Corona virüsü, Çin ile birlikte tüm dünyayı korkudan titretiyor, sınırları kapatıyor, insanları öldürüyor.
Uzunca bir süredir filmler, diziler ve kitaplarda ne çok işlemişlerdi bu konuları.
Mesela Dan Brown’ın kitabından uyarlanan 2016 yapımı “Cehennem” filminde “dünya nüfusunun büyük kısmını yok edecek virüsü” yaymak isteyen bir bilimadamı İstanbul Yerebatan sarnıcında virüsü suya karıştırılmaya çalışırken son anda durduruluyordu.
En az onun kadar ilginç olan ise 2005 yılından herkesin unuttuğu bir haber:
“ABD’de iki üniversite tarafından biyolojik bir saldırı durumunda nasıl tepki verileceği geçen hafta sanal bir tatbikatla canlandırıldı. ABD’nin eski Dışişleri Bakanlarından Madeleine Albright’ın ABD başkanı rolünü oynadığı senaryoda (…) Ocak ayının ilk günlerinde Frankfurt Havalimanı ve Rotterdam Metrosu ile aynı anda İstanbul Kapalıçarşı’da üç sırt çantalı terörist çiçek virüsü püskürtür. (…) Bir saat içinde altı ülkede 240 çiçek hastalığı vakası çıkar ve kısa sürede bu sayı 3000’e kadar yükselir. Borsa çöker ve binlerce kişi kentleri terk etmeye çalışır, her yerde kargaşa çıkar. Senaryoya göre ABD Başkanı olan eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Dünya Sağlık Örgütünün aşılamalarda sorumluluğu üstlenmesine karar verir. (17 Ocak 2015, Hürriyet)
İstanbul merkezli kıyamet romanı ve tatbikatı, ilginç mi? Batı aklı bizim gibi kervanı yolda düzmeye alışık olmadığı için mutlaka öncesinde tatbikatını yapar, dersini çalışır.
Uzun zamandır yazılarımızda ABD Başkanı Trump’ın borsanın Kasım 2020 seçimlerinden önce çökmemesine engel olmak için faiz indirimi ve Yahudi lobisinin önünde diz çökmek dahil her şeyi yaptığını, karşı cephenin ise tam tersine bir tavır sergilediğini vurguluyoruz.
Böyle bir virüs salgınının sonucunda dünya ekonomisinin krize gireceği hemen hemen kesindir ve küresel ticaret duracaktır.
Tıpkı 2005 senaryosunda öngörüldüğü gibi.
Burada “küresel ticaretin durması” ve IMF’nin son günlerde uyardığı “büyük buhran kapıda” cümleleri birer şifredir. Dünyanın yeni bir döneme girmekte olduğu 2020 yılında tek ama çökmekte olan süper güç Amerika’nın ruhunu (Başkanlık) ele geçirmek için herkes elindeki her şeyi masaya koymaktadır.
Tam burada ara verip bir romandan bahsedelim.
Amerikalı yazar Robert Ludlum’un 2001 yılı basımı “Cassandra Compact” romanında “mekikle uzaya gönderilen çiçek virüsünün yerçekimsiz ortamda mutasyona uğratılarak binlerce kere daha öldürücü biyolojik silah haline getirilmesi” konusunu işliyordu.
Virüsü laboratuvarda yapanlar bunun amacını romanda şöyle “güzel” bir örnekle açıklıyorlardı:
“Virüsün bir panzehiri olmadığı için hastalığa yakalanan ülke hemen sınırlarını kapatacak. Mesela Irak’ı düşünelim. Bağdat istediğimiz bir şeyi yapmadı ve bu
ülkeye saldırı kararı verildi. Virüs su şebekesine ya da yiyecek maddelerine karıştırılır, büyük çapta ölümlerin hızla görülmesiyle insanlar kapatılmış olan sınırlara koşarlar. Olay tüm dünyada duyulur. Dağlardan diğer ülkelere kaçmaya çalışan Iraklılar bile takip edilerek öldürülür. Çok basit bir şekilde düşman imha edilir. Düşman karşı koyamaz çünkü artık ordusu ve altyapısı yoktur. Devlet ayakta kalamaz çünkü kendi insanları ona isyan eder. Tek çaresi teslim olmak ve panzehir için yalvarmaktır.”
Peki bugün ne oluyor?
Tüm dünya Çin’e uçuşları durdururken şehirlerin birbirleriyle bağlantıları kesiliyor, sokaklar boşalıyor ve Samsung, Toyota gibi küresel markalar ülkedeki fabrikalarını durduruyorlar.
Şimdi bahsettiğimiz bu gerçek olayları Ludlum’un romanında anlatılanlarla harmanladıktan sonra bizim “küreselcilerin yük treni” adını uygun gördüğümüz Çin’den kalkıp 65 ülke ve Türkiye’den de geçerek Avrupa’ya “Yeni İpek yolu güzergahından” ulaşan ticari treni hatırlayalım. Tren 6 Kasım’da Ankara’ya ulaştığında devlet töreni ile karşılanmış, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız “Uzak Asya ile Batı Avrupa arasındaki yük taşımacılığının 18 güne düşeceğini” kaydederek “Asya ile Avrupa arasındaki 21 trilyon dolarlık ticaret hacmini dikkate aldığımızda, meselenin önemi kolaylıkla anlaşılacaktır” demişti.
Peki şimdi ne konuşuyoruz?
Bırakın gelecek malları, Çin’den gelecek postalar bile “Corona virüsü taşır mı” korkusunu tartışıyoruz.
SARS virüsü ile Çin’in dünya sahnesinde ilk büyük ekonomik çıkışı (2002) devasa bir darbe almış, Çin ile ticaret sekteye uğramıştı. Corona virüsünün ortaya çıkmasının hemen ardından Çin’den gelen mallar kontrol edilsin/sınırlandırılsın/kabul edilmesin lobisi zaman geçirmeden faaliyete başladı.
Önceki yazılarımızda, Hong Kong gerilimi sonrası Çin savaş sanatının ana bileşenleri olan “sakince gözlemleme, düşük profil gösterme ve liderlik iddiasında bulunmama” stratejisinin yerini sert mesajların almaya başladığını irdeleyerek Çin Devlet Başkanı Jinping’in şu sözlerine vurgu yapmıştık:
“Çin’i bölmeye yönelik herhangi bir girişim, ezilmiş cesetlere ve kemiklerin parçalanmasına neden olacaktır.”
Şu an için görünen ise Çin sokaklarını ve hastane koridorlarını dolduran Çinlilerin cesetleri gerçeğidir.
Ve Çin Devlet Başkanı Şi ülkesinin ‘şeytani’ corona virüs salgınına karşı ciddi bir savaş yürüttüğünü belirtip, “Bu salgın bir şeytan ve biz şeytanın saklanmasına izin veremeyiz” derken çokta güçlü ve kendinden emin gözükmemektedir.
Yeri gelmişken, bu aralar Hong Kong’ta yapılan gösterileri hatırlayan kaldı mı? Belki de gösteri yapan kaldı mı sorusu daha doğru olacaktır.
Geçtiğimiz haftalarda gücün Doğu’ya kaydığından hayıflanan Fransa devlet başkanı Macron’un geçen yaz sarfettiği şu sözleri unutalım mı?
“Çin ve Rusya, dünyada güç kazandı. Çünkü Fransa, İngiltere ve ABD zayıftı. Kırmızı çizgileri açıkladık. Ancak Çin ve Rusya, bu kırmızı çizgileri aştı. Buna karşılık vermedik. Onlar da bunu öğrendi.”
Birileri bu olayla Çin’e dünya üzerinde ki kırmızı çizgileri mi hatırlattı dersiniz?
Tüm bunları dile getirdikten sonra diğer olasılıklara da bakmakta fayda var.
Corona virüsü tam olarak ne zaman alarm veren bir şekilde ortaya çıktı?
ABD – Çin ticaret anlaşmasının imzalanmasından hemen sonra mı değil mi??
O zaman birileri Çin’e “ABD’ye karşı sert tavır almadığı ve istedikleri küresel ekonomik krizi tetiklemediği için kızmış” olabilir mi?
Burada şifre “Küreselcilerin, yeni kabuklarına (Çin) mesajı olarak” not edilebilir mi?
Bazıları Wuhan’da Çin’in tek Biyogüvenlik Laboratuvarının bulunduğundan, hareketle virüsün burada yapılan biyolojik silah denemelerinden sızmış olabileceğinden, Wuhan hayvan pazarının bu laboratuvara çok yakın olduğundan, virüsün Kanada’da bir laboratuvardan bir süre önce sipariş edildiğinden bahsetmektedirler. Yarasa çorbalarının pek iç açıcı olmayan görüntüleri ile birlikte bu haberler dünyanın tüketimine sunulmakta, hatta Çin’in kendi nüfusunu azaltmak için bu virüsü kullandığına kadar senaryolar yazılmaktadır.
Şu Kanada’dan sipariş edilen virüs senaryosunu gerçek kabul edip tersten okuyalım.
Çin kendisine yapılacak bir virüs saldırısını önceden haber alıp konu üzerinde çalışıyor olamaz mı? Ya da bir başka güç Çin’e saldırıyı önceden haber verip önlem alması /savuşturması için yardım ediyor olamaz mı?
Niye önümüze servis edilen her habere alternatifli düşünmeden hemen atlıyoruz?
İşte bir başka alternatif.
Bir sene önceki The Economist’in 2019 kapağı analizimiz.
“Dördüncü atlı, (Solgun) o tüm atlıların toplamı gibidir ve binicisinin adı Ölüm’dür. Ölüler diyarı onun ardınca gelir. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.” (…) Bill Gates geçtiğimiz Nisan ayında ne demişti? “Dünyanın çok ilerlemediği bir alan var. Bu pandemik hastalıklar. Dünya nüfusu arttıkça ve insanlık doğanın içinde yaşadıkça yeni patojenler her zaman ortaya çıkacak. Bazı insanlar ve küçük gruplar, bir gün gelecek ve silah olarak hastalıkları kullanacaktır (…) Küçük bir devlet, bir laboratuvarda ölümcül bir formül oluşturabilir. Dünya hükümetleri 30 milyon insanı öldürebilecek silahların şu an yapım aşamasındadır ve bu tehdide acil hazırlanmak gerekmektedir.”
Dünyanın tepesine oturmuş pandanın (Çin) hemen arkasında ve çiplenmiş bebekleri taşıyan leyleğin hemen üzerinde elindeki orakla konumlanmış “mahşerin 4 atlısını” unutalım mı?
Ve tüm dünya Çin’den yayılan Corona virüsü ile meşgulken Trump ve Netanyahu ikilisi Ortadoğu’da Filistin’i bitirecek “yüzyılın barışı” adlı virüsü salmaktadırlar. Dünya halklarının dikkatinin en dağınık, umursama düzeyinin en düşük olduğu zamanda.
Tesadüf mü?
Ocak ayının başında “Mikrobiyologlara” ve küresel savaşın geleceği “asıl kanlı safhaya” dikkatinizi çektiğimizde henüz ortada Çin’de başgösterip hızla dünyaya yayılma emareleri gösteren Corona virüsü salgını yoktu.
Bunu niye vurguluyoruz?
Dünya yüzünde kurulan oyunları öncesinde anlayıp önlem almak zorundasınız, arkadan takip ederseniz sadece yerden kendi ölülerinizi toplarsınız.
Eğer ona bile izin verirlerse…