“Çin Halk Cumhuriyeti tamamen karantina altındadır” ifadesini artık resmi olarak kullanabiliriz herhalde.
“Bir ülkeyi ablukaya almanın en kolay ve masrafsız yolu nedir” diye sorsak herhalde cevap “o ülkenin kendi kendisini karantinaya almak zorunda kalması” olacaktır.
Bugün Çin’in başına gelen de tam olarak budur.
“Küresel trenine” yeni ipek yolu üzerinden Avrupa’ya gidiş-dönüş ilk turunu attırmış olan Çin’in başına gelenlere bakın. Bırakınız ihracatı, vatandaşları korkudan/yasaklardan dışarı çıkamaz hale gelmiş bir ülke durmaktadır karşımızda.
ABD Başkanı Trump geçtiğimiz sene BM Genel Kurulu açılışında (9 Eylül 2019) yaptığı ve kimsenin pek dikkate almadığı konuşmasında ne demişti?
“Gelecek küreselcilere değil vatanseverlere aittir.”
Bugün geldiğimiz durumda “bir bildiği varmış” diyesi geliyor insanın adeta.
Üç ay once Çin’in yüzde 5-7 arası gelmesi beklenen büyümesinin 2020 yılı başı itibariyle negatif oranlara düşme ihtimalinden bahsetsek kim inanırdı?
Çin Devlet Başkanının yüzünde maske ile halkın önüne çıkıp insanlarla el sıkışmaktan kaçınacağını ve ülkenin amansız bir durumla karşı karşıya olduğunu kabul edeceğini kim düşünebilirdi?
Koskoca kruvazör gemilerinden şanslı olanların limanlarda, daha şanssız olanların açık denizlerde mahsur kalacağı kimin aklına gelirdi.
Çin’de insanların sokaklardan, evlerinden ateşleri yüksek olduğu için zorla toplanıp bilinmeyen bir yerlere götürüleceğini, insanların buna direnmek için elinden geleni yapacağını, şehirlerin karantinaya alınıp sokakların bomboş kalacağını kimler hayal edebilirdi?
Ama edenler vardı ve filmler üzerinden bu mesajlar sıklıkla bize veriliyordu.
Son beş yılımız bu filmlerde ve dizilerde verilen mesajları elimizden geldiğince deşifre etmekle geçtiği için bu konuda geniş bir arşivimiz oluştu. Küresel elitlerin biz goyimlerini mezbahaya götürürken direnmemizi engellemek için bilinçaltımıza ektikleri “öğretilmiş çaresizliğin” ya da istedikleri şekilde davranmazsak başımıza geleceklerin mesajlarıydı bunlar.
Mesela bir önceki Amerikan Başkanlık seçiminin (2016) hemen öncesinde vizyona giren “Arınma Gecesi – Seçim Yılı” filmini hatırlayalım.
“Cinayet dahil herşeyin 12 saat süreyle serbest bırakıldığı Arınma Gecesi (Purge Night) ülkenin hemen hepsi beyaz olan “yeni kurucu babaları” tarafından yasal ve geleneksel hale getirilmiştir. İnsanlar yıl boyu biriktirdikleri öfkelerini, kızgınlıklarını, öldürme isteklerini gerçekleştirerek ruhlarını temizlemektedirler. Yeni kurucu babalar bunu bir çeşit sosyal emniyet sübabı gibi görmektedirler çünkü bu geceden sonra suç oranları düşmektedir. Arınma gecesinden en çok zarar görenler ise fakirler, zayıflar ve kendilerini savunmaktan aciz insanlardır (filmde ve gerçek hayatta bu Amerika’nın siyahilerine tekabül etmektedir). Ülke iki kampa bölünmüştür. Film boyunca kendisini öldürmek için yakalamaya çalışanlardan kaçışında kadın Amerikan Başkan adayını (Clinton) her seferinde kurtaran Siyahiler ve Hispaniklerdir. Filmin sonunda seçimler yapılır ve kadın başkan adayı seçimi kazanır. Filmin bitiş jeneriği çıktığında ise arka fonda haberleri sunan bir spiker, seçimleri kadın adayın kazanmasının ardından arınma yanlılarının (Trump) seçim sonuçlarına şiddet kullanarak reaksiyon gösterdikleri haberini vermektedir. Yani seçimlerin sonucunda bu kez ABD’de farklı olayların yaşanabileceğinin sinyalini vermektedir film adeta. Filmin bilinçaltına verdiği mesaj oldukça nettir. “Eğer kadın aday seçilmez ise (Clinton) hepiniz, özellikle de siyahiler, yoksullar ve zayıflar arındırılacaksınız (yok edileceksiniz).
Yukarıdaki satırları 2016 Amerikan Başkanlık seçimleri vesilesiyle yazmıştık.
Bu filmle muhtemeldir ki küreselciler yeni kabukları Çin ile dalaşacak olan Amerika’nın ulusalcı kanadına “seni içeriden bitiririz” mesajı vermiştir. Nitekim sonrasında Trump’ın başına gelenler malumdur. Bu seçim yılında ise Çin’de tuhaf işler olmaktadır.
Ama bitmedi, bakın o yazımızı nasıl bitirmiştik.
“Dedikodulara bakılırsa bir sonraki “Arınma Gecesi” filminin konusu küreselleşen arınma günü ile ilgiliymiş. Batılı kaos planlayıcıları her ne kadar İslam coğrafyasına bu arınmayı her gün yaşatıyor olsalar da gerçek planlarının çok daha büyük ölçekte olduğunu tahmin edebiliyoruz. Allah bu şeytanlara fırsat vermesin demekten ve elimizden geldiği kadar planlarını deşifre etmeye çalışmak amacıyla yazmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor.” (Arınma Gecesi – Seçim Yılı, 11 Temmuz 2016)
Ve dört sene sonra yine bir Amerikan Başkanlık seçimi yılındayız ve Corona virüsü ile Çin’de başlayıp dünyaya yayılan öldürücü virüsü/küresel arınmayı konuşuyoruz.
Trump’ın şu an Avrupa sağını örgütlemekle görevli “eski danışmanı” Stephen Bannon 2014 yılında Vatikan’da bir Hristiyan konferansında yaptığı konuşmada ne demişti?
“Çok kanlı ve acımasız bir savaşın eşiğindeyiz. Kilise ordusu kurmak zorundayız. Bunu sadece inancımızı savunmak için değil, bizden olmayan herkesle savaşmak ve 2 bin yıldır gördüğümüz bu saçmalıkların kökünü kurutmak için yapmalıyız.”
“Bu söyleminde Stephen Bannon’un kökünü kurutmak istedikleri sadece Müslümanlar değil gibi görünüyor” demiştik 4 sene önceki yazımızda ve bir şeye daha vurgu yapmıştık.
8 Aralık 2015’de Papa Francis, beklenmedik bir şekilde 8 Aralık 2015 – 20 Kasım 2016 tarihleri arasını “Olağandışı Merhamet Yıldönümü (Jübile)” ilan etti.
Katoliklerin jübile yılı normalde her 25 senede bir olmaktadır ve son jübilenin 2000 yılında Milenyum zamanı olduğu dikkate alınınca bir sonraki Jübile yılının 2025’de olması gerekmekteydi. Bununla birlikte Papa özel bir ihtiyaç ya da olaya binaen olağandışı Jübile ilan edebilir ve 8 Aralık tarihinde “Merhamet Yıldönümü” ilan ederek bunu yapmıştır. “Yargılamadan önce merhamet etmeliyiz” diyerek açıklama yapan Papa devamında yaklaşan bir tehlikeden bahsederek “dünya açlık çekerken, yanarken ve kaos daha da derinleşirken bu sene kutlayacağımız Noel, kutlamayı seçecek olanlar için, son Noel’imiz olabilir” diyerek çok ilginç bir çıkış yapar.
Papa Amerikan Başkanlık seçimlerinin olduğu o 2016 yılında tam olarak ne bekliyordu bilemiyoruz ama bu seneki Başkanlık seçimleri yılı o beklentileri karşılayacakmış gibi gözükmektedir.
Çin’in sürgündeki zenginlerinden olan ve New York’da 68 milyon dolarlık malikanesinde yaşayan Guo Wengui sadece Hubei eyaletinde 49 krematoryumda 50 binden fazla ceset yakıldığını ve tüm ülkede enfekte kişi sayısının 1.5 milyon civarında olduğunu söylemektedir.
Çin komünist partisini ve yolsuzluklarını sürekli eleştiren bu işadamının ortağının Steve Bannon olduğunu ve Amerika adına her türlü dezenformasyonu yapabileceğini hatırda tutmakta fayda olmakla birlikte Çin’den gelen haberler gerçekten çok vahim gözükmektedir.
Milyonların değil milyarların bir çırpıda yakılabileceği ve acıma kelimesinin lügatta yer almadığı, merhamet kapısını kapattıkları çok derin bir savaş küresel ölçekte yürütülmektedir ve bu savaşın sonunda Çin Komünist partisinin ayakta kalıp kalamayacağı bir soru işareti olarak artık karşımızda durmaktadır.
2018 yılında gişe rekorları kıran Marvel’in “Yenilmezler, Sonsuzluk Savaşı” filminde Thanos parmağını şıklatarak dünya nüfusunun yarısını yok etmişti.
Corona virüsü tehdidinin Çin haricinde dünyada ve ülkemizde henüz tam olarak algılanamadığını düşünüyoruz…