“Yeni Dünya Düzeni, nüfus tehdidini birkaç yolla bertaraf edecek. Özgür davranışların elektronik ve kimyasal enjektasyonlarla tamamen kontrol altına alınması gerçekleştirilebilir. Kimse izinsiz çocuk sahibi olamayacak, kanunu görmezden gelenleri ise ağır cezalar bekliyor olacak. Zor kullanan, yaşlı güçsüz, engelli ve üretken olmayanlar öldürülecek. Özel mülkiyet kaldırılacak. Nüfus problemini din doğurduğundan, dine, insanların ihtiyaçlarına göre değişiklik gösteren devlet kontrolü altındaki din haricinde müsamaha gösterilmeyecek. Joseph Campbell, “Efsanenin Gücü” adındaki Bill Moyers’lı serilerinde konuyu muhteşem anlatıyor: “Para kalkacak, ve para yüzünden çıkan bir çok sorun da yok olacak. Ama her bireyin tam kontrolü ödediğimiz bedel olacak.”
Yukarıdaki satırlar yazdıklarının ve söylediklerinin bedelini Amerikan polisi tarafından kendi çiftliğinde “tutuklamaya direndiği” gerekçesiyle sırtından vurulup öldürülerek ödeyen eski Amerikan Deniz istihbaratçıcı yazar William Cooper’a ait.
William Cooper’ın bu satırlarının yeraldığı “Behold a Pale Horse” kitabı ülkemizde “Apokalipsin Atlıları” şeklinde tercüme edilerek basılmıştı.
Başka neler diyordu Cooper.
“Los Angeles 9.0 şiddetinde bir deprem tarafından vurulursa, New York City teröristler tarafından yerleştirilen bir atom bombasıyla yok edilirse, Orta Doğu’da III. Dünya Savaşı çıkarsa, bankalar ve borsalar batarsa, uzaylılar Beyaz Saray’ın bahçesine inerse, yiyecek maddeleri piyasadan kalkarsa, bazı insanlar aniden yok olursa, Mesih dünyaya kendini sunarsa, ve tüm bunlar çok kısa bir süre içinde olursa neler olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Tahayyül edebiliyor musunuz? Dünya güç yapısı, Yeni Dünya Düzeni’ni getirmek için bütün bunların olmasını sağlayabilir – ve gerekirse sağlar da.”
Cooper’ın kitabı yayınlandığında tarihler 1991 yılını gösteriyordu.
Şimdi düşünelim, Cooper’ın yukarıda bahsettiği olayların hangileriyle ilgili olarak (düzenli olarak yıllardır yapılanları geçtik) son haftalarda bilinçaltı çalışmaları yapılıyor?
“Orta Doğu’da III. Dünya Savaşı kapıda.” (Amerika’nın Kasım Süleymani suikastı sonrası)
IMF’den ekonomik kriz uyarısı: Büyük buhran kapıda (19 Ocak)
ABD ellerinde gizli UFO videoları olduğunu açıkladı! (Milliyet, 15 Ocak)
Dünyanın pek çok ülkesinde (özellikle latin Amerika’da) ardı ardına yiyecek maddelerinin raflardan kalktığı, bu yüzden kitle göçleri yaşandığı haberlerini hatırlatmamıza gerek var mı?
Klasik kağıt paralar kalkacak meselesini zaten yıllardır konuşuyoruz ve yazıyoruz. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz haftalarda Facebook’ın planladığını duyurduğu dijital parası Libra’ya karşı işler iyice kızışmıştı.
Los Angeles ya da Californiya eyaletinde yaşanacak depremlerin en yıkıcısının gelmekte olduğunun sinyalini zaten Amerikan medyası uzun zamandır gündeminde tutuyor.
Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi ile insanların serbest dolaşım haklarının ve özgürlüklerinin nasıl kısıtlanabildiğini, bir etnik gruba mensup (Uygur Türkleri) insanların milyonlarcasının nasıl toplama kamplarına alınıp beyinlerinin yıkanmaya çalışıldığını zaten görüyoruz.
Şu olayları da unutalım mı?
“ABD Federal Acil Durum Ajansı (FEMA), geçtiğimiz gün ülkedeki 225 milyon cihaza test amaçlı nükleer saldırı mesajı atıldı. Bu mesaj ise binlerce insanın paniklemesine sebep oldu.” (4 Ekim 2018)
“ABD’nin Hawaii eyaletinde vatandaşların cep telefonlarına yanlışlıkla gönderilen bir nükleer saldırı uyarısı paniğe yol açtı. Vatandaşların cep telefonlarına gelen mesajda, “Hawaii balistik füze saldırısı tehdidi altında. Acilen korunaklı bir yer bulun. Bu bir tatbikat değildir” ifadeleri yer aldı. Uyarı televizyon ve radyolardan da duyuruldu.” (14 Ocak 2018)
Tüm bu olaylardan sonra “zaten beyinler kurulmuş olacakları bekliyor” dedirtecek bir başka haber:
“Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) araştırmasına göre, 1981-2000 arasında doğan ve “Milenyum Kuşağı” olarak adlandırılan gençlerin yarısından fazlası, gelecek 10 yılda nükleer saldırı yaşanmasından korkuyor.” (20 Ocak)
Özgür davranışların elektronik ve kimyasal enjektasyonlarla tamamen kontrol altına alınması konusuna gelirsek, kızamık vb. aşılar konusunda son günlerde koparılan fırtınayı takip ediyorsunuzdur. Tüm aşıların mecburi hale getirilmesi, bu konuda kanın çıkarılması gibi zorlayıcı önlemler tartışılıyor tüm dünyada ve Türkiye’de. Üstün üstlük seçimlerin bile Facebook ile kazanılabildiği bir ortamda özgür davranışların elektronikle kontrol edilemeyeceğini tartışmaya gerek var mı?
Cooper’ın, “dine, insanların ihtiyaçlarına göre değişiklik gösteren devlet kontrolü altındaki din haricinde müsamaha gösterilmeyecek” analizinin altını doldurmak için İran ve Suud gibi iki ayrı aşırı uçta bulunan ülkelerin liderlerinin aynı günlerde yaptığı “Ilımlı İslam” vurgusuna yine aynı günlerde Türkiye’den gelen “dinde reform” desteğini hatırlatarak yardımcı olalım. Sonra buna küresel şeytanların yeni laboratuvar ülkesi Çin’de yapılan beyin yıkayarak İslamı yok etme ve IŞID’ın coğrafyamızda İslam medeniyetinin tüm fiziki izlerini Batı ile ele ele yıkma çalışmalarını da ekleyelim.
Ama bitmedi, Türkiye’de küreselcilerin her daim önemli laboratuvar ülkelerinden birisidir.
TBMM’de “ruh sağlığı yasası” için çıkarmak için canhıraş bir çalışması var birilerinin. Yakında sizi “akıl sağlığınızın yerinde olmadığı suçlamasıyla” zorla bir yerlere kapatırlarsa şaşırmayın.
Yasası yolda, önceden uyarmış olalım.
Geriye ne kaldı?
“Mesih dünyaya kendini sunarsa, ve tüm bunlar çok kısa bir süre içinde olursa neler olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz” analizi.
Küresel şeytanların kanalı Netflix geçtiğimiz günlerde o işi de halletti.Bakın bir yazarımız konuyu nasıl analiz etmiş:
“Netflix, Mesih isimli yeni dizisi ile kafa karıştırmaya devam ediyor. Dizi, “Hz.İsa bugün yeryüzüne inse ne olur?” gibi kışkırtıcı bir soruya dayanıyor. Dizinin büyük bölümü Ürdün’de çekilmiş ve İsrail-Filistin sınırına yakın çölde Suriyeli mülteci kafilesine liderlik eden bir Mesih tasvir edilmiş. Ürdün’den yükselen tepkilerde, bu karakterin, Mesih gibi göründüğü ama aslında “Deccal”ı temsil ettiği yönünde.” (11 Ocak, Ayşe Böhürler)
Deccal tespiti çok yerinde olmuş doğrusu, tam küresel şeytanların niyetlarini açıklamış.
Yapımcı Netflix, dizinin resmi konusunu şöyle paylaşıyor.
“İhtiyatlı bir CIA ajanı, ruhani bir hareket başlatan ve siyasi kargaşa yaratan karizmatik bir adamı araştırır. Gerçek olaylardan uyarlanmayan kurgusal bir hikâye.”
Dizi yayına girdiği sıralarda ise herkeste aynı anda tıpkı “Ilımlı İslam” ve “dinde reform” söylemleri meselesinde olduğu gibi bir “Mehdi” sendromu depreşmiş ve iki hafta önce şunları yazmıştık:
“İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad geçtiğimiz günlerde, “Bu yıl, İsa Mesih’in desteklediği İmam Mehdi gelip insanlara yardım edecek, adaletsizliği bitirecek ve dileklerimizi gerçekleştirecek” dedi. Yeni yılda Hz. İsa‘nın öğretilerinin örnek alınması gerektiğini söyleyen İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, “Siyaset, din ve akademimizin önderleri, şu anki ve gelecek nesillere insancıl bir dünya sunmak için çaba sarf edenlere eşlik etmeli” ifadelerini kullandı. (08 Ocak) Trump’a en büyük desteği veren Evanjelik (Siyonist) Hristiyanların da Hz. İsa’yı beklediği düşünüldüğünde ilginç bir kompozisyon çıkıyor ortaya. Ama bitmedi. Bu kadar gürültüye bir destekte SADAT’ın kurucularından Adnan Tanrıverdi’den geldi. Bir kongrede yaptığı konuşmasında, “İslam Birliği olacak mı olacak. Nasıl olacak Mehdi Hz. geldiği zaman. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi? İşte ASSAM bunu yapıyor” dedi. Siyonistler, Hristiyanlar, Şia ve Sünni Müslümanları bir sepette harmanlayabilen akla “üst akıl” demek ve şapka çıkarmak gerekmez mi?”
Ne kadar organize işler, değil mi?
Ne demişti Cooper?
Dünya güç yapısı, Yeni Dünya Düzeni’ni getirmek için bütün bunların olmasını sağlayabilir – ve gerekirse sağlar da.”
Burada şifre “gerekirse” sözcüğü.
Yani gerek kalmadan uygulayabilirlerse ne ala, yok beceremedik, o zaman olacakları dünya halkları düşünsün.