yükselen pazar Latin Amerika2015 yılında, DEİK’in daveti ile, Pasifik okyanusuna kıyısı olan Latin Amerika ülkelerinde, Türk iş insanları, girişimcileri için yatırım ve ticaret fırsatları üzerine bir toplantının moderatörlüğünü gerçekleştirdiğimde, tahminlerinin çok üzerinde Türk girişimcinin, tarım, gıda, inşaat, lojistik, perakende, madencilik, enerji gibi çok sayıda sektörde, çok başarılı projeler yürüttükleri öğrendim ve mutlu oldum. Unutmayalım, önümüzdeki 10 ile 25 yıl arası dönemde, Latin Amerika’nın ortalama yaşam standardı Avrupa’ya çok yaklaşmış olacak. Üstelik, 2010 ile 2025 arası Latin Amerika’da nüfusunun 95 milyon artması bekleniyor.Buna karşılık, aynı dönemde Orta ve Doğu Avrupa, gelişmekte olan Avrupa 4 milyon nüfus kaybedecek. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi bakanlarımız, TİM ve DEİK ile Türk iş dünyasının Latin Amerika çıkarmaları, önümüzdeki 10-25 yılda ‘geleceğin Avrupası’ olan bir coğrafyaya yönelik stratejilerimiz ve ihracat hedeflerimiz açısından hayati anlam taşıyor. (…)
Bu güzel köşe yazısında Kerem Alkin’in’seyahatlerin öylesine planlandığını iddia eden kimi çevrelerin ne kadar saçmaladıkları konusunda gereken ipucunu verecektir’cümlesine eski analizlerimizden birinden minik bir katkı yapalım.
‘Ruslar anladı, darısı içerideki ‘stratejistlerimizin’ başına…’ başlıklı 6 Şubat 2016 tarihli analizimizden bir parça.
Böylece Türkiye, ABD’nin de birkaç üsse sahip olduğu Basra Körfezi’nin kıyısındaki bu küçük ülkede askeri varlığı için yer elde etmiş olacak ve bu sayede, Körfez bölgesinde güvenlik sistemi mekanizmalarını doğrudan düzenleyen birkaç ülkeden biri olacak. İran’ın Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Enstitüsü uzmanlarından Cevad Heyran-Niya, konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: ‘İngiltere ve ABD’nin Bahreyn’de daimi askeri üslere sahip olduğu, Fransa’nın ise Birleşik Arap Emirlikleri’ne benzer şekilde kuvvetlerini konuşlandırdığı bu dönemde, Türkler de Katar’da kendi üssünü açmaya hazırlanıyor. Bu ileri karakol, gelecekte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Kızıldeniz, Kuzey Afrika ve Körfez’de olası askeri operasyonlara katılma fırsatı sağlayacak. Böylece 1950’den bu yana ilk kez bu ülkenin donanması Pasifik’e erişim sağlayacak.
Boşuna dememişiz ‘Ruslar anladı darısı içeride ki stratejistlerimizin başına’ diye.