Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Rum lider Nikos Anastasiadis ile üçlü görüşmenin ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu. (…)Mustafa Akıncı, şöyle dedi:
‘Zaman unsurunun ne kadar önemli olduğunu, 2017’ye bu işin sarkmasının getirebileceği tehlikeleri sıklıkla ifade ediyoruz. Bunu bir kez daha anlattık.’
(…)Anastasiadis dahil herkes zaman faktörünün farkında ve bu işi geciktirmek anlayışı kimseye yarar getirmeyecektir.’
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun, 1 saatten fazla süren toplantının ardından Akıncı ve Anastasiadis ile gazetecilere açıklama yaptı.Kıbrıslı liderlerle yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiklerini kaydeden Ban, kapsamlı bir anlaşma için müzakerelerde gelinen son durumu ele aldıklarını belirtti.’İki lideri de gösterdikleri olağanüstü gayret ve alınan mesafe dolayısıyla tebrik ediyorum.’ diye konuşan Ban, tarafların 2016’da kapsamlı bir anlaşmaya varma konusunda arzulu olduklarını vurguladı.Ban, ‘Tarafları, süreci kararlı, cesaretli ve yaratıcı bir biçimde sürdürmeleri konusunda cesaretlendirdim.’ dedi. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ban, şöyle konuştu:’Önümüzdeki süreç Kıbrıs için hayati önemde.Zaman çok önemli.Ben ve Birleşmiş Milletler, başarılı bir sonuca ulaşılması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.’Bu yıl sonunda görevden ayrılacak olan Ban, konunun uluslararası boyutu da dahil tarafların tüm ihtiyaçlarını desteklemeye hazır olduğunu sözlerine ekledi.
Rum kesiminin takvim konusunda isteksiz olduğunu belirten Akıncı’2017 yılına kadar bu sorun çözülmezse endişe edelim ki çözüm başka bir bahara kalır.’şeklinde konuştu.
Herkes takılmış plak gibi tutturmuş bir zamanda-zaman. Neyse herhalde bıktılar artık çözmek istiyorlar diyecektik ki bir de ne görelim:
İşgal ordularının Cumhuriyet gazetesinde yazan Joe Biden’in selfy güzeli Aslı Aydıntaşbaş ‘Aklınız varsa Kıbrıs’a odaklanın’ dememiş mi? Dolayısıyla artık pür dikkat konumuz Kıbrıs. Aklımız var tabii, ABD başkan yardımcısının selfy güzeli acele çözün derse bu aceleyi anlamaya çalışmak için bizde odaklanırız.
Acaba Avrupa batacak acele çözün mü demek istiyorlar. AB battıktan sonra nasılsa güçleri kalmaz tamamı bize kalır korkusu mu bu acele yoksa? Bakın neler demiş selfy güzelimiz:
Bugün köşemi, kamuoyunun hiç gündemine gelmeyen ama Ankara’da birileri akıllı davranırsa, hayatımıza muazzam bir etki yaratacak bir konuya ayıracağım. (Ama konu hafif sıkıcı, o yüzden bugünlük beni bağışlayın; hızlı hızlı okuyuverin.)Türkiye’nin dış politikada içine girdiği fasit daire ve Batılı müttefikleriyle girdiği düşük yoğunluklu kavgadan çıkmasının sadece ve sadece 2 formülü var. Bu ülkenin önünü açacak, demokrasisine katkıda bulunacak, yeniden yükseliş trendini başlatacak 2 temel meseleden söz ediyorum. Birincisi Kürt meselesinde barış süreci (ki maalesef Ankara halihazırda buna kapalı), ikincisi de Kıbrıs’ta çözüm.Kıbrıs’ta çözüm, 10 yıldan bu yana ilk kez yeniden gündemde. Bir uzanma mesafesinde. Ankara biraz konsantre olursa, olmayacak iş değil.Önce bu işin Türkiye’yi nasıl rahatlatacağını anlatayım.Çözüm olursa Kıbrıs Türk’ü anında Avrupa Birliği’ne girecek, Türkçe resmen bir AB dili olacak, Türkiye’nin AB süreci buzdolabından inecek, kapalı olan AB fasılları şıkır şıkır açılacak. Hayal kurmuyorum. Dış politikada dev, hatta tektonik bir düzelmeden söz ediyorum. Fasılların çoğu Kıbrıs blokajı yüzünden açılamıyor ya da kapanamıyor. Bu durum mecburen değişecek. AB sürecinin sahiden başlaması da otomatikman demokrasinin kalitesini bir tık yükseltecek, biraz nefes almamızı sağlayacak.
Biraz ara verelim çünkü hem subliminal nesajlar çok fazla hem de gülerken konsantrasyonunuz bozulmuş olabilir. Hepsine girersek sayfalarca yazmak gerekeceği için kısaca söyleyelim: Selfy güzelimiz diyor ki Kıbrıs’ı ver sana yine demokratik ülke desinler. Diktatör Erdoğan konusunu unutmaya hazırlar. Bu arada yazarımız AB fasıllarını şıkır şıkır açmış. Çok güldük sağolsun. Allah kendisine Joe Biden’la daha çok selfyler nasip etsin. Devam edelim:
Dahası da var, İsrail’le yeni başlayan normalleşme süreciyle birlikte Türkiye, Kıbrıs açıklarındaki petrol ve doğalgaz sahalarından kendisine yeni kaynaklar yaratabilecek. Enerji konusunda rahatlayacak, Rusya’ya bağımlılığı azalacak.
Hımm. Şimdi işin içine İsrail’i de sokmuş Selfy güzelimiz. Rusya’ya bağımlılık azalacakmış. Kime bağımlılığın artacağını yazmamış, bizim hayal gücümüze bırakmış.
Bütün bunlar, hayal değil, dedim ya,bir uzanma mesafesinde. Ancak Ankara’nın konuya biraz konsantre olması, asılması, tek başına çabalayan KKTC lideri Mustafa Akıncı’nın elinden tutması lazım.(Boğmadan, sadece “elinden tutması” dedim.)Ankara bunu yapabilir mi, emin değilim. Bugünlerde varsa yoksa FETÖ! Kendi ekosu dışında pek az şey duyuyor Ankara. Dışişleri’nden Maliye’ye kadar bütün bürokrasi sadece bu işe sevk edilmiş durumda. Bırakın stratejik derinliği, stratejik konsantrasyon dahi yok 15 Temmuz’dan sonra. Onun yerine alaturka bir MGK kafası ve FETÖ takıntısı var.İhtiyaç olan, Annan Planı döneminde olduğu gibi cesur, sağlam bir yaklaşım.
Bu yaklaşımın temel prensibi,KKTC üzerinden Avrupa’ya yeniden yönelmekve bunun için ezber bozan bir şekilde müzakere sürecine asılmak olmalı. Bu olursa,2017 başında adada yeniden bir referandum olur. Türkiye için mesele, adada 3-5 bin az ya da fazla asker değil,büyük resim olmalı: Batı’yla stratejik bağı Kıbrıs üzerinden yeniden tesis etmek.
İşte budur. Yazarımız sonlara doğru altın vuruşu yapmış ve ‘Rusya’ya bağımlılığı İsrail gazıyla azalt, sonra git Batıya teslim ol’ demiş. Sizin memlekette nasıl diyorlar Aslı hanım… Bingo…
Devam edelim:
Hafta sonu Hürriyet gazetesinde Cansu Çamlıbel’in KKTC lideri Mustafa Akıncı ile çok önemli bir röportajı yayımlandı. Kıbrıs sıkıcı konudur ama dişinizi sıkıp okumanızı tavsiye ederim.
Sol kimliğive Rum muadili ile kurduğu güven ilişkisi yüzünden Mustafa Akıncı bu iş için son şans. Yoksa yeni bir fırsat olmayacak; herkes kendi yoluna gidecek.
Akıncı’nın karşısında, kendisi gibi düşünen, akılcı bir Rum lider Nikos Anastasiades var. İkili, tek başlarına çabalayarak Annan Planı’nın bıraktığı yere geldiler. Bundan sonra Türkiye’nin bu işin önünü açması lazım.Güzel olan, adadaki psikolojinin Annan Planı’ndan daha elverişli olması. Dün Cansu Çamlıbel’den öğrendiğim kadarıyla son yoklamalarda Annan Planı’na “Hayır” diyen Rum kesimi, artık çözüme çok daha teşne, bizimkiler ise daha isteksizmiş. Bu, tam da ideal denge demek: 50-50.Hadi Allah rızası için biri bu işe bir el atıversin.
Sıkılmamış bir de işi dilenciliğe dökerek Allah rızası için biri bu işe bir el atıversin demiş yazarımız. Durum selfy güzelini dilenci yapacak, saçını süpürge ettirecek denli acil yani.
Biz yine tüm iyi niyetimizle belki o da sıkılmıştır Kıbrıs konusundan çözmek istiyordur diyecektik ki, bir başka haber çıktı karşımıza bu sefer:
Patrikten sonra en yetkili
Patrik 1. Bartholomeos başkanlığında toplanan Sen-Sinod Meclisi, Yunanistan’ın Volos şehrinde doğan ve 3 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alan 44 yaşındaki Bartolomeos Samaras’ı İzmir Metropoliti olarak atadı. Rum ortodoks Kilisesi’nin karar mekanizması olarak faaliyet gösteren Sen-Sinod Meclisi’nde başkatiplik yapan Bartholomeos Samaras, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinde patrikten sonra en yetkili olan Metropolit ünvanına sahip oldu. Metropolis Samaras için dün Basmane’deki Aziz Vukolos Kilisesi’nde atama töreni ve ayin düzenlendi. Törene Fener Rum Ortodoks Patriği 1. Bartholomeos, Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Ioannis Amanotidis ve çok sayıda Ortodoks cemaati temsilcileri ile üyeleri katıldı. Daha önce İzmir Rum Ortodoks Kilisesi Başrahibi olan Kyrillos Sykis ise Urla, Karaburun ve Çeşme bölgesinden sorumlu piskopos oldu.
Hrisostomos Kalafatis; I. Dünya Savaşı’ndan sonra İzmir’in Yunan işgali altında bulunduğu dönemde İzmir metropoliti idi. Türk ordusunun Yunan işgaline son vermek üzere şehre girmesinden sonra halk tarafından linç edilerek öldürüldü.
4 Kasım 1992’de Rum Ortodoks Kilisesi tarafından Azîz mertebesine yükseltildi. Yunan ordusunca İzmir’in işgali esnasında Yunan İşgal Komutanı Zafiriu’nun bildirisi halka dağıtılırken komutanı ve onunla birlikte bulunanları takdis etmesi, Türk halkında büyük tepki uyandırdı. Yunan ordusunun işgal ettiği bölgelerdeki eylemlerine dair şikayetler üzerine Ekim 1919’da Paris Barış Konferansı’na sunulan Milletlerarası Tahkik Komisyonu Raporu’nun 9. maddesinde ‘Metropolit’in askeri birlikleri takdis için yaptığı tören ateşe benzin dökmekten başka bir işe yaramamıştır.’ denilmiştir[1].
Takdisten sonra askerlere verdiği vaazda “ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız” gibi sözler sarfettiği çeşitli Türk kaynaklarında iddia edilir. Böyle bir nutuk attığı kanıtlanmış değildir ancak işgalden bir gün önce bir bildiri yayımlamış olduğu;”Kurtarıcılarımız yarın şehre gelecektir. Yaşasın milletimiz!”şeklinde ifadeler kullandığı bilinmektedir.
Metropolit, 9 Eylül 1922 günü Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Türk ordusunun İzmir’de yönetimi eline almasının ertesi günü tebrik ziyaretine giden heyette yer aldı. Hakkındaki iddialar sebebiyle tutuklandı. Gözaltında iken linç edilerek öldürüldü. Ölümü hakkında çeşitli rivayetler vardır. İzmir Vilayet Konağı balkonuna çıkan Nurettin Paşa tarafından ölüm emrinin verildiği Yunan kaynaklarında anlatılır[4]. Ancak olayın, Vilayet’ten gevşek bir koruma ile çıkarılıp Türk mahallelerinde gezdirilmesi sırasında halk tarafından linç edilmesi şeklinde gerçekleştiği düşünülmektedir.