Batıda birbiri ardına patlayan, kilisede taciz, sübyancılık, satanist dünya elitlerinin sapkın ve kanlı partileri, Pizzagate, Lolita express benzeri skandallar kısa bir süre sonra kibrit alevi gibi sönüp gidiyor.
Neden?
İşte son skandalın “kahramanı” Lolita express’in sahibi Jeffrey Epstein vakası. Hadi size ayrıntılarıyla anlatalım, diyelim ki özel adasına “lolita express” denilen özel uçağıyla reşit olmayan kızları özel misafirlerine daha doğrusu güç sahibi elit işadamları, politikacılar krallar ve prenslere servis eden bir adam.
Ayrıntılarını inceleyelim, şaşıralım, kızalım, söylenelim.
Ne değişecek?
Epstein’in daha önce sübyancı olmaktan hüküm giymesi bile doğru dürüst hapiste kalmasını sağlayamamış ve cezasının büyük bölümünü New York’un en lüks muhitindeki milyonluk rezidansında çekmişti.
Peki şimdi ne oldu da garibim kendisini önce hapiste sonra sözde “morgda” buluverdi.
İşte asıl konuşulması gereken konu bu.
Yılın başında “Tuhaf işler oluyor Amerika’da” başlıklı yazımızda şunları yazmıştık:
“Liberallik adı altından her türlü sapıklığı yaparak hiçbir şey üretmeden manipülasyonla paradan para kazanıp medyaları aracılığıyla halkın üzerine lağım püskürten Kaliforniya’nın sözde liberallerine karşı Amerikan sağında oluşan nefret dalgasını iyi kullanan Trump, üreten Amerika’nın ve Pentagon’un büyük bir kısmının da desteğini alarak Başkan seçildi.
İlk icraatlarını hatırlayın;
Çok yüksek bir bedele mal olan yeni başkanlık uçağını iptal etmeye çalışmak, trilyon dolara ulaşan F-35 uçağının siparişlerini azaltmakla tehdit etmek. Geçtiğimiz aylarda ise önce “küreselleşmenin bittiğini” ilan ederken son olarak da geçtiğimiz günlerde Amerika’nın en büyük mafya ailesi olan Bush hanedanı ile zirve yapan “sonsuz savaş” konseptini bitireceğini ilan etmiş, silah/savaş lobisine mesajını vermişti.”
Hiçbir suretle yan yana gelemeyecekleri düşünülen küreselcilerin altın çocuğu para spekülatörü George Soros ve Amerikan sağının finansörü Koch Kardeşler geçtiğimiz günlerde kurulan bir vakıfta bir araya geldiler.
Vakfın ismi “The Quincy Institute for Responsible Statescraft” yani “Sorumlu devlet yönetimini için Quincy Enstitüsü” manasına geliyor. “Daha barışçı bir ABD dış politikası yönünde çalışmalar” yapılmasını temel “stratejik hedef” olarak belirleyen yeni bir NGO olacakmış.
Yani Trump’ın seçim öncesi verdiği “sonsuz savaşları” bitirme konsepti ile örtüşüyor.
Soros’un ünü sınırları aştığı için kim olduğunu anlatmaya gerek yok ama Koch kardeşler tüm zenginliklerine rağmen dünyada çok fazla tanınmayan bir aile.
Koch kardeşler petrol rafinerilerinden kömür madenlerine, doğal gaz boru hatlarından tüm Amerikalıların gündelik hayatlarında kullandıkları en ufak şeylere kadar üretim yapan devasa bir imparatorluk. Amerikan sağını organize etmek ve kendi ticari çıkarlarını korumak için lobilere milyarlarca dolar akıttıkları ve servetlerinin yaklaşık 80 milyar dolar olduğu biliniyor.
Bu aileyi anlatabilmek için sayfalar dolusu yere ihtiyaç olduğu için biz kestirmeden gidip Hollywood’a başvuralım. Koch kardeşlerin desteklediği radikal Amerikan sağında yer alan “Tea Party” (Çay partisi) hareketinin kafa yapısını ünlü “The Newsroom” (Haber stüdyosu) dizisinde şöyle tanımlıyorlar:
“İdeolojik aryanlık
Tavizi zayıflık olarak görme
Yobazca kutsal kitaba göre düşünme
Bilimi reddetme
Gerçeklerden etkilenmeme
Yeni bilgilere heves duymama
Gelişime karşı düşmanca bir korku besleme
Eğitimi gözünde canavarlaştırma
Kadın bedenini kontrol ihtiyacı
Ciddi manada yabancı düşmanlığı
Cemaat mantığı gütme
Muhalefete tolerans göstermeme
Ve Amerika Birleşik Devletleri hükümetine karşı patalojik nefret”.
İşte tüm bu tanımlamaları ortaya koyan haber kanalının en çok izlenen haber spikeri son olarak bu harekete şu teşhisi koyar.
“Kendilerine Çay Partisi de diyebilirler, muhafazakar da diyebilirler, ve hatta kendilerine Cumhuriyetçi de diyebilirler. Ama biz onların ne olduğunun adını koyalım:
“Amerikan Talibanı”.
Haberleri odasından seyreden kanalın sahibi şoktadır çünkü Koch kardeşlerin tepkisinden çekinmektedir. Kanalın söz dinlemez yapımcısı ve spikeri dolaylı yoldan Koch ailesine yobaz “Amerikan Talibanı” yakıştırmasını yapmıştır. Kanalın sahibi rolünde ise gerçek hayatta CNN’in sahibi Ted Turner’ın eşi olan Jane Fonda bulunmaktadır.
Herhalde mesaj anlaşılmıştır.
Amerikan sağı ve liberalleri arasındaki bu “aşkı” anlattıktan sonra gelelim geçenlerde gösterimi tamamlanan mini diziye.
Amerikan sağına hitap etme amacıyla kurulan “Fox News” ün kuruluşunu ve kurucusu Roger Ailes’in hayatını anlatan mini dizi “Loudest voice” (en yüksek ses) için Hollywood’un yaklaşan 2020 Amerikan seçimleri öncesi seçmeni Trump’a karşı etkileme amacı taşıdığını söyleyebiliriz.
Bir başka haber kanalından ayrılan Roger Ailer, Avustralya’lı ünlü medya kralı Rupert Murdoch ile anlaşarak “Fox News” haber kanalını kururlar. Amaç kendilerini kulak veren bir kanal bulamayan sağ seçmene hitap etmektir.
Hani şu Trump’ın gençliğinde “Amerikan Başkanlığına aday olmayı düşünmüyorum ama bir gün böyle bir şey yaparsam sağdan aday olurum. Çünkü onları kandırmak daha kolay” dediği sağ seçmen.
Nitekim Fox News uyguladığı sağ propaganda ile CNN’i de geçerek ülkenin bir numaralı haber kanalı haline gelir. Bir yandan sağcı manipülatif haberlerle politikaları etkilemeye çalışıp Obama’ya kan kustururken diğer yandan kanalın CEO’su Roger Ailes nüfuzunu kullanarak gözünü diktiği emrinde çalışan tüm kadınlarla yatmakta ya da taciz etmektedir.
O kadar iğrenç bir adam portresi çizilmektedir ki (muhtemelen doğrudur) Hollywood’un Amerikan sağına oy veren seçmene mesajı açıktır. İşte sizin oylarınızı sağa yönlendiren Fox News’ün kurucusu ve çalışanları budur.
Tabii bu yapılırken bir şey dikkatli gözlere hemen takılmaktadır. Kanalın sahibi medya kralı Avustralya Yahudisi Rupert Murdoch her daim CEO’sunu dizginlemeye çalışmakta ve haberleri adil ve yansız vermesi için baskı yapmakta ama başarılı olamamaktadır.
Yani olanlardan patronun suçu yoktur.
O kadar olacak, Hollywood’un Yahudi kardeşliği yapmasından daha doğal ne olabilir.
Sadede gelirsek dizide verilen mesaj, Trump’ı destekleyen Amerikan sağının güdülmeye ve kandırılmaya çok müsait aptal adamlar olmasıdır.
Yani “bidon kafalılar” diyebiliriz anlaması daha kolay olsun diye.
Şimdi tüm bu savaşa Amerikan ve dünya yönetici elitlerine özel adasında sübyan servisi verip bunları kayda alan ve sözde “intihar eden” Jeffrey Epstein’i, bir başka Yahudi medya kralı ve Mossad ajanı olan Robert Maxwell’in kayıplara karışan kızı Ghislaine Maxwell’i (ki kendisi Epstein’in en önemli yardımcısı ve babası gibi Mossad ajanıdır), şimdilerde unutuldu ama Mossad korumasında senelerdir Hollywood’un kadın oyuncularının muhtemelen yarısının ırzına geçip taciz eden ve onları kontrol altında tutan Yahudi film yapımcısı Harvey Weinstein’i, Yahudi para spekülatörü Soros ile “sonsuz savaşları bitirme” konusunda işbirliğine giden sağcı Koch kardeşleri ekleyin.
Tüm bunları harmanlamadan önce birkaç şey daha ekleyelim:
*FBI komplo sitelerinin ulusal güvenlik meselesi olduğunu rapor ediyor.
*Büyük internet şirketlerinin monopoly oluşturduğu için parçalanması gündeme geliyor.
*Tüm dünyayı bir yandan seller ve depremler vururken diğer tarafta cayır cayır ormanlar yanıyor.
*Facebook’un dijital parası Libra konusunda savaş sürerken İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney, doların yerine yeni bir kripto para birimi oluşturmayı öneriyor.
*Epstein’in sahte ölümünden bir süre sonra 23 Ağustos günü David Koch ölüyor.
*Trump “Dünya Ticaret Örgütü”nden (DTÖ) gerekirse çıkacağız” derken onun bıraktığı yerden Rusya topu devralıp bu durumun “kurumun varlığı ile ilgili büyük bir soru işareti yaratacağını” dile getiriyor.
*Amerika Çin ticaret savaşı kızışırken Trump geri adım atmaya çalışsa da bu kez Çin yanaşmıyor ve güvenli liman olan altına hücum devam ediyor.
*Amerika’nın ve dünyanın en büyük şirketlerinden General Electric’in hileli hesap bilgileri verdiği ve Enron’dan daha büyük bir batık içinde olduğu söyleniyor.
*İngiltere’de Brexit sürecine bağlı olan ve Amerika’nın da doğrudan içinde olduğu büyük bir savaş yaşanıyor.
Tüm bunlara çevremizde ki ülkelerde yaşanan gelişmeleri de ekleyebilirsiniz.
Denebilir ki politika da çıkar çevreleri arasında çatışma her zaman olur ve normaldir. Ama Amerikan seçimlerinde savaşın tabiri caizse bu kadar nükleer bir hale geldiği hemen hiç görülmemişti.
Bugün için dünyanın patronu koltuğunda oturan Amerika’da 2020 yılında başkanın kim olacağının bu kadar önem kazanması sadece bir şeyin işareti olabilir.
Tüm dünyayı etkileyecek büyük bir değişimin düğmesine basılmak üzere.
Ve o değişim başladığında bir başka düğmede ki elin sahibinin kim olacağı bu manada oldukça büyük önem arz etmekteymiş gibi gözüküyor.