2019, soluk renkli at dünyanın tepesine çıktığında

The Economist dergisinin meşhur yeni yıl kapakları her sene olduğu gibi bu sene de uzun uzun tartışıldı ama diğer yılların tersine dergi bu sene 2 ayrı kapakla çıktı.

       

Derginin ardındaki şeytani küresel beyinler bize “Ya bu ya da bu “ der gibi iki seçenek sunuyorlardı sanki. Uzun uzun derginin tüm kapağını analiz edebilecek yerimiz olmadığı için sadece en önemli olduğunu düşündüğümüz “Mahşerin dört atlısı” resmiyle bağlantılı olanlara bakalım.

Bu atlıları ne zaman görsek William Cooper’ın ülkemizde “Apokalips’in Atlıları” ismiyle çevrilen kitabını hatırlarız.

Amerikan deniz istihbaratında görev yapmış olan Cooper’a defalarca çenesini tutması tehditi yapılmasına rağmen o araştırmalarına, konferanslarına devam etmiş ve bedelini 5 Kasım 2001’de evine girerken Amerikan polisi tarafından tutuklanmaya direndiği gerekçesiyle öldürülerek ödemiştir. Öldürüldüğünde, 2 ay önce meydana gelen 11 Eylül saldırılarını araştırdığı biliniyordu.

“Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Binicisinin adı Ölüm’dü. Ölüler diyarı onun ardından geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi” diye İncil’den yaptığı alıntı ile başlıyordu Cooper kitabına.

İşte romanlara, filmlere, kehanetlere, dini çıkarımlara konu olmuş bu dört atlı “The Economist” dergisinin 2019 yılı kapağında dünyanın tepesinde tam Rusya ile Çin liderlerinin arasına oturtulmuş olarak bize bakmaktadır. Atlılar aynı zamanda kıta çizgisi olarak gözüken bir haritanın üzerinde de duruyorlar ama küresel şeytanların çift manaya verdikleri önemi bilenler için bunu deprem fay hattı olarak algılamakta mümkündür. Çünkü atlıların hemen üzerinde bir yanardağ resmi bulunmaktadır.

Dünyada birbiri ardına patlayan yanardağlar dikkatinizi çekmiş olmalı. Amerika, İtalya derken Endonezya’da meydana gelen yanardağ patlaması ve sonrasında oluşan tsunami de geçen hafta yüzlerce insan hayatını kaybetti. Dergide gözüken yanardağın yine Amerika, Rusya ve Çin liderlerinin arasında olması da bu yanardağın Pasifik coğrafyasını etkileyecek bir yanardağ olmasına atıf olabilir.

Mahşerin atlıları üzerinden gitmeye devam edelim:

Mahşerin birinci atlısı (Beyaz) kendisine bir taç verilen ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıkan atlıdır.

İkinci atlıya (Kızıl) dünyadan barışı kaldırma yetkisi verilmiştir ve bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklardır. Yani çıkacak büyük bir savaşı anlatmaktadır.

Üçüncü atlının (Siyah) elinde bir terazi vardır. İncil’de geçen anlatımı şöyledir.

Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: ‘Bir ölçek buğday bir dinara, üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağına, şaraba zarar verme.’ Yani büyük bir savaştan sonra yaşanacak bir kıtlığı tasvir ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Birçok gıda maddesinin zarar gördüğünü “zeytinyağı ve şaraba zarar verme” emrinden anlayabiliyoruz.

Şimdi burada durup konuyu biraz irdeleyelim.

Hatırlayacaksınız, 2008 finansal krizi başladığında her yerden kaçan sıcak para emtia borsalarına gitmiş ve bunun sonucunda emtia fiyatları tarihi rekor seviyelere çıkarak dünyada gıda fiyatlarının aşırı derecede yükselmesine neden olmuştu. Birçok ülkede pirinç vb. gıdaların artışını protesto gösteriler düzenlenmiş, ayaklanmalar çıkmıştı.

2010 yılında başlayarak tüm coğrafyayı yakan “Arap Baharı” hareketlerinde tetikleyici unsurun 2008 yılında artan gıda fiyatlarının oluşturduğu domino etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. O günden beri kitlelerin hareketlendirilmesi konusunda ellerinde biriken verileri analiz edenler muhtemelen bu silahı tekrar kullanacakları günü beklemektedirler. “The Economist” in bu kapağı adeta o günlerin yaklaştığının “müjdecisi” gibidir.

Peki bizim soğan depolarını bastığımız şu günlerde,  Amerikan Dolarının güçlenmesiyle sarsılan dünyanın başka ülkelerinde de benzer hadiselerin yaşandığını, mesela Mısır polisinin patates depolarını, Filipinler polisinin pirinç depolarını bastığını biliyor muyuz?

Ya da bir süre önce “dünyada 26 günlük buğday kaldı” şeklinde servis edilen ve bizim bir şeylerin işaret fişeği olduğunu düşündüğümüz bu haberin anlamını anlayan?

Tıpkı mahşerin üçüncü atlısının elinde tuttuğu terazi gibi derginin kapağında da her iki kefesinde insan grupları bulunan bir terazi bulunmaktadır. Hangi kefesinin ağır basacağı hangi insan ya da topluluklar grubunun hayatta kalmasına izin verileceğine birilerinin karar vereceği gibi bir çağrışım yapmaktadır.

Dördüncü atlıyı (Solgun) yazımızın girişinde konu etmiştik. O tüm atlıların toplamı gibidir ve binicisinin adı Ölüm’dür. Ölüler diyarı onun ardınca gelir. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.”

Yeryüzünün dörtte biri!

“Muhteşem” dediğiniz duyar gibiyiz. Ailemizin sevimli nüfus planlamacısı Bill Gates geçtiğimiz Nisan ayında ne demişti?

“Dünyanın çok ilerlemediği bir alan var. Bu pandemik hastalıklar. Dünya nüfusu arttıkça ve insanlık doğanın içinde yaşadıkça yeni patojenler her zaman ortaya çıkacak. Bazı insanlar ve küçük gruplar, bir gün gelecek ve silah olarak hastalıkları kullanacaktır (…) Küçük bir devlet, bir laboratuvarda ölümcül bir formül oluşturabilir. Dünya hükümetleri 30 milyon insanı öldürebilecek silahların şu an yapım aşamasındadır ve bu tehdide acil hazırlanmak gerekmektedir.”

Bill Gates hastalıklar yoluyla yapacaklarının mesajını verirken bir de “akademik araştırma” tadında soykırımın nerelerde nasıl planlandığının mesajlarını verenlerde bulunmakta:

Amerika’da soykırım müzesi tarafından fonlanan bir kuruluşun yaptığı çalışmada önümüzdeki yıl 1000 kişiden fazla insanın öldürülme riski olan 30 ülke sıralanmış ve ülkemizde neredeyse liste başına oynamış ve 8. sırada yerini almış:

Şimdi bu beylerin yaptığı çalışmada bahsi geçen 1000 kişiyi onların “alçak” gönüllülüklerine vererek 1 milyon kişi olarak düşünelim.

30 milyon yaptı değil mi?

Demek alçak gönüllülük yapmasalar Bill Gates’in 30 milyon hesabı ile tam olarak örtüşecekmiş.

Çölleşmiş bir dünya arka planı ve rengi ile çıkan bu derginin ve konunun analizi çok uzun bir konu ama maalesef yerimiz bitti.

Devam edeceğiz inşallah diyerek bu vesile ile herkese merhaba diyelim.