Geçen hafta kaleme aldığımız makalemizde İran ve Amerika arasında artan çekişmeyi, ABD başkanlık seçimleri, tarihsel arka planı ve rehineler krizi bağlamında ele almış ve yazımızı şu paragrafla bitirmiştik:
“Bu dönemde düşen uçaklarda, kaza yapan arabalarda, yanan/çarpışan gemilerde/yatlarda kimlerin olduğuna dikkat kesilmek, evlerinin pencerelerinden düşen ajanlara, intihar eden bankerlere, bürokratlara, gazetecilere, devlet adamlarına ve mikrobiyologlara biraz daha dikkatli bir gözle bakmak gerekmektedir. Çünkü sanılanın aksine, hakimiyet savaşlarının asıl kanlı safhasına henüz geçilmediğini düşünenlerdeniz.”
Yazıyı dergiye gönderdiğimizde İran’ın Ortadoğu’daki kılıcı lakaplı Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Amerika tarafından suikast düzenlenerek öldürüldüğünü henüz bilmiyorduk.
Aşağıdaki olayda henüz gerçekleşmemişti:
“İran’da başkent Tahran’daki İmam Humeyni Havalimanı’ndan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e gitmek üzere havalanan Ukrayna Havayolları’na ait bir yolcu uçağı düştü. Teknik nedenlerle kalkıştan kısa bir süre sonra çakıldığı belirtilen Boeing 737 tipi uçakta, 176 kişi bulunuyordu. Yetkililer kazadan kurtulan olmadığını açıkladı. Uçakta 82 İranlı, 63 Kanadalı, 11 Ukraynalı, 10 İsveçli, 4 Afgan, 3 Alman ve 3 İngiliz’in bulunduğu belirtildi.” (8 Ocak)
Bu iki olayı ayrı ayrı inceleyelim.
Kasım Süleymani için 2015 yılının Kasım ayında öldü söylentileri üzerine kendi web sitemizde şu analizi yapmıştık.
“Film yıldızı olacaksan kötü rol alma. Filmin sonunda öldürürler.”
Bu yorum/analizi gazeteci Ayşe Karabat’ın Irak Kürt Özerk Yönetiminde görüştüğü bir siyasetçiden duyduğu şu sözler üzerine yapmıştık:
“Burada iki kişi çok ünlüdür; Kasım Süleymani ve Polat Alemdar. Ama maalesef Polat Alemdar gerçek değil.”
Yaptığımız analizimizi ise şöyle noktalamıştık:
“İran devlet medyası ve Batının şişirerek Polat Alemdarlık yaptırmaya kalktığı Kasım Süleymani hayatta kalma savaşı veriyor. Eğer çok önce ölmedi ise tabii. Kısaca şunu söyleyelim. Yeşilçam aktörlüğüne soyunup Polat Alemdarlık yapmaya kalkacak olan kendine iyi rol kapmaya çalışsın. Çünkü filmlerin sonunda kötü adamlar her zaman ölür.”
Daha sonra Süleymani’nin ölmediği sadece yaralandığı ortaya çıkmıştı, kısmet 2020 senesine imiş. Filmin sonunun gelmesi biraz vakit aldı, seyirciler için gerilim uzadı/uzatıldı ama sonuç değişmedi.
Kötü adam öldürüldü, genel izleyici kitlesi için mutlu bir son gibi gözükse de özel izleyicilerin mutlu olmayacağı ortadadır.
Bu durum aslında yeni bir filmin vizyona girmek üzere olduğunun da göstergesi olabilir.
Geçen hafta bu çekişmenin ABD seçimlerine yansımasını yazmıştık. Bir de aynanın diğer tarafına bakalım.
İran’da halk malumunuz olduğu üzere ekonomik ve politik sıkıntılar sebebiyle uzun zamandır sokaklardaydı. Bu suikast şimdilik halkı birleştirmiş gibi gözükse de dokunulmaz gibi gözüken derin İran’ın en güçlü isimlerinden birisinin basit bir suikast sonucu öldürülebilmiş olması İran’da yumuşama yanlılarının elini güçlendirmiş/cesaret vermiş olabilir.
Kasım Süleymani’nin İran Cumhurbaşkanlığına adaylık söylentilerinin duyulduğu bir ortamda bu analiz çok akla ziyan gelmemelidir.
Amerika, kontrolü altındaki laik Şah’ın İran’ını 1979 devrimi sonrası Air France uçağı ile Avrupa’dan gelen İslamcı referanslı Humeyni’ye kaptırmıştı. Avrupa’nın Obama döneminde İran ile yaptığı nükleer anlaşmayı çöpe atan Trump yönetiminin vakti zamanında Avrupa ve şimdilerde Çin’e kaptırdığı bu ülkeyi geri almak ya da parçalamak için elinden geleni yapacağı aşikardır.
Trump’ın ısrarla İran’ı masaya çekmeye ya da başka bir deyişle kontrolü altına almaya çalıştığı açıkça görülmektedir.
Çin, Rus ve İran donanmalarının ortak tatbikat yaptığı sıralarda Süleymani’nin suikaste uğraması çok açık bir mesajdır.
Gelen haberlerden İran’ın Irak’ta bulunan Amerikan üslerine yaptığı misilleme saldırısının biraz göstermelik olduğu ve Iraklı yetkililer üzerinden Amerika’nın önlem alması için haberdar edildiğini düşünmekteyiz.
Bununla birlikte Trump’ın koşulsuz olarak İran’la görüşmeye hazır olduğu BM aracılığıyla bildirmesi, İran halkına verdiği ılımlı ve barışçı mesajlar İran devleti içinde sertlik yanlıları ile ılımlılar arasında mücadelede bir tarafa destek verdiği şeklinde düşünülebilir.
İlginçliklere devam edelim.
HZ İSA VE MEHDİ BEKLEYENLER
Daha önce İran için düşünülmesi bile pek mümkün olmayan bir şeyi yaparak dini lider Hamaney ile üstü kapalı bir mücadeleye giren İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad geçtiğimiz günlerde, “Bu yıl, İsa Mesih’in desteklediği İmam Mehdi gelip insanlara yardım edecek, adaletsizliği bitirecek ve dileklerimizi gerçekleştirecek” dedi. Yeni yılda Hz. İsa‘nın öğretilerinin örnek alınması gerektiğini söyleyen İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, “Siyaset, din ve akademimizin önderleri, şu anki ve gelecek nesillere insancıl bir dünya sunmak için çaba sarf edenlere eşlik etmeli” ifadelerini kullandı. (08 Ocak)
Trump’a en büyük desteği veren Evanjelik (Siyonist) Hristiyanların da Hz. İsa’yı beklediği düşünüldüğünde ilginç bir kompozisyon çıkıyor ortaya.
Ama bitmedi.
Bu kadar gürültüye bir destekte SADAT’ın kurucularından ve Cumhurbaşkanlığı danışmanı Adnan Tanrıverdi’den geldi.
Bir kongrede yaptığı konuşmasında, “İslam Birliği olacak mı olacak. Nasıl olacak Mehdi Hz. geldiği zaman. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor” dedi.
Siyonistler, Hristiyanlar, Şia ve Sünni Müslümanları bir sepette harmanlayabilen akla “üst akıl” demek ve şapka çıkarmak gerekmez mi?
Biz bu yazıyı kaleme alırken son gelen haberler Tanrıverdi’nin görevinden istifa ettiği yolunda idi.
Umarız öyledir.
TAHRAN’DA DÜŞEN UKRAYNA UÇAĞI
Hayır, biz geçen hafta Tahran’da düşen Ukrayna uçağından bahsetmeyeceğiz. 24 Aralık 2002’de de Ukrayna uçağı İran’da düşmüştü. Yolcular Ukraynalı ve Rus bilim adamlarından oluşuyordu. Tam 46 tane bilim adamı aynı uçağa doluşmuşlardı. Büyük çoğunluğunun mikrobiyolog olduğu şüphesi vardı. Konuyu 2016 yılında çok detayı olarak “İnsanlığa karşı son savaşın fitilini sivrisinekler mi ateşledi” başlığıyla kendi sitemizde yazdığımız ve sütunumuz müsait olmadığı için tekrarlamayacağız.
Geçen hafta yazımızı bitirirken, mikrobiyologlara da dikkatinizi çekmemiş miydik?
Düşen uçakta kimler vardı bilmiyoruz ama ABD Başkanı Trump’ın uçağın düşüşüne şüpheyle yaklaşması da düşündürücü.
2002’de İran’a giderken düşen ve 2020’de İran’dan dönerken düşen Ukrayna uçakları, tuhaf değil mi? Sahi İran’ın silah programlarına en büyük katkıyı SSCB’nin çöküşünden sonra hangi ülkelerin bilim adamları yapıyordu?
KÜLTÜREL VARLIKLARINI VURMAK NE DEMEK?
ABD Başkanı Trump İran’la krizin doruğa çıktığı geçen hafta attığı twitter mesajında, “İran Amerikalılara veya Amerikan unsurlarına saldırırsa biz (yıllar önce İran tarafından rehin alınan 52 Amerikalıyı temsilen) 52 İran sahasını hedef almış bulunmaktayız. Bazıları üst düzey ve İran ve İran kültürü açısından çok önemli. Bu hedefler ve İran’ın kendisi çok hızlı ve çok sert bir şekilde vurulacaktır” dedi.
2017 yılında şunları yazmıştık:
“Yıllardır süre gelen Irak, Suriye, Yemen, Somali ya da kısaca tüm İslam coğrafyasında meydana gelen yıkımların sadece inanları değil, şehirleri ve dolayısıyla İslam medeniyetinin izlerini hedef aldığını biliyoruz. Son dönemde bu yıkımın hızı ve şiddeti daha da artmış durumda. (…) Şehirler yıkılarak İslam medeniyetinin izleri siliniyor, gelecek nesillere İslam kültürünü yansıtan şehirlerin aktarılması engelleniyor. Biliyorsunuz, “gözden ırak olan gönülden de ırak” olur. “
Geçen hafta da vurguladığımız gibi, dünyanın yeniden dizayn edildiği, özelde İslam dünyasının ve inananların ve genelde tüm insanlığın ekonomik, siyasi ve dini çok çetin sınamalardan geçeceği, kime güveneceğimizi bilemeyeceğimiz bir döngünün ilk yılına başlamış olduğumuzu düşünüyoruz…