24 Ağustos 2016’da “Fırat Kalkanı” harekatı başladığında şok olmuşlardı.
Sözde tüm Batı orduları koalisyonunun yenemediği DAEŞ (ISIS) Türk ordusu tarafından çok kısa bir sürede süpürülüyordu. Yangından mal kaçırır gibi Batının sevgili militanlarını otobüslerle, uçaklarla kaçırmalarını izlemiştik. Yaralılarının bakımı ise İsrail’de yapılıyordu.
20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı” harekatı yapılıyor bu kez “Batı Terör Örgütünün” diğer yavrusu PKK/YPG’de darbeyi yiyordu. Darbe o kadar etkiliydi ki düşen her bombanın sarsıntısıyla İsrail “Zeytin Dağı” nda yatan Yahudi zenginleri mezarlarında dört dönüyorlardı. Kıyamet Günü’nde Yahudi halkını kurtaracak olan Mesih’in Kudüs’ün doğusunda bulunan Zeytin Dağı’na inip ilk olarak burada yatanları dirilteceğine inandıklarından mezarlarına servetler ödemişlerdi.
“Zeytin Dalı” harekatı “Zeytin Dağı” nın bulunduğu İsrail denen minik mikrop ülkede bir başka kıyameti kopartmıştı.
Ve 9 Ekim 2019 günü saat 16.00’da yani hiç beklenmedik bir saatte Türkiye “Barış Pınarları” harekatını başlattı.
Brooking Enstitüsü araştırmacılarından Amanda Sloat, “2014’te Barack Obama döneminde başladığından bu yana Suriyeli Kürtlerin bir grubu olan YPG’ye yardım etme politikası, bir saatli bomba gibi” değerlendirmesinde bulunmuş.
İşte o saatli bomba tam olarak hazırlayanın suratında patladı.
Ama ne patlama.
Sanırsınız ki Türk ordusu Paris, Londra, New York, Berlin ve bilumum Batı şehirlerini ateş altına almış. Batı, Macaristan harici bir blok halinde, Arap liderleri, Katar harici bir blok halinde hemen karşı safta yani teröristlerin yanında yerlerini aldılar.
Sürpriz mi? Tabii ki değil.
Türkiye’ye karşı yapılan savaşın yeni olmadığını hepimiz biliyoruz.
2018 yılında Zeytin Dalı operasyonu vesilesiyle yazmıştık. Bir kısmını tekrar hatırlatalım.
1. Körfez savaşında (1991) ABD subayları Suudi Arabistan’da ki üslerinde gazeteci Güneri Civaoğlu’na bölünmüş Türkiye haritasını göstermesini şöyle anlatmıştı Civaoğlu:
“Birinci Körfez Savaşı… Amerikan kuvvetleri karargâhı olarak kullanılan otelin bir odasında çok iyi Türkçe konuşan subayı dinliyorum. Subay duvarda asılı olan haritada avucunu gezdirerek dehşet içinde dinlediğim açıklamalar ediyor:
“Savaş bitecek. Amerikan kuvvetleri çekilecek. Bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçecek. Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek.
Ya vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”
Zaten Türkiye ve Amerika arasındaki savaşın dozu ondan sonra doruk noktasına ulaştı.
Ekim 1992, Çekiç gücün bölgede faaliyetlerine yaptığı harekatlarla direnen Türk devletine gözdağı vermek için Muavenet savaş gemimiz ABD uçak gemisi Saratoga tarafından vuruldu.
1993, ABD’nin coğrafyayı parçalama planına karşı plan yapan Jandarma Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşürülülerek şehit edildi. Eşref Bitlis’i, Binbaşı Cem Ersever, Turgut Özal ve Adnan Kahveci suikastleri izledi.
Yine aynı yıl, 7 Ocak 1993 tarihinde yayınlanan “Mossad ve Barzani” yazısıyla Irak’ta karanlık ilişkiler ağını yazan gazeteci Uğur Mumcu suikast sonucu öldürülmüştü.
“70 ‘li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu? Kitaba göre sürüyor. “Körfez Savaşı sırasında Irak ‘ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, simdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor. MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail ‘e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek…Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek… İlgi belli… Ilişki de belli… Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD ‘ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?” Uğur MUMCU ( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)
1997, Refah Yol hükümeti 28 Şubat ABD darbesi ile düşürüldü.
Aynı sıralarda anti Amerikancı görüşleri ile tanınan dönemin Kara Kuvvetleri komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu‘na Genelkurmay başkanlığını engellemek için birçok kere suikast girişiminde bulunuldu.
1 Mart 2003, ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a saldırma ve gerçekte Türkiye’yi işgal etme tezkeresi TBMM’de reddedildi. Temmuz ayında ise Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçirme hadisesi yaşandı.
Ve son yıllarda yaşanan, Ergenekon, Balyoz, Gezi ve 15 Temmuz darbe hadiselerini de bu kabarık suç listesine ekleyebilirsiniz.
Buraya kadar olan kısım Amerika’nın doğrudan müdahil olduğu operasyonlardı.
Malumunuz Amerikan siyasetinde Demokratlar savaşlarını kendi askerleri ile yapmayı sevmezler. Bu yüzden Obama’nın göreve gelmesiyle birlikte Amerikan savaş konsepti, özellikle de sosyal medya denen silahın geliştirilmesiyle birlikte, büyük bir değişim geçirdi.
Hedef ülkelerde doğrudan müdahale yerine ülke içinde çıkarılan iç savaşlara Arap Baharında şahit olduk. El Kaide ile başlayan, ondan Taliban’ı ve ardından Irak’ın Ebu Gureyb işkencehanelerinde IŞID’ı türeten kafa ile 1980 darbesinden sonra Gladyo’su aracılığıyla Türkiye cezaevlerinde PKK’yı sonra da ondan PYD’yi üreten, FETÖ’yü kurgulayan beyin aynıdır.
Daha önce defalarca örnekleriyle IŞID’ın (ISIS) ezoterik kodlarına kadar yazdığımız yazıları tekrar etmeyeceğiz ama bir şeyin farkına varmış olmalısınız.
Türkiye’nin “Barış Pınarları” operasyonuna Batının en büyük tepkisi IŞID üzerinden gelmektedir. “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı” operasyonları sırasında IŞID militanlarını aceleyle çatışma bölgelerinden kaçıran Amerikan birliklerinin görüntüleri İngiliz BBC tarafından yayınlanmıştı.
İngiliz BBC yine Türkiye’nin “Barış Pınarları” harekatı başlamadan bir gün önce IŞID’lıların tutulduğu bu toplama kamplarını görüntülemiş, servis etmiş, içler acısı halini tüm dünyaya göstermiştir.
Washington Post gazetesi Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekatı kapsamında kalan bölgede, YPG kontrolündeki cezaevlerinde tutuklu bulunan yaklaşık 40 üst düzey DAEŞ militanının, harekat öncesi bölgeden çıkarılarak ABD gözetimine alındığını duyurmuştur.
Sözde neden cezaevinden kaçmalarını engellemek içindir.
Yine hatırlayın, yılın başlarında Amerika’nın Suriye’den çıkacağız açıklamasına karşı en büyük tepkilerden ikisi de İngiltere ve Fransa’dan gelmiş ve bu ikili çekilme kararının yanlışlığı vurgulanmıştı.
Batı sadece İslam dünyası ile değil kendi içinde de savaş halindedir.
Malum BOP haritasını uygulayacak, İslam dünyasını ve gerektiğinde Doğunun yükselen ya da hizadan çıkan ülkelerini hizaya çekecek ya da duruma göre paramparça edecek IŞID virüslerinin kimin kontrolünde olacağının kaygısına düşmüştür. CIA – Pentagon –FBI, Atlantikçiler, Pasifikçiler ya da Küreselciler, üreten Amerika, silah lobileri kendi aralarında ve düşmanlarıyla savaşmaktadır.
On bin Uygur Türkünün IŞID’ın saflarında olduğu söylenmekte ve bu kişilerin Çin’den buralara nasıl getirildiği “bilinmemektedir”. Savaş eğitimlerini sahada uygulamalı olarak tamamlayan bu IŞID’lıların Batı tarafından daha sonra nereye taşınacağını herhalde tahmin etmişsinizdir. Çin, korkusundan insanlık dışı uygulamalarını tüm Türkmen coğrafyasına yaymaktadır.
İran bile IŞID korkusu yüzünden Taliban ile anlaşmaya çalışmaktadır.
Trump geçtiğimiz günlerde BM’de yaptığı konuşmada “Küreselleşme geçmişteki liderleri dini bir şekilde etkileyerek kendi ulusal çıkarlarını göz ardı etmelerine neden oldu. Amerika özelinde konuşursak, o günler bitti” demişti.
Yine geçmiş yazılarımızda Trump’ın “sonsuz savaşlar” doktrinini bitirme ve “Küreselciliğin yerini yurtseverlerin alacağı” sözlerini uzunca analiz etmiştik.
Bu sözlerde geçtiğimiz hafta Trump tarafından sarfedilmiştir:
“ABD Ortadoğu’da 8 trilyon Dolar harcadı, binlerce askerimiz öldü ya da ağır yaralandı, diğer tarafta milyonlarca insan öldü; Ülkemizin tarihinde gelmiş geçmiş en kötü karar, Ortadoğu’ya girmekti.”
Ocak ayında “Suriye fay hattında 28 yıllık kehanet” başlıklı yazımızda” ise şunları yazmıştık:
“11 Eylül 2001’de kendi kulelerini vurarak bir üst seviyeye taşıdıkları “sonsuz savaş” (perpetual war) konseptini Amerika artık taşıyamamaktadır.
Yıllardır iddia ettiğimiz şeyi bu vesileyle tekrar vurgulayalım:
“Amerika tıpkı 1990 soğuk savaşının kaybedeni SSCB (Rusya) gibi bitmiştir, sadece nasıl çökeceğine karar vermeye çalışmaktadır.”
Tüm bunları alt alta ve yan yana koyunca Trump’ın yeni doktrininde IŞID’a yer olmadığı gözükmektedir. Bu karar Amerikan yerleşik düzenini ve İsrail’i şoka sokmuş durumdadır.
Bu yüzden Trump kendi partisinin senatörlerinin bile saldırısı altındayken, Türkiye’nin harekatı nedeniyle IŞID’ı yöneten yönlendiren istihbaratçıların bölgeden kaçmak zorunda kalacağını düşünüyoruz. Hal böyle olunca patronunu kaybetme durumunda olan IŞID serseri mayın gibi kontrolsüz kalacaktır.
Türkiye’nin 5 ila 15.000 arasında olduğu söylenen IŞID’lıyı teslim alma, kontrol etme, deşifre etme ya da Avrupa gibi başka ülkelere gönderebilme ihtimali bazılarının korkularının üzerine tüy dikmiştir.
Hele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ Eyy Avrupa Birliği kendinize gelin. Bizim şu andaki operasyonumuzu bir işgal hareketi diye nitelendirmeye çalışırsanız işimiz kolay, kapıları açarız, 3.6 milyon mülteciyi sizlere göndeririz” sözleri sinir sistemlerini felç etmiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un operasyonla ilgili yaptığı açıklamada ‘Türkiye DEAŞ’ın halifeliğini inşa etmesine yardımcı olma riskini göze alıyor’ sözleri, kendi kirli bilinçaltını ve korkularını açığa vurmaktadır.
Kim ne derse desin bu coğrafyada tarihiyle, devlet geleneğiyle, askeri tecrübesiyle er meydanına indiğinde Türkiye’nin karşısına çıkabilecek bir güç bulunmamaktadır.
Onun için Amerika’dan Avrupa’ya Rusya’dan Çin’e sıkışınca hepsi Türkiye’yi askeri olarak değil ekonomik olarak tehdit edebilmektedirler.
Türkiye’yi tehdit etmek için “cehenneme giden yolun taşlarını döşüyor” ifadelerini kullanan Amerikalı Senatör Lindsey Graham ve benzerlerine şunu tavsiye ederek yazımızı noktalayalım:
“Cehennemi görmek isteyen bir gecesini Türk Ordusu ile savaşan PYD/IŞID kardeşliği ile birlikte geçirmelidir.”