Birçoğumuz Londra’nın İngiltere’den ayrılıp, kendi devletini kurma ihtimalini bir senaryo diye geçiştirmeye meyletsek bile, London School of Economics’ten (LSE) Profesör Tony Travers bu ihtimalin imkânsız olmadığını ve özellikle uzun vadede böyle bir talebin oluşabileceğini söylüyor. ‘Londra milliyetçiliği’ olarak nitelenebilecek fenomen, 2014 yılındaki İskoçya referandumu sırasında yükselmeye başlamıştı. O sıralarda yapılan bir kamuoyu araştırması Londralıların yüzde 20’sinin İngiltere’nin geri kalanından ayrılmak istediğine işaret etmişti.
Londralılara ve Londra dışındaki İngilizlere göre başkent hep kendisini ayrı hissetti. Profesör Travers İngiltere’nin AB’den ayrılmayı oylamasının bu ayrı olma hissini artıracağını belirtiyor
Prof. Travers, ‘AB üyeliği referandumunda Londra, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’nın kalma yönünde oy vereceğini neredeyse kesin bir şekilde söyleyebiliriz. Bu durum İngiltere’nin ayrılması durumunda iyice öne çıkacak’ diyor.Prof. Travers’a göre o durumda mantık şöyle işleyecek, ‘Londralılar, eğer İskoçya ve Galler yapabiliyorsa, ki onlar bizden çok daha küçük ekonomiye sahipler, biz niye yapamayalım’ diyecekler.AB’den ayrılmak istemeyen Londra’nın belediye başkanı İngiltere hükümetine karşı bunu öne çıkarma hakkına sahip olacak.Prof. Travers’a göre İngiltere’nin AB’den ayrılmasının İngilizlerin kendilerini tanımlamalarında ve nasıl yönetilmek istedikleri konusunda çok temel sonuçları olacak.Londra’nın bağımsız bir şehir devleti olması tahminini yürüten tek kişi Prof. Travers de değil.
Bankacılık araştırma kuruluşu KBL’in strateji bölümü başkanı Kevin Doran bunun 2035’ten önce gerçekleşeceğini savunuyor.Doran, 2014 yılında yaptığı bir açıklamada, ’20-30 yıl içinde Londralılar İngiltere’den ayrılma konusunda bir referandum düzenleyecekler’ demişti.8.7 milyon nüfusu ile Londra İskoçya ve Galler’in toplamından daha büyük bir nüfusa ev sahipliği yapıyor.Londralılar, İngiltere’nin ulusal kazancına, ülkenin geri kalanındaki vatandaşlardan yüzde 70 daha fazla katkıda bulunuyor.Ayrıca kent, ülke gelirinin yüzde 22’sini sağlarken, nüfusunun ise yalnızca yüzde 12 buçuğunu oluşturuyor.Londra ekonomisinin Avrupa’nın en büyük yedinci ekonomisi olan İsveç ile aynı büyüklükte olduğu düşünülüyor.
Ancak, Londra’nın yerel yönetiminin İskoçya ve Galler yönetimleri gibi özerk yetkileri yok.Londra’nın finans merkezi City bölgesi yönetimi sözcülerinden biri ise ‘Londra’nın bağımsız bir şehir devleti haline gelmesi fikri son derece saçma. Böyle bir fikri gelecekte de destekleyeceğimizi sanmıyorum’ diyor.Londra’nın ayrılması, İngiltere gibi büyük bir ekonominin giderek küçük parçalarına ayrılması anlamına gelir ki bunun bir anlamı yok.Centre for London – Londra Merkezi adlı düşünce kuruluşundan Ben Rogers da İngiltere ile Londra ekonomilerinin birbirine son derece bağlı olduğunu ve biri olmadan diğerinin var olamayacağını savunuyor.
Kaynak: BBC Türkçe
Ve 2005 tarihli bir rapor:
Raporun Özeti
Londra’da gerçekleşen TERÖR saldırıları; 9/11 olarak ikonlaştırılan SERİ TERÖR döneminin mimarlarının hedefleri doğrultusunda tutarlı bir adım attıklarını göstermektedir.Anlatılan El-Kaide masalları ve tespit edilen ‘Müslüman Teröristlere’ dayanarak yapılan vaka analizleri; cinayet mahallinde bulunan silahı suçlu ilan etmenin ötesinde anlam taşımamaktadır.TERÖRİZE ederken; kamuoyuna ve ‘düşmana’ mesaj verme kaygısı taşıyan TERÖRÜN bir adım ötesinde yeni bir İKONİK TERÖR dönemi ile karşı karşıyayız. Ortalığa sadece kan ve ceset parçaları değil; aynı zamanda semboller ve ikonlar saçan yeni bir TERÖR sözkonusu ve bu TERÖR sadece TERÖRİZE etmekle kalmıyor aynı zamanda mimarlarının hakimiyet alanlarını işaretlemesine ve geleceği kurgulamasına yarıyor.7 Temmuz Londra saldırıları; 11 Eylül ile başlayan SERİ eylemler dizisinin sonuncusu olarak; New York’ta başlayıp; İstanbul’da devam eden, Madrid’den sonra Londra’ya sıçrayan TERÖR SİSTEMATİĞİNİN arkasındaki TEMEL niyete dair çok belirgin izler taşımaktadır.’9/11′ olarak ikonlaştırılan eylemler; Atlantik coğrafyasının DÖRT ucunda, ulaşım ağlarının sinir merkezleri oluşturduğu noktalarda meydana gelmiştir. Daha da önemlisi; 9/11’in gerçekleştiği alanın New York’ta ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİR kategorisinde bulunan ‘New York Port Authority’ olması ile; 7 Temmuz saldırılarının; Londra’da ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİR kategorisinde bulunan City of London’ın DÖRT bir tarafında meydana gelmesi tesadüfün ötesinde bazı ipuçları içermektedir.İstanbul’daki patlamalar sonrasında gerçekleşen NATO zirvesini de bahane ederek; şehirde, KÜRESEL GÜVENLİK ağına bağlı devasa bir gözetim ağının temelini atanlar ile; şehrimizin en kritik iki noktasında (Bkz : Haydarpaşa Port ve Galata Port projeleri ) ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİR kurmaya soyunanların kökeni aynı küresel çeteye çıkmaktadır.Daha da ilginci;’King’s Cross’; Brüksel merkezli ulaşım ağının son noktası olarak aynen Haydarpaşa gibi bir yeniden yapılanma projesine sahne olmaktadır. Keza; Brüksel’deki ulaşım ağının diğer ucunda yeralan Haydarpaşa’ya birileri; milyarlarca dolarlık kara parayı yığarken; bu proje; İstanbul’daki saldırıların ve özellikle tren yollarında yaşadığımız sabotajların ertesinde hızlandırılmıştır.ULAŞIM AĞLARI ÜZERİNDEN TERÖR; ‘kendi limanlarımızı/ulaşım ağlarımızın güvenliğini sağlamak için güvenlik filtrelemesine sizin şehirlerinizden, limanlarınızdan, havaalanlarınızdan başlamalıyız’ tezine Milli yapılar nezdinde inandırıcılık kazandırma ve bu sözde meşruiyet üzerinden; küresel güvenlik mekanizmalarının uluslararası irade adına taşeronlaştırıldığı çağı açmaya yaramaktadır.Bu ulaşım ağlarının uç noktalarının; ŞEHİR İÇİNDE ŞEHİR DEVLETLER bünyesinde sonuçlandırılması; küresel planları doğrultusunda Milli yapıları kendi küresel ağlarına entegre etmek isteyenler için ayrı bir önem taşımaktadır.