Yıllar sonra 90’lı yaşlarında yeniden Malezya Başbakanı olan Mahathir Muhammed geçen hafta Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyareti sırasında kendisi ile yakından ilgilendi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bu ziyaret Malezya basınında da büyük yankı buldu. “Malay Mail” gazetesinde yayınlanan analizde şu dikkate değer cümleler vardı.
“Malezya Türkiye ile ittifak yaparak çok başarılı olabilecek bir imkan kazanmış olur. Türkiye Malezya için Avrupa’ya açılan bir kapı olabilecekken, Malezya da Türkiye için Asya’ya açılan bir kapı olabilir.”
“Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ve Çin ile de yakın ilişkiler sürdürmekte. Başbakan Mahathir Muhammed’in ise ‘yeni sömürgeciliğe’ (neocolonialism) gösterdiği direniş ise bilinen bir gerçek. Malezya Türkiye ile ittifak çerçevesinde ABD’ye karşı daha fazla söz sahibi olabilir”.
Yine Türkiye’nin Atak helikopteri ve insansız hava aracı Anka ile hem Singapur’un F- 35 alımına karşı caydırıcılık sağlanabileceği hem de Malezya’nın bölgede söz sahibi olabileceği belirtilen yazıda şu paragraf da oldukça önemli idi:
“Müslüman dünya sömürgeci ülkeler tarafından kolunu bile kaldıramayacak hale getirildi. Bunun en dikkat çeken örnekleri, Filistinliler, Myanmar’dakiler ve Uygurlar olurdu. Bu üç ülkenin (Malezya, Türkiye, Pakistan) Müslüman dünyaya önderlik ettiğini görmek ilginç olurdu.”
Türkiye sadece Malezya basınının gündeminde değildi geçen hafta.
İsrail’in The Jerusalem Post gazetesi yaptığı haberlerde, Türkiye ve Rusya arasındaki artan iş birliğine dikkat çekerek “Türkiye ve Rusya’nın enerji ve diğer konularda büyüyen iş birliği, İsrail’i gölgede bırakıyor” ifadelerini kullanarak hem Amerika hem de Arap ülkelerini dikkatli olmaya çağırıyordu.
İsrail basını bunları yazarken İngiliz “The Times” gazetesi yazarı Michael Burleigh, Brexit yanlısı Boris Johnson’ın Başbakanlığına atıfla Avrupa Birliği’nin parçalandığına değinerek “İngiltere’nin yalnız kalmamak için Türkiye ile ilişkilerine önem vermesi gerektiğini” belirtiyordu.
“Batı, Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz” başlıklı yazısında “Rusya ve Çin’in Ankara’daki nüfuz kazanma çalışmaları göz önüne alındığında Erdoğan’ın kazanılması gerektiği kesindir” diyen Burleigh’in noktayı koyduğu yerde oldukça ilginçti:
“Artık hem ABD’nin hem de AB’nin Türkiye’yi birkaç füze için kaybedip kaybetmeyeceklerine karar verme zamanı geldi.”
Türk silah sanayisinin gelişimini neredeyse anlık olarak takip eden Yunanistan basınında ise yine ilginç bir haber çıktı geçtiğimiz hafta.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi İstihbarat Servisi eski başkanı “Storgos Andreas Pentaras”, Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesinde Türkiye-Rusya iş birliğinin perde arkasında nükleer silah üretimi olduğu iddiasını ortaya attı.
“Türkiye ve Rusya arasındaki Akkuyu nükleer santrali anlaşması, Türkiye’nin seyretilmiş uranyum içeren 4 adet reaktör üretmesini sağlayacak. Bu durumun ise nükleer enerji üretimiyle yakından uzaktan alakası yok. Bu 4 reaktör, nükleer silah ve bomba üretimi için kullanılacak” ifadelerini kullandı eski istihbaratçı Pentaras.
Görüldüğü gibi Doğudan – Batıya, Kuzeyden – Güneye herkes Türkiye’nin yönelimini sorgulamakta, atacağı adımlara dikkat kesilmekte ve daha da önemlisi her ne olursa olsun Türkiye’yi kaybetmekten korkmaktadırlar.
Yıllar yılı Türkiye’nin “önemsizliğini” milletin bilinçaltına kazımaya uğraşan eski amiral gemisi kaptanlarının kulakları çınlasın.
İşte tam bu dönemde yapılan “görevlendirme” ile İngiltere’nin yeni Başbakanı yapıldı Boris Johnson.
SARIOĞLANGİLLER’DEN BORİS
İngiltere Başbakanı olmasının ardından Türk/Osmanlı kökenleri, soyağacı, atadan dededen vatan haini olup olmadığı benzeri tartışmalar yeniden alevlendi medyamızda. Çankırı’nın Orta ilçesine bağlı Kalfat köyündeki vatandaşlar, Johnson’un sülalesinin bölgede “Sarıoğlangiller” olarak adlandırıldığını söylediler.
MAZAL TOV BORİS
İsrail Başbakanı Netanyahu twitter mesajı ile “Kudüs’ten en derin sevgilerini” Boris Johnson’a gönderirken İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz ise doğrudan İbranice “Mazal Tov” mesajı göndermeyi uygun buldu.
“Mazal Tov” bir Yahudinin diğer bir Yahudiyi tebrik etme, şans dileme cümlesidir. Katz’ın niye doğrudan İbranice mesaj gönderdiğini anlamak için İngiltere’nin yeni Başbakanı Johnson’ın kim olduğuna dikkatlice bakmak gerekmektedir.
Bunun için samimi yorumlarına güvendiğimiz Amerikan Dışişleri Bakanlığı emeklisi ve yazar/romancı Dr. Steve Pieczenik’ten özet tercüme yapalım:
“Bizim (Amerika) istihbarat ajanı devşirdiğimiz Dünya Bankasında çalışan bir babanın oğlu olan Johnson ilk bakışta ilginç bir karakterdir. Yazar, romancı, gazeteci, Londra belediye başkanı, Dışişleri Bakanlığı olması dikkat çekici olsa da benim için en önemli konu patolojik bir yalancı olmasıdır.
Birinci olarak İngiltere’de değil New York’ta doğduğu konusunu hiç konuşmaz.
İkincisi Boris Johnson’ın annesinin asıl adı Lowe’dur ve Litvanyalı Ortodoks bir Rabbinin torunudur. Gazetelerin hiç yazmadığı ve Johnson’ın kaçamak cevaplar verdiği konu ise Yahudi olarak büyütülmesidir. Bu konuda benim bir sorunum olmamakla birlikte istihbarat raporlarımız 1984 yılında kibbutz’da (İsrail’de ortaklaşa kullanılan yerleşim bölgelerine verilen isim) çok uzun bir süre kaldığıdır.
Dolayısıyla Johnson’ın sadakatinin İngiltere’ye mi, Amerika’ya mı yoksa İsrail’e mi olduğunu bilemiyorum.
Boris Johnson’ın Mossad (İsrail Gizli Servisi) ile ilişkiye girdiğinden hiç şüphem yok. 1984’de kibbutza özellikle İsrail dışından geldiyseniz sizi mutlaka ajan olarak kullanacaklardır. Johnson’ın hayatının bu bölümü ile ilgili hiçbir yerde en ufak bir bilgi bulamadığım için istihbarat raporlarına bakmak zorunda kalmıştım.”
Konu uzun ama ana fikir olarak bunları söylüyor Dr. Pieczenik ve “birçok (değişik) şeyi yapmak isteyip hiçbirini düzgün yapamayan bir sosyopat” olarak tanımlıyor İngiltere’nin yeni Başbakanını.
Dr. Pieczenik’in, “Johnson’ın sadakatinin İngiltere’ye mi, Amerika’ya mı yoksa İsrail’e mi olduğu konusunu bilemiyorum” cümlesine “Sarıoğlangil” kökenleri dolayısıyla Türkiye’yi ekleyelim.
Elimiz de ne var?
Brexit kararı sonrası herkesle raks eden İngiltere’nin başına geçmiş bir başbakan var ve sadakatinin kime karşı olduğu sorgulanıyor.
Şimdi siz “küresel politikalara etki eden dört ülkeyi bir kişide harmanlayabilen” İngiliz oyun teorisyenlerine şapka çıkarmazsınız da ne yaparsınız?