Bilderberg toplantısı geçtiğimiz günlerde yapıldı.
Bu sene ilginç bir yer seçimi yapılarak 1936 yılında boğazların hakimiyetini tekrar Türkiye’ye veren “Montrö Boğazlar Sözleşmesinin” imzalandığı İsviçre’nin “Fairmont Le Montreux Palace” oteli seçilmişti.
Yer seçiminin ilginç olması şöyle ki:
1936’lı yıllarda Almanya ve İtalya’nın Avrupa’da istikrarı ya da statüskoyu bozacak hareketler yapmasıyla artan gerilimi fırsat bilen Türkiye boğazların hakimiyetini Montrö ile yeniden kazanmıştı.
Yani bir nevi İngiltere’nin II. Dünya savaşının patlamasına az bir zaman kala tasarladığı güçler dengesi oluşturma stratejisi ile kendi politikalarını örtüştüren Türkiye Fransa’nın da onaylaması ile Montrö anlaşmasını kotarmıştı.
Günümüze bakalım, durum farklı mı?
AB’den yine ayrı düşen bir İngiltere var. AB ile çatışan bir ABD var. ABD ile çatışmak ve ittifak kurmak arasında gidip gelen bir İngiltere var. Tüm bunların yanında geçen sefer Uzakdoğu’da yükselen güç olan Japonya’nın yerinde gelen Çin var. Küreselcilerin Çin üzerinden yeni dünya düzeni planları var.
Ve tıpkı II. Dünya savaşı öncesi Montrö anlaşmasının yapıldığı yıllarda olduğu gibi yine her şeyin tam ortasında olan bir Türkiye var.
Bizim tersimize Batının tarih bilincinin yerli yerinde ve çok canlı olduğunu bildiğimiz için Montrö’nün o II. Dünya savaşı öncesi günlerini hatırlatmak için özellikle seçildiğini düşünüyoruz.
Bilderberg toplantılarını otel ve havalimanı dışında kamp kurarak takip eden bir avuç bağımsız gazetecinin aldığı izlenim toplantıdan çıkanların bayağı ürkmüş bir görüntü verdiği yolunda ve bunu içeride pek hayırlı gelişmelerin konuşulmadığına yoruyorlar.
Belki de “The Economist” dergisinin 2019 için uygun gördüğü iki kapaktan biri olan karanlık kapak kadar kötü senaryolar işittiler, kim bilir?
Öyle uzun uzun Bilderberg nedir diye analiz etmeye gerek olduğunu düşünmüyoruz.
Kısaca;
Dünyayı sömüren farklı cinsteki Batılı sırtlan sürülerinin zaman zaman bir araya gelerek avları konusunda yaşadıkları anlaşmazlıkları konuştukları, açgözlülükle birbirlerinin ayaklarına basıp hır çıkan durumları telafi etmeye çalıştıkları, gelecek sömürülerini planladıkları bir platformdur burası.
II. Dünya savaşı gibi büyük kavgalara tutuşup başka güçlerin doğusuna fırsat vermemek için doğada vahşi hayvanların av alanlarını belirleyen sidikleri ile sınır çizmeye çalışmaları gibi bir durumdur Bilderberg toplantıları.
Bu toplantılar kayda geçmediği ve katılımcılardan hiçbirinin de verdikleri söz gereği ne konuşulduğunu aktarmaya cesareti olmadığı için gerçek içeriğin ne olduğunu bilemiyoruz.
Onun için tahmin edelim. Belki Başkan şöyle bir konuşma ile toplantıları açmıştır:
“Değerli katılımcılar,
Batı dünyası içinde görüş ve çıkar ayrılıkları gün geçtikçe derinleşiyor. Güç, nüfuz ve zenginlik Doğuya kaydıkça çatışmalar daha da artıyor. Amerika Avrupalı müttefiklerinin geleneksel çıkar bölgelerinde yönetimleri değiştirmek için müdahalelerde bulunurken Rusya’yı da zaman zaman yanına almaktadır.
Buna karşılık bizim küresel aklımızla Çin’in dünyayı kuşatan yeni yolu Avrupa’da kabul görürken Amerika tarafından sabotajlara maruz kalmaktadır. Avrupa ülkeleri çeşitli gaz anlaşmalarıyla Rusya’nın Amerika ile birlik olmasına engel olmaya çalışmakta, Amerika’nın Avrupa’nın enerji güvenliğine tehditlerini sınırlandırmaya çalışmaktadırlar.
Ruslar ise gaz ve silah satışları yaparak gerçekte ödlerinin koptuğu Çin’i yanlarında tutmayı amaçlamakta, Çin’de olası bir Amerikan enerji ablukasına karşı kendini güvenceye almaktadır. Bu yakınlaşmanın Avrasya bloğuna evrilmesi de muhtemeldir. İngilizlerin ne yaptığına ise herkes şüpheyle bakmaktadır. Avrupa’ya karşı Amerika ile yakınlaşırken, Amerika’ya karşı Çin ve Rusya ile gizli pazarlıklar yapıldığı endişeleri bulunmakta, diğer taraftan da Türklerle gizli ve açık pazarlıklar yaptıkları duyumları gelmektedir.
Amerikalılar tek başlarına Ortadoğu’da yüzyılın anlaşması adı altından İsrailli dostlarımızla sonu nereye gideceği belli olmayan oluşumlara girerken bir yandan da Avrupa’da radikal sağı kilise inancı temelli olarak daha da radikalize etmekte ve yine bu oluşumun anti tezi militan İslamı kışkırtmaktadır. Oluşturmak istediğimiz tek dünya sisteminde Amerikan Dolarının rezerv statüsünün kaybolması durumuna karşılık Amerikalı dostlarımızın çekincelerini anlıyor, ortak bir yol bulabileceğimizi umuyoruz. İsrailli dostlarımızın da Amerika’nın ekonomik korkularından avantaj sağlayarak onlara Ortadoğu’da kendi isteklerini dikte ettiklerini görüyoruz.
Ama her şey bir yana Akdeniz’e yığılan 200’den fazla Batılı ülke donanmasına karşı Türklerin ardı ardına tarihlerinin en büyük deniz tatbikatlarını yaptıklarına şahit oluyoruz. Türk istihbaratı Başkanı Suriye lideri ile görüşüyor. Türkler Ruslar’dan tüm tehdit ve şantajlarımıza rağmen tüm bölgeyi kontrol edebilecekleri S400 füze sistemini alıyorlar. Suriye ve Irak’ın içlerine yavaş ama emin adımlarla ilerliyorlar. İran’ın yıkımının ardından sıranın kendilerine geleceğine tamamen inanmış bir şekilde hareket ediyorlar.
Batının dünyada güç dengesini kendi lehinde tutması Türkiye’nin tarihsel ve potansiyel gücünün baskılanması ve Batının yanında tutulması ile mümkün olmaktadır.
Bu toplantıya katılım sağlayan tek Müslüman ülkenin Türkiye olduğuna dikkatinizi çekerim.
Gerek Avrupa Birliğinin kışkırtıcı tavırları, gerekse Amerika’nın bölerek yönetmeye dayalı politikaları Türkiye’de derin bir ürküntü yaratmakta ve bu durum geçmişte olduğunun tersine artık ismi konularak halka açıkça aksettirilmektedir.
Uzun yılların çalışmaları sonucu oluşturulan Türk toplumunda istediğimiz dönüşümleri sağlamayı amaçlayan yapılar birbiri ardına tasfiye edilmekte, çeşitli sebeplerle dokunulmayanlar ise deşifre edilmektedir.
Gezi olayları, 15 Temmuz darbe girişimi gibi hadiseler Türk toplumunda büyük algı değişimlerine yol açmıştır. Eskiden bazı dış mihraklar olarak anlatılan dış düşmanların yerine Batı ülkelerinin adı uzunca bir süredir açıktan anılmaya başlanmıştır.
Acil olarak Türkiye politikamınız gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bu tarihi dönemeçte Sn. Türk katılımcılarında bu konuda bize gereken desteği vereceklerine tüm samiyetimle inanıyorum.”
Kısaca biz bunların konuşulduğunu düşündük, yok konuşmamışlarsa toplantıyı heba etmişler demektir…