Mesele DAEŞ’le mücadele olsaydı şayet izlenecek yol belliydi.
Türkiye DAEŞ’le nasıl mücadele edilebileceğini gösterdi.
Cerablus’u sekiz, savaşların anası olacak dedikleri Dabık’ı 24 saatte DAEŞ’ten temizledi.
Öyle büyük güçle filan da değil; 800 ila 1.500 arasında değişen ÖSO ile bu iş başarıldı.
Şimdi sırada El Bab var.
ABD’nin derdi Musul’u DAEŞ’ten kurtarmak olsaydı, Cerablus ve Dabık örneğine bakar Türkiye’ye “buyurun” derdi.
Şimdi tersini yapıyor. “Türkiye sen dışarda kal” diyor. Sanki haddiymiş gibi.
ABD’nin yanında İran var. Bir de kukla Bağdat Hükümeti.
Haşdi Şabi birlikleri İran’ın Irak’ta kurduğu 10 ayrı kampta eğitilen, çoğu İranlı Şii milisler. ABD onlara güveniyor. Irak ordusu ve polisi ile Musul’a girecekler. Ordu ve polis Şiilerden ibaret. ABD Irak işgaliyle Sünnileri yönetimden uzaklaştırdı. İktidarı Şiilere verdi. Sünni kent olan Musul’un bir sorun olarak çıkışı da o yüzden.
Yapılan iş Musul’u DAEŞ’ten kurtarma işi değil. ABD, Musul’da bir mezhep savaşı çıkarmak istiyor.
Türkiye bu savaşı önlemeye mecbur.
MUSUL; 15 TEMMUZ’UN DEVAMI
ABD bölgede ne yapıyor? Neden; Türkiye’yi karşısına aldı? Neden; PKK gibi, YPG gibi, DAEŞ gibi, FETÖ gibi örgütleri destekliyor?
Şu bir gerçek: Bölgede ABD, Türkiye’yi düşman görüyor.
ABD Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana Türkiye’yi kuşatma peşinde. Suriye’de açılan PKK koridoru Türkiye’yi kuşatmak içindi. O koridor İran sınırına kadar uzatılmak istendi.
20 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da iki polisin evinde şehit edildiği gün başladı ABD’nin Türkiye’ye açıktan saldırısı. Önce içerde PKK’yı ayaklandırdı. Olmayınca 15 Temmuz’da doğrudan saldırıya geçti.
Amaç ülkede iç çatışma çıkarmak; Türkiye’yi bölmekti.
Millet seferber oldu, vatanı savundu; ABD’nin saldırısını püskürttü.
Türkiye’nin ABD’ye cevabı Cerablus’tu. 24 Ağustos 2016’da ABD’nin terör koridorunu kesip attı.
Ankara’nın Suriye’de ilerleyişini durduramayan ABD cevabı Musul’da vermek istiyor.
Hiç şüphe yok: ABD’nin başlattığı Musul operasyonu Türkiye’ye bir saldırıdır ve 15 Temmuz’un devamıdır.
Musul’da 4 ila 8 bin arasında DAEŞ militanı var.
Hadi diyelim 8 bin. Bu kuvvetin karşısında ABD, Fransa ve İngiltere beraber olmuş, İran’ı yanına almışlar, Bağdat Hükümeti’nin Şii unsurları ile saldırıya geçiyor.
Harekat üssü Kuveyt.
Kıbrıs’ın güneyine Limasol limanına Fransa’nın en büyük savaş gemisi Charles De Gaulle demir atmış. 2 bin personeli, 24 savaş uçağı, ikmal uçakları ve helikopteri ile Charles De Gaulle bir nükleer uçak gemisi.
Kıbrıs’ta İngiltere’nin iki askeri üssü devrede.
ABD’nin savaş gemileri Doğu Akdeniz’de.
Ne yapıyorsunuz siz?
“Musul’u 8 bin DAEŞ militanından kurtarıyoruz.” Öyle mi?
Buna kim inanır?
LOZAN VE MİSAK-I MİLLİ HATIRLATMASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönem müthiş konuşmalar yapıyor. Lozan’ı hatırlatıyor. “Ülkeme saldırarak bozdunuz onu” diyor. Yerine Misak-ı Milli’yi koyuyor.
“Gönül coğrafyası” diyor, “Ona sınır koyamazsın” uyarısında bulunuyor.
Ses Ninova’daki aşiret reislerinden geliyor. Uyarıları Bağdat Hükümeti’ne; “Türkiye’ye nankörlük etmeyin, düşmanca davranmayın.”
Ordu birliklerini sınıra yığarken, Erdoğan milleti hazırlıyor. “Sünni-Şii savaşına izin vermeyeceğiz, Başika’dan çıkmayacağız” diyor.
Millet adına ABD’ye meydan okuyor: “350 km sınırımız var. Nasıl girmeyelim?” diye soruyor.
“Münbiç’i YPG’den temizlemezseniz sizinle ortak hareket edemeyiz” uyarısında bulunuyor.
ABD ile ittifakın sona erdiği anlaşılıyor.
Halep ve Musul, kurtarılmıyor; yakılıyor, yıkılıyor.
Türkiye’nin bekleme, olup biteni seyretme lüksü olamaz.
Saldırıya cevap vermek zorundadır.
Türkiye ABD terörünü Halep-Musul hattından söküp atmadan kendini güvende hissedemez.
Gönül coğrafyasını kuramazsak Lozan coğrafyasının elimizden gideceğini bilmemiz gerekiyor.
Mesele DAEŞ değil.
Mesele “yeni düzeni kim kuracak” sorusuna cevap olabilmektir.