Nasıl olsa bu zamana kadar okumuşsunuzdur. Onun için uzun uzun anlaşma şartlarına girmeden kısaca bu anlaşmanın adını koymak gerekiyor. Bu uzun soluklu bir mücadele de çok yıpranan Gazze’ye bir nefes aldırma anlaşmasıdır.
Ne Türkiye büyük bir zafer kazanmıştır, ne de İsrail büyük bir yenilgi almıştır.
Türk devletinin sabır anlayışını bilmeyenlerin Azeri-Ermeni çatışmasında gelinen son noktaya iyi bakmaları gerekir. Ermenistan’ın 20 yıl önce arkasında Rus desteği ile elini kolunu sallayarak soykırım yaptığı ve işgal ettiği Karabağ’ı hatırlayın. Bu olayın ardından Azerbaycan’ın yavaş yavaş petrol anlaşmaları ile güçlenip zenginleşerek (Bakü — Tiflis —Ceyhan gibi) aynı süre zarfında Türk ordusu tarafından yıllarca sabırla eğitildiğini de hatırlayın. Son olarak birkaç ay öncesine dönün ve son çatışmalarda Azeri ordusunun Ermenistan ordusu üzerinde yaptığı yıkımı hatırlayın. İşte bu sabırlı politika ve stratejik planlamanın bir ürünüdür.
Muhtemeldir ki aynı durum Gazze için de söz konusu olacaktır. Bugün için Türkiye bu anlaşmadan hiç bir şey kazanmamıştır. Özür diletmiştir ki bu zaten İsrail’in silahsız bir gemiye uluslararası sularda saldırması hasebiyle kaçabileceği hiçbir noktası olmayan bir konudur. Doğalgaz filan diyecek olanlara İsrail’in zaten her halükarda başka bir rotasının olmadığını hatırlatmak isteriz. Dolayısıyla Türkiye’nin doğalgaz rotasını başka bir rotadan kendi istediği rotaya değiştirerek bir kazanım elde etmişliği yoktur. (Bu doğalgazın Gazze’nin de olduğu konusuna hiç girmiyoruz bile)
Deniz ablukası da ambargo da kalkmamış sadece Türkiye için İsrail kontrolünde gevşetilmiştir. Götürülecek yardımlar yine İsrail limanları üzerinden Gazze’ye sokulacaktır. Mavi Marmara olayı zaten bu durum kabul edilmediği için yaşanmıştı. Yani direk Gazze’ye yardım götürmek için. Yani burada da değişen bir şey yoktur.
Ödenecek tazminat ise gerçekten çok gülünç bir rakamdır. 21 Aralık 1988 tarihinde İskoçya’nın Lockerbie kasabası üzerinde bomba ile düşürülen ABD yolcu uçağı sonrası saldırıda bulunduğunu kabul eden Libya’nın düşen uçakta ölen 259 kişinin ailelerine ödediği tazminat 1.5 milyar dolar civarında idi. Adam başı ne kadar düştüğünün hesabını siz yapın. Bu hesap Batı insanı ile ülkemiz insanı arasındaki fiyat farkını ortaya koymaktadır.
Yukarıda gördüğünüz manşet ve haberlerin benzerlerini önümüzde ki günlerde çok göreceksiniz. İsrail basınının haberlerini, politikacılarının demeçlerini okurken İsrail gizli servisi Mossad’ın ‘Aldatarak savaşacaksın’ düsturu her daim aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Bunun yanında bir de bu anlaşmayı Türkiye’nin dış politikada çaresizliği olarak pazarlamaya çalışan içimizde ki İsrailciler olacaktır. Onlara da kulak asmayın. Onların amacı bizim kalbimizi söküp savaşma/karşı koyma direncimizi kırmaktır.
Bu anlaşmanın, iyice sertleşen küresel paylaşım savaşında dünyanın aldığı son şekil itibariyle ve yaklaşan muhtemel finansal kriz öncesinde uzun soluklu bir savaşta taktiksel bir duraksama olduğunu düşünüyoruz. En azından şimdilik tersini ispatlayacak karineler elimize geçmediği sürece bunu hükümete açılmış bir kredi olarak veriyoruz.
Bu konu hükümeti çok yıpratacaktır ve vaktinde ateşlenmiş ve mobilize edilmiş kitlelerin şimdi soracakları her soru mübahtır. Dolayısıyla efelenmeden/diklenmeden her bir sorunun tek tek ve sabırla hükümet yetkilileri tarafından cevaplanması gerekmektedir.
Eğer cevaplanamaz ise bir sonraki olayda milletin karşısına”tek başına da kalsak bu yoldan dönmeyeceğiz”, “Ya Kutül Amare kazanacak, Ya Sykes Picot kazanacak” benzeri söylemler ile çıkıldığında, hayal kırıklığına uğramış sevgilinin tokadının düşmanın tokadından daha sert olacağı gerçeği ile karşılaşılabilir.
1 Haziran seçim başarısızlığı, cevaplanamayan soruların meydana getirdiği yıkıma en güzel örnektir.