Konuşmak ama hiçbir şey yapmamak üzere şekillendirilmiş İslam dünyasını ise bu yeni modele sadece 5. Nesil diktatörleri ile katkı vermeye hazırlanıyor.
Mısır’da yaptığı kanlı darbe ile Mursi’yi devirerek iktidarı devralan darbeci Sisi bir yandan görev süresini 2034 yılına kadar uzatabilecek değişiklikleri yapmaya çalışırken diğer taraftan Münih Güvenlik zirvesinde Batılı efendilerini memnun edecek söylemler de bulunuyor. Suud prensi MBS’nin “ılımlı İslam” ifadelerini kullanarak Suriye’de yabancı savaşçıların sorumlusu olarak Türkiye’yi gösteriyor.
Suud’un ömrü vefa ederse büyüyüp kral olacak Yemen kasabı prensi Muhammed bin Selman ise Pakistan, Hindistan ve Çin‘i kapsayan Asya gezisine çıktı.
Seyahati öncesinde Mekke’ye giderek Kabe’nin tepesine çıkarak poz veren Suud prensi MBS daha sonra ilk durağı olan Pakistan’a gitti.
İfşa edilen Panama belgeleri sonrasında görevden alınan Navaz Şerif’in ardından seçimleri kazanarak iktidara gelen eski kriket oyuncusu İmran Khan ile görüştü prens MBS. Yapılan görüşmelerde Ortadoğu ve Asya’nın en bilindik “sırrı” olan muhtemel nükleer bir savaşta “Pakistan’ın nükleer koruma şemsiyesini Suud’un üzerine de uzatma” anlaşması değişen zamanlarla birlikte yeniden güncellendi mi, haliyle bilemiyoruz. Ama her finansal sıkışıklıkta Suud’un Pakistan’a yardım etmesinden bu anlaşmanın hala devam ettiğini varsayabiliriz.
Gelelim asıl konuya:
“Suudi Prens, Pakistan’ın Gwadar Port bölgesine bir petrol rafinerisi kurmak için 10 milyar dolarlık ve enerji altyapı ve tarım alanlarında kullanılmak için ise bir başka 10 milyar dolarlık iki mutabakat anlaşması imzaladı.” (18 Şubat 2019)
Gwadar limanı önemli olduğu için şu olayı da hatırlamakta fayda var:
“43 yıllığına Çin’e kiralanan Pakistan’ın Gwadar limanına yatırımlar hız kesmeden devam ediyor. Çin’in Pakistan Ekonomik Koridoru’na davet ettiği Suudi Arabistan; liman şehri Gwadar’a 16 milyar dolarlık petrol rafinerisi inşa edecek. “ (4 Ekim 2018)
Gwadar limanından bahsedip İran’da bulunan Çabahar limanından bahsetmemek olmaz:
“Hindistan Ekonomi Bakanı Piyuş Goyal, Hindistan devletinin 2019 yılında Çabahar limanının kalkınması için 21 milyon 127 bin dolar tahsis ettiğini bildirdi. “ (3 Şubat 2019)
Haritadan da anlaşıldığı üzere elimizde Suud ve Çin’in başını çektiği Pakistan, Hindistan ve İran’ın ikinci derece de aktörler olduğu bir senaryo var.
Suudi prens MBS’nin Asya turuna çıktığında ziyaret ettiği/edeceği ülkeler, petrol ve ticaret yolları denklemi çıktı karşımıza değil mi?
Saray darbesi ile önü açılan Suudi prens Selman, darbeyle iktidarı ele geçiren Mısır’ın diktatörü Sisi ve bu işlerin en kanlı paralı askerler kısmını organize eden Birleşik Arap Emirlikleri prensi Nahyan her tarafla oynayarak büyük işler kotarma peşindeler.
Aslında şu anda Çin üzerinden yeni dünya sistemi kurma peşinde olan Küresel sermaye ile eski sistemin güncellenerek devamını isteyen Amerikan devletinin bir bölümü arasında sıkışmış durumdalar.
Diğere taraftan Sudan üzerinde de büyük bir savaş devam ediyor:
“Sudan İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş, 5 ülkenin ordusunun, başkent Hartum’a doğru harekete geçmek için uygun vakti kolladığını söyledi. “ (31 Ocak 2019)
“ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Cyril Sartor, Sudan’a dışarıdan çözüm dayatılmayacağını ancak Hartum hükümetinin de vatandaşlarının barışçıl ifade hakkına saygı duyması gerektiğini belirtti.” (19 Şubat 2019)
İlginç bir Amerikan tavrı değil mi?
Türkiye’nin de Sudan’da Sevakin adası üzerinden oyuna katıldığını ve Mısır medyasının bu olaya ateş püskürdüğünü de hatırlayalım:
“Mısır medyası, iki ülke arasında varılan anlaşmanın amacının adada bir donanma üssü kurulması ve “Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin devrilmesi” olduğu iddialarına yer verdi. (5 Ocak 2018)
Tüm bunlar olurken Suud’un oyun alanını daraltma çalışmaları da devam etmektedir:
Avrupa Birliği (AB), Suudi Arabistan’ı, terörün finansmanı ve kara para aklama ile mücadelede başarısız ülkeler listesine eklenekte (13 Şubat 2019) Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısını AP’de aırlamaktadır. (19 Şubat 2019)
Büyük işlere soyundurulan Suud ve kontrolündeki İslam dünyasının diğer diktatörleri ve özellikle Mısır diktatörü Sisi’nin söylemlerinde ve icraatlarında büyük bir rahatlıkla hedef aldığı ülke madem Türkiye’dir, o zaman ortak tarihimizden bir anekdotla bitirelim:
“Suud kabilesi 1790’larda Arabistan Yarımadasında Necd bölgesine sahip olur. Suudların bu yayılmasına, Rus ve İran savaşları ile uğraşan Osmanlı fazla karşılık veremez. Bundan yararlanan Vahhabiler, Basra Körfezi çevresinde hakimiyetlerini genişletir, Necef’i ele geçirir, 1802’de Kerbela törenlerine katılan Şiileri kılıçtan geçirir ve Hz. Hüseyin’in türbesini yağmalarlar. Uzatmayalım, Hac yollarının tehlikeye girmesi üzerine İbrahim paşa komutasında Mısır ordusu Vahhabilerin başkenti Der’iye’yi Nisan 1818’de ele geçirir. Abdullah bin Suud yakalanır. Önce Mısır’a oradan da gönderildiği 1820 yılının Şubat ayının ikinci haftasında Osmanlı padişahının huzurunda İstanbul’da idam edilir.”
“2020 yılında” 200. yılı kutlanacak olan bu olayda adı geçen “Abdullah bin Suud” bizim Asya turundaki Suud prensi MBS’ın büyük dedesidir.