Suriye’ye kilitlenmiş durumdayız. 3,5 milyon misafir + 80 milyon vatandaşımızın sorumluğu ile doğru olanı yapmaya çalışıyoruz.
“Büyümezsek parçalanırız” diyenlerle “sınırlarımızın dışına çıkarsak parçalanırız” diyenler çatışıyorlar.
Geleceği analiz etmek için Amerika ile birlikte yaşamak zorunda kaldığımız bu coğrafyada yakın geçmişte yaşadığımız hadiseleri hatırlamak önemlidir.
1991’de Irak’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle 1. Körfez Savaşıyla Irak’ı imha planını başlatan Amerika o sene bir gazetecimize bölünmüş Türkiye haritasını göstererek şöyle demişti:
“Savaş bitecek. Amerikan kuvvetleri çekilecek. Bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçecek. Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek. Ya vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”
Zaten o günden sonra hiç bir şey de eskisi gibi olmadı.
Türkiye ile planları konusunda anlaşamayan Amerika, 1992 yılında yapılan ortak askeri tatbikat sırasında alçakça savaş gemimiz Muavenet’i vurarak aklınca gözdağı vermiş ama sadece ülkemizin Amerika’ya karşı direnişinin artmasına yol açmıştı.
1993 yılında yaşanan büyük savaşta verdiğimiz kayıpların sadece bir kısmını eminiz yaşı müsait olan herkes hatırlıyordur:
Jandarma Komutanı Eşref Bitlis, Binbaşı Cem Ersever, Turgut Özal, Adnan Kahveci, Uğur Mumcu ve daha niceleri,
1997 yılında Refah Yol hükümetinin Amerika tarafından düşürülmesine rağmen Türk ordusunun Suriye’ye savaş açma tehdidi ile PKK elebaşı Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması,
2003 yılında Amerika’nın Irak’ı ve Türkiye’yi eşzamanlı işgal girişimi olan tezkerenin reddi ve ardından Türk askerinin kafasına çuval geçirilmesi hadisesi,
Coğrafyamızda bir türlü istediklerini yaptıramadıkları için orduya kurulan Ergenekon ve Balyoz kumpasları, gezi hadisesi ve ardından yaşanan 15 Temmuz darbesi,
Sözde Amerika ile yaptığımız Suriye muhalefetini “Eğit-Donat” anlaşması ile eğitilenlerin daha cepheye gönderildikleri gün muhtemelen yine Amerika tarafından Rusya ve Esad’a satılarak ortadan kaldırılmaları,
IŞID’ın kurularak İslam coğrafyası ve Türkiye’nin üzerine salınması,
Rusya Suriye’ye indiğinde Amerika ve NATO “müttefiklerimizin” Patriot füze sistemlerini hemen Türkiye’den geri çekmesi,
Rus savaş uçağı Türkiye tarafından düşürülünce en büyük çığlığın NATO tarafından koparılması,
PKK/YPG’nin tepeden tırnağa ABD tarafından silahlandırılması ve daha niceleri.
Uzatmayalım, Amerika hiçbir zaman dostumuz olmadı ve zaten böyle bir iddiası da olmadı.
11 Eylül 2001’de kendi kulelerini vurarak bir üst seviyeye taşıdıkları “sonsuz savaş” (perpetual war) konseptini Amerika artık taşıyamamaktadır.
Yıllardır iddia ettiğimiz şeyi bu vesileyle tekrar vurgulayalım:
“Amerika tıpkı 1990 soğuk savaşının kaybedeni SSCB (Rusya) gibi bitmiştir, sadece nasıl çökeceğine karar vermeye çalışmaktadır.”
Bu kararın çılgınların eline kalma ihtimaline karşı büyük ülkeler her gün yeni silah ve durdurulamaz füze sistemlerini kamuoyu ile paylaşmakta tehditler savurmaktadırlar.
Amerika’nın ruhunu ele geçirmek için ülkenin içinde verilen savaş gören gözler için her gün önümüze servis edilmektedir.
Eski CIA başkanı Brennan açıktan; Ulusun geleceği için yolsuz ve ahlaksız Trump’ı Cumhuriyetçilerin de terketmelerini ümit ederken, Savunma Bakanı Mattis istifasını “anayasayı koruyun” mesajıyla süslemektedir.
Türkiye “Diplomasi savaşın – savaş diplomasinin devamıdır” şiarıyla modern tarihininin en büyük yığınağını Suriye sınırına yaparken Rus dostlarımızın Sputnik’i Çinli dostlarımızın ağzından içinde Amerikalı dostlarımızın da adının geçtiği bir şekilde bizi uyarmayı ihmal etmemektedir.
Amerika’nın Suriye’den çıkacağız açıklamasına karşı en büyük tepkilerden ikisi de İngiltere ve Fransa’dan gelmiş ve bu ikili çekilme kararının yanlışlığı vurgulanmıştı.
Farkındaysanız böylece; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa olmak üzere Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinin 5 daimi çakalı da resmin içine karşı kulvarda girmiş bulunmaktadırlar.
Amerika’nın başını çektiği Batılı çakalların Irak’ı ve İslam coğrafyasını parçalama savaşının en önemlisi Çöl Fırtınası harekatı 17 Ocak günü (1991) geniş çaplı hava akınıyla başlamıştı.
Haçlıların planlarını bozan Afrin harekatının (Zeytin dalı) ilk top atışları da 17 Ocak günü başlamıştı.
Batı başkentlerinden Zeytin dağına (Kudüs) kadar herkes mesajı almış olmalıdır.
Türk gazeteciye 1991’de bölünmüş Türkiye haritasını gösteren Amerikalı komutanın dediği her şey oldu:
Savaş bitti, Amerikan kuvvetleri çekildi/çekiliyor, bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçti, Kürtler (maşaları diyelim) Türkiye’den toprak istedi.
Henüz olmayan tek şey kaldı ve o da zaten iki alternatifli idi:
“Ya (toprak) vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”
Yine bir Ocak ayındayız.
Amerikalı komutanın 28 yıllık kehanetinin sonucunu belki de 17 Ocak günü görmeye başlayacağız…
http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/suriye-fay-hattinda-28-yillik-kehanet/