Tekrar hatırlatalım;
Bir hafta bekledik seçimlerden sonra. Eteğinizde ki taşları dökün istedik. Döktünüz de keza, bizi yanıltmadınız. Sahte barış çubukları tüttürmek istediniz bizimle. Ağzı çok laf yapan, her yöne bükülebilecek kadar elastik adamlarınızla yine kafamızı karıştırmaya çalıştınız. Müslümanım diyemeyecek kadar korkak olduğu için kendisine muhafazakar diyen, sonra onu da yumuşatabilmek için başına Milliyetçi sıfatını ekleyip Milliyetçi-Muhafazakara dönüşen, gerçekte ise fikir fahişesinden başka bir şey olmayan, seçimlerden önce iç savaş naraları atıp seçimden sonra 180 derece dönen, her daim çanakları sizin tarafınızdan doldurulan tiplerle geldiniz yine bize. Aslında, ama, fakat, yanlış anladınız kelimeleriyle başlayan cümleciklerinizle yine içimizdeki merhamet duygularını sömürmeye kalktınız, gözümüzde daha bir küçüldünüz. Bir damla saygımız kaldıysa size düşmanımız olarak, onu da kaybettiniz.
Ama bitti… 1 Kasım gecesi karanlık bir örtü çökmedi memleketin üstüne, büyük bir coğrafyanın tepesine. Herhalde Gazze’de, Burma’da, Hint alt kıtasında, Kuzey Afrika’da, Uzakdoğu’da mazlum halkların duaları gecenin karanlığını kaldırıverdi. Tel Aviv’de havai fişekler atılamadı, Londra’da Washington’da kadehler tokuşturulamadı, İtalyan gazeteleri ertesi gün II. Selahaddin durduruldu diye manşetler atamadılar. Ama o gece bizim gördüğümüz aydınlık sizin pislikten kararmış suratlarınıza bir nebze bile ışık tutmadı. Sizin suratlarınız o aydınlığa inat daha da karardı sanki.
Biz sizi çok iyi tanıyoruz. Genetiği bozulmuş sözde aydınlarla bu ülkede özellikle son yüzyılda neler yaptığını çok iyi biliyoruz. Son halifeyi esir alarak ülkeden gemilerle ayrılıyormuş numarası yapmanızı yuttuğumuzu mu sandınız? Kur’an-ı Kerim’i kimlerin yasakladığını, zaten savaşlardan yorulmuş ve kırılmış nüfusu bir de İstiklal mahkemelerinde kimlerin kırdığını, ezanı Türkçeleştirip alfabeyi değiştirdiğinizde bizim hafızamıza format attığınızı bilmiyor muyduk sizce? Ezanı yine eski haline getirdi ve sizin sisteminize çomak sokmaya kalktı diye astığınız başbakanı, her 10 yılda bir ülkenin genç nüfüsuna darbelerle hasat yapmanızı, bozulan sağlığımızı tedavi edecek hastaneler de günlerce nasıl sıra bekletildiğimizi ve sıra geldiğinde ise tedavi olamamamızı, hiçbir şeye para ayırmazken iş nüfusumuzu kırmaya gelince nasıl doğum kontrol programları düzenlediğinizi, tertip ettiğiniz ekonomik krizlerle insanların elinde birikmiş bir damla parayı bile alarak zorla hayata tutunmaya çalışan insanımızın umutlarını nasıl kırdığınızı, bizi dinsizleştirebilmek için sözde dindar şarlatanların önünü nasıl açtığınızı, derebeylik haline gelmiş dini cemaatlerle bizi nasıl böldüğünüzü, Milliyetçi-Muhafazakar, Laik-Müslüman ve daha bilmem ne bela tiplerle kafamızı nasıl karıştırmaya çalıştığınızı unuttuk mu sanıyorsunuz.
Matruşka bebekleri gibi açtıkça yenileri çıktı içinizden, bir türlü ana beyne varamamamızı sağladınız. Bir gün Gladyo oldunuz, bir gün PKK, bir gün ASALA, bir gün Dev Sol, bir gün Hizmet, bir gün yırtıcı bir doğan, bir gün yemekten koç gibi semirmiş işadamı oldunuz. Her şey oldunuz ama bu milletin adamı olmadınız. Olanları da zehirlediniz, suikastlerle öldürttünüz, korkuttunuz, hastaneleriniz de sağlığıyla oynadınız, hapislerde çürüttünüz, darbe yaptınız, en yakınlarına sızdırdığınız adamlarla ihanete uğratıp etkisiz hale getirdiniz.
Ama hatırlar mısınız bir yazarınız uyarmıştı sizi taa 1990’lı yıllarda. ‘Bizim çocuklar sarhoş bir şekilde diskolarda sabahlarken öyle bir dindar nesil geliyor ki yurtdışında okuyan, yazan, yabancı dil bilen, bunlar memleketi yönetecek yaşa geldiklerinde başımıza çok büyük dert olacaklar ve güç elimizden kayacak’ diye. O yumuşak İngiliz aksanlı Türkçesi ile anlatmaya çalıştığında onu bile dikkate almadınız. İyi de yaptınız. İşte o gün geldi çattı. Son düzlükteyiz. Eğer ölüme gülerek yürüyemeyecekseniz size tavsiyemiz hemen bu ülkeyi terkedip gitmeniz. Çünkü son kozunuzu oynadınız ve kaybettiniz. Artık size acınmayacak. Hani %50 lik bloklar kurmuştunuz da bizi onunla korkutuyordunuz ya. Nerede o bloklarınız? Zannettiniz ki sadece siz oyun kurmayı biliyorsunuz. Siz nasıl bizim içimize sahte adamlarla, cemaatlerle, politikacılarla, ajanlarla sızdınız, bizde sizin içinizdeyiz. En beklemediğiniz yerde bir “Devlet” adamı çıkar ve sizin legodan yapılma bloklarınızı dağıtıverir. Hatırlar mısınız o “Devlet” adamı daha önce de yıkmıştı sizin sömürgeci planlarınızı da 2002 seçimine giden yol açılmıştı. Biz sizin en beklemediğiniz yerlerden çıkacağız aynı sizin bize yaptığınız gibi.
Türban diye bir şey uydurdunuz, çünkü başörtüsü düşmanlığının halkın gözünde nasıl görüneceğini biliyordunuz. İçimizdeki Sütçü İmamın ortaya çıkmasından korktunuz. Sakallı babalarımızla dalga geçtiniz, annelerimiz başörtülü diye cahil dediniz, kızkardeşlerimizi başörtülü diye üniversitelerden attınız,. Böylece sizin dümen suyunuzda ki cahil profesörler kendilerine üniversitelerde yer buldu ve ülkenin genç beyinlerini zehirledi, kamplara böldü, ilim haricinde herşeyi öğretti.
Listeler yaptınız bizi dinlediniz. İmha listeleriydi onlar. Biz sizin patronlarınızın Arjantin’de, Şili’de o listelerle neler yaptıklarını okumuştuk kitaplarda. Hedef alınanların stadyumlarda toplanıp sonra da nakliye uçaklarıyla nasıl okyanusa köpekbalıklarına atıldıklarını biliyorduk. Yine patronlarınızın elinde ki listelerle Irak’ta 1500 ilim ve bilim adamı beyni nasıl teker teker hedef alarak şehit ettiğinizi biliyoruz. Siz bir ülkenin beynini vurmayı çok iyi biliyordunuz. Burada da yapacaktınız ama olmadı. Allah fırsat vermedi, uzun adam fırsat vermedi, milletin böyle zamanlarda ortaya çıkıveren feraseti fırsat vermedi.
Ama Taksim’de başlattığınız umutsuz son hamleniz artık sizin iflah olmayacağınızı bize gösterdi. Akıllı olanlarınız çoktan Londra’ya ABD’ye kaçtı bile. Vietnam savaşının son günlerinde Saygon’da kuşatılmış işbirlikçiler gibi uğurlarına benliğinizi sattığınız o ülkelerin elçiliklerinin damından helikopterlerle kurtarılmayı bekleyecek duruma düşürmeyin kendinizi. Yoksa sizi çok kötü bir son bekliyor. Size iflah olun demiyoruz. O çok sevdiğiniz ülkelerin kültürlerinin temeli olan Romalıların anlatımıyla söyleyelim. Rubicon nehri geçildi ve geriye dönüş yok artık. Çok acımasız ve kötü bir son sizi bekliyor. Vakit varken kaçın gidin ama hemen şimdi. Sakın Washington’a, Londra’ya, Paris’e, Berlin’e, Moskova’ya bel bağlamayın. Onlar artık kendi canlarının derdindeler. Ayağa kalkmış bir dünya artık her yerde o çeteyi sorguluyor. Taksim’e saldığınız birkaç bin başı boş hayvanla bu ülkede darbe yapmaya çalışanlar şimdi kendi sokaklarında cayır cayır yanan arabalarla, milyonluk gösterilerle, siyah öfkeyle baş başalar. 2.5 milyon Suriyeli ile evini aşını paylaşan bu ülkeye saldıranlar kıyılarına ulaşan birkaç bin mülteci ile o anlı şanlı ülkeler topluluklarını dağıtma noktasına geldiler. Kendilerini dikenli teller arkasına saklıyorlar, kucağında çocuğu olan günlerce yürümekten bitkin düşmüş bir babaya çelme takacak kadar aşağılık durumlara düşürüyorlar kendilerini. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini baltalamak için ortaya attıkları her türlü çevrecilik maskaralıklarından sonra aslında kendilerinin bu dünyayı hem madden hem manen nasıl kirlettikleri, ne kadar ikiyüzlü ve yalancı oldukları ürettikleri otomobillerinin egzozlarından çıkan pis kokularla bütün dünyaya yayılıyor.
Taksim’de savaşınızı deklare ettiniz. Mekanın tarihsel önemini biliyoruz, mesajı aldık ve kabul ettik.Bir iki çapulcu ve birkaç paralel robotla bu ülkeyi Irak gibi ele geçirebileceğinizi sandınız. Ama yanıldınız, erken davrandınız. Bu yanılgı size çok pahalıya mal olacak. Çünkü kartlarınızı açtığınızda elinizi gördük. Ama siz bizim kartlarımızı bilmiyorsunuz. Kozmik odada aradınız ama bulamadınız değil mi? Aradığınız şey bu milletin genetiğine kodlanmış durumda. Vakti gelince çıkacak ve o gün geldiğinde bizi buna zorladığınız için kendinize lanet edeceksin. Ve o gün geldiğinde ne o medya “centre” larınız ne de yüksek tepelerde konumlanmış holding binalarınız sizi sokağın yakıcı öfkesinden koruyabilecek. O kartlar açıldığında sizi ve sahiplerinizi sadece bu ülkede değil koskoca bir İslam coğrafyasında çok hazin bir sonun beklediğini göreceksiniz. O gün savaşların uçaklarla, füzelerle, varil bombalarıyla değil ateşlenmiş insan ruhuyla kazanıldığını anlayacaksınız ama size bir faydası olmayacak.
Biz savaşçı bir milletiz, inatçı bir milletiz, en azılı düşmanlarımıza bile merhametli bir milletiz. Ama haini de asla affetmeyen bir milletiz. Bizi savaş meydanında karşınızda görmek istemezsiniz. Bunu Çanakkale’de İngiliz’e, Anzak’a, Kunu-ri’de Çinli’ye, Kıbrıs’ta Yunan’a sorabilirsiniz.
Birkaç cümlede milletin bağrının en derinlerine gömülmüş ve çok büyük tehlike anlarında açığa çıkıveren kodlar sayesinde iktidar bahşedilenlere. Kürt halkı barış süreci sayesinde nasıl PKK’nın aslında barış düşmanı kafir bir örgüt olduğunu anladıysa ve bu yüzden PKK’yı temizlik harekatına katılan askere polise bugün çay kahve ikram ediyorsa, Türk halkı da Gezi kalkışmasından sonra fotoğrafı görmüş ve aynı temizliği kendisine Türk diyen bu gafillerin elebaşlarına karşı da beklemektedir. Eğer çeşitli mazeretlerle bu görevden kaçarsanız bilesiniz ki seçim 2 sene sonradır. Ve bu milletin genetik kodlarının buna nasıl bir tepki göstereceğini hiçbir anket firması öngöremeyecektir.
Ey gafiller,
Yüzyıl önce Uhud dağından inen okçularımız yüzünden o dağın etrafından dolaşarak bizi arkamızdan vurabildiniz. Yüzyıl sonra o okçularımız tekrar dağdaki mevzilerinde yerlerini aldılar. Hem de bu kez milyonlarca kişi olarak hem dağda hem de ovada karşınızdayız.Kısa bir süreliğine daha sonunuz kendi ellerinizde. Kaçın kendinizi kurtarın ya da teslim olun. Yoksa size merhamet edilmeyecek.
Uyarıldınız…
Stratejik Haber Analiz