Türkiye: Nerede olacağına karar veremeyen ülke…

“Türkiye bir Avrupa gücüdür” tanımının yapıldığı gün geldi Birleşik Krallığı’nın Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı.
İngiliz halkının verdiği bu kararı, Avrupa ve Dünya’da yeni bir dönemin başlangıcı olarak görmek gerekiyor.
Yeni dönem eskisi gibi olmayacak.
Artık ortada birlikte hareket eden bir Avrupa’dan söz etmek mümkün değil.
Ayrılma sürecinin uzun süreceği, yaraların sarılacağı gibi tezler elbette konuşulacak. AB varlığını sürdürmek için çaba harcayacak. Lakin pek çok ülke üyelik konusunu referanduma götürme tartışmasını yaşıyor. Ayrılma taleplerinin arttığını görüyoruz.
Avrupa ülkeleri zenginlikte buluşabiliyorlar. Ancak söz konusu olan fakirliğin paylaşımı olunca her biri su koyuveriyor.
Sömürge geleneğinden gelen ülkeler, zenginliklerini borçlu oldukları ülkelerin dertleri ile, sorunları ile uğraşmak istemiyorlar. Hiçbiri mültecileri ülkesine kabul etmiyor.
Daha önemlisi AB kendi içinde paylaşılacak yeni zenginlik üretemiyor. İşsizlik oranlarının artışı, büyüme oranının küçüklüğü, yatırımların eksikliği bizatihi ayrışmanın ana sebebi olarak orta yerde duruyor.
Üye ülkelerin kendi dertlerini bile paylaşmaktan çekinen Avrupa Birliği’nin Türkiye gibi ülkeleri kucaklaması beklenebilir mi?
Avrupa ülkeleri Türkiye’yi hiç bir zaman “Avrupa gücü” olarak görmedi. Onların gözünde Türkiye İslam ülkelerini rahatça sömürebilmek için kullandıkları, istedikleri gibi yönettikleri bir ülke.
Ankara son dönemde kendini bu kıskaçtan kurtardı. Avrupa’dan, Batı’dan bağımsız bir politika izlemeye başladı. Bu politika “eksen kayması” olarak eleştirildi.
Batı yerine olabildiğince bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmeye başladı. Kendi doğal coğrafyasına döndü.
Türkiye’nin bu küçük kıpırdanışı bile yetti. 2003’ten bu yana ABD, Afganistan’da, Irak’ta yenildi. Batı İslam coğrafyasında güç ve itibar kaybetti.
ABD Karadeniz’i NATO gölüne çevirmek istiyordu. Türkiye’nin tavrı buna engel oldu.
ABD’nin koç başı İsrail sadece gücünü kaybetmedi, neredeyse anlamı ve varlık nedeni sorgulanmaya başlandı.
Türkiye ile gizli-açık bütün anlaşmaları 2008’de biten İsrail, Arap uyanışı ile birlikte tam anlamıyla kuşatıldı.
Dünya ekonomisi daralırken Türkiye arka arkaya başarı hikayeleri yazdı.
Türkiye sadece Araplara, Türk Cumhuriyetlerine değil Kürtlere de yüzünü döndü. Barzani ile işbirliği mükemmel işledi. Kürtler ve Türkler ilk kez petrolü kontrol etmeye başladı.
Çözüm süreci Kürtlerle bir kucaklaşma hamlesiydi.
Türkler, Araplar ve Kürtler birlikte Ortadoğu’da yepyeni ufuklara yürüyebileceklerinin işaretlerini verdiler.
Bir tarafta Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, öbür tarafta IKBY Başkanı Barzani, hemen yanı başlarında Hamas’ın lideri Halid Meşal, oartalarında Erdoğan.
İşte bu tablo herkesi korkuttu.
İç dış bütün güçler birleşti.
Gezi üzerinden darbe kalkışması, Mısır’da gerçekleşen Sisi darbesi, 17/25 Aralık FETÖ’nün yargı üzerinden devlete el koyma girişimi arka arkaya gelen darbelerdi.
Bu darbeler Ankara’yı sarstı. İçerden ve dışardan baskılar başladı. İstedikleri şey Türkiye’nin Ortadoğu’dan uzaklaşmasıydı.
Ankara ABD’ye yakınlaşsın, İsrail’le anlaşma yapsın diyenler etkili olmaya başladı.
Türkiye dramatik dönüşün işaretini İncirlik Üssü’nü Temmuz 2015’te ABD’ye açarak verdi. O karardan sonra her şey Türkiye’nin aleyhine işledi.
Ardından çözüm süreci bitti. ABD PYD’ye silah yardımı yapmaya ve militanlarını eğitmeye başladı.
PKK iç işgale kalkıştı.
Barzani bölgesinde köşeye sıkıştırıldı.
Suudi Kralı Salman Saray’ında zehirlenme tehlikesi atlattı.
İran, ABD adına oyun sahnesine geri döndü. Şii milisler savaşın bir parçası oldu.
Rusya, ABD’nin onayı ile Suriye’de muhalifler ve Türkmenlere saldırdı.
Ve Türkiye’ye baskı giderek arttı. “ABD ile iş tut”, “İsrail ile anlaş”, “Ortadoğu’dan uzaklaş”, “Avrupa’nın bir parçası ol” kampanyası başladı.
TSK PKK’yı yendi ancak ABD YPG’yi müttefik ilan etti, PKK’yı Irak ve Suriye’de bir aktör olarak karşımıza çıkardı.
ABD, Fransa, İngiltere, Almanya Suriye’ye danışman adıyla askerlerini gönderdi. Hepsi PYD’yi yani PKK’yı eğitiyor.
Böyle bir ortamda Türkiye İsrail ile anlaşma yapmaya mecbur ediliyor.
İşte bu şartlarda İngiltere AB’ye hayır dedi. Barzani “bağımsızlık ilanı kaçınılmaz” çağrısı yaptı.
İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı nerede duracağını bilemeyen Türkiye’ye bir uyarıdır.
Londra bir finans merkezi. AB’den ayrılan İngiltere’nin “Körfez Fonlarına” daha çok göz koyduğu bir sırada birilerinin bize “yanında olun” dediği AB dağılıyor.
Belli ki birileri bizi AB’ye çağırıp, İsrail ile anlaş derken kendileri Körfez’in parası ile beştaş oynamayı sürdürmek istiyor.
Ankara yeniden ve daha güçlü şekilde bölge ülkelerine, gönül coğrafyasına dönmelidir.
Bocalama ve arayış kaybettirir.
Celal KAZDAĞLI