Kendinizi mikroskop altına konulmuş, üzerinde deney yapılan bir canlı gibi hissediyor musunuz?
“Hissetmiyorsanız” rahatınızı hiç bozmayalım ve size iyi istirahatlar dileyelim ve “hissediyoruz diyenlerle” birlikte yazımıza devam edelim.
“İstila altında” başlıklı bir yazı kaleme almıştık geçen senenin Eylül ayında. Başlığımızla aynı ismi taşıyan film bir uzaylı istilasını konu alıyor ve film boyunca neredeyse hemen hiç “görünmeyen” uzaylı “istilacılar” dünyanın kontrolünü ele geçiriyordu. Filmin ilk altı dakikası uzaylıların dünyayı ele geçirişini özetleyen en önemli kısmıydı ve biz teker teker bu cümleleri yazımızda nakletmiştik.
İşte bazıları:
*Bir sonraki emre kadar insanlara evlerinde kalmaları söylendi.
*Şikago dahil bütün büyük şehirler tamamen kuşatma altında.
*Bunun küresel bir istila olduğunu teyit ettik.
*Yok olmaktan kurtulmak için tek yolumuz teslim olmak.
*Kapama çok düzenli bir şekilde yapılıyor. Burada da göreceğiniz gibi bir şekilde işbirliği yapılıyor.
*Beyaz Saray silah bırakma şartlarını kabul etti.
*Uzaylı güçleri kontrolü ele geçirdi.
*Kanun koyucularımız artık onlar.
*Dünya çapında bütün büyük şehirler kanun koyucunun kontrolünde.
*Şikago şehir merkezinin etrafına duvar örüldüğü ve sakinlerinin başka yerlere yerleştirildiği haberleri geliyor. Başka şehirlerde de benzer kapatılmış bölgeler olduğu haberleri geliyor.
*Zenginle fakir arasındaki uçurum hiç bu kadar büyük olmamıştı.
Aşağıda ki bu satırlarda o yazımızdan:
“Senaryoda “uzaylılar” var diye bunu bilim kurgu bir film filan zannetmeyin. Uzaylılar Küreselcileri temsil ediyorlar yada nam-ı diğer Tapınakçıları, Masonları, İblisleri, Şeytanileri, artık kendilerine hangi ismi daha uygun görürseniz. Senaryo ise Küreselcilerle “Amerika’nın şimdilik Birleşik Devletlerinin” çatışmasını gösteriyor.”
Bugün itibariyle dünyanın görünmez bir virüs tarafından işgal edildiği, herkesin evlerine kapanmak zorunda kaldığı, silahlı askerlerin şehir merkezlerinde ve marketlerde konuşlandığı, yaşlıların bazı ülkelerde ölüme terk edildiği, bazı ülkelerde hastaların evlerden silah zoruyla toplandığı, sokaklarda trafiğin olmadığı, askeri kamyonların krematoryumlara ceset taşıdığı, üretimin durduğu, marketlerden gıda stoğu yapıldığı, dünyanın en büyük şirketlerinin CEO’larının birbirleri ardına istifa ederek sırra kadem bastığı günlerden geçiyoruz.
Malumunuz olduğu üzere virüs ilk çıktığında Trump gelmekte olan ekonomik fırtınayı görerek konuyu küçümsemiş, basit bir grip salgını vakasına indirgemeye çalışmış, havaların ısınmasıyla salgının geçeceğini iddia etmişti.
Şimdi filmden aldığımız yukarıdaki cümleleri aklınızda tutarak Trump’ın söylemleri sonrasında neler olduğuna bakalım.
Önce bir çok eyalet ardı ardına olağanüstü hal ilan etti, yani kapamalar yapıldı.
Ardından Başkanlık seçimine aylar kalmışken tarihi çöküş yaşayan borsalara teslim olmak zorunda kalan Beyaz Saray / Trump çöken borsalara 1 trilyon Dolar enjekte etmek zorunda kaldı.
İşlerin yine de düzelmediğini gören Trump bu acıyla önce virüse “Çin virüsü” adını koyduktan sonra dinmeyen acısıyla bir twit daha atarak düşmanın adını açıktan koydu:
“Dünya saklı düşmanla savaş halinde, KAZANACAĞIZ.”
Hatırlayacaksınız, yine Trump geçen sene BM genel kurulu açılışında;
“Gelecek küreselcilere değil vatanseverlere ait” diyerek çok önemli bir mesaj vermişti.
Peki şimdi ne oluyor?
Ülkeler sınırlarını kapattı, uçuşlar durdu, stratejik malların ihracatı yasaklandı. AB gibi toplulukların kriz durumlarında tam bir fiyasko olduğu görüldü.
Küreselleşme durdu, ulus devletlerin sınırları hatırlanarak kapatıldı.
Yani amiyane tabirle birileri Trump’a “sen bunu mu istiyordun, buyur buradan yak” demiş gibiler.
Muhtemelen şu an Trump’ın aklına Amerikalıların “dilediğin şey konusunda çok dikkatli ol, gerçek olabilir” sözü sıklıkla geliyordur.
Trump Başkan seçildiğinden beri tarihi rekorlar kıran ABD borsası bütün kazanımlarını birkaç gün içinde geri vererek tarihi düşük seviyelere indi, adeta “büyük buhranı” yaşıyor.
Yani Trump’ın seçimlerde kullanacağı en önemli kozu elinden uçup gitmiş oldu.
Bir yandan “kendimi savaş zamanı Başkanı gibi hissetmiyorum” diyen Trump diğer yandan da ABD Başkanına koruyucu maske ve solunum cihazları gibi malzemelerin üretilmesi için sektöre talimat verme imkanı sunan “Savunma Üretim Kanunu” nu devreye sokuyor.
Yani Trump ve ekibi seçime yaklaşık yarım sene kalmışken düşürüldükleri tuzaktan kurtulmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu bağlamda, filmlerle, dizilerle, kurgu romanlarla küreselci şeytanların bilinçaltımıza enjekte ettikleri bakış açısıyla Amerika’nın ve dünyanın geleceğini bir film senaryosu olarak yazalım.
Amerika’da borsaların piyasaya verilen 1 trilyon Dolar sonrasında bir parça dengelenmesinden sonra bu kez Corona virüsden ölümler çok büyük hız kazanır.
Amerikan devletinin en stratejik kurumlarında çalışanlar ardı ardına hastalanmaktadır.
Borsalar yeniden çökmeye başlar. Halkın bankalara hücum etmesi ile bankacılık sistemi çöker.
Amerikan borsası ve tüm bankaların 30 gün boyunca kapatılması kararı alınır.
Olağanüstü hal ve ardından sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başlar.
Askeri üslerde görevli personel arasında da salgın gittikçe yayılmaya başlar.
Artan ölümler, sağlık hizmetlerinin çökmesi ve fakir bölgelerin iyice ihmal edilmesi ile halk sokaklara dökülür, düzen çöker, yağmalamalar başlar.
Ordu kurallara uymayanlara karşı ateş açma yetkisiyle sokağa iner.
FEMA (Federal Acil Durum Yönetim Kurumu) yasaları uygulamaya konularak tüm haklar askıya alınır, düzeni bozanlar uzun zamandır gizlice hazırlanan hapishanelere (eski Wallmart alışveriş şubeleri) konulur.
Evlerinden çıkamayan Amerikan halkına günlük ihtiyaçlarının bir bölümü karneyle bölge bölge askerler tarafından dağıtılır.
Amerikan borsaları 30 gün sonra da açılamaz ve belirsiz bir süre daha kapalı kalma kararı alır.
Aynı günlerde Çin elinde 2000 ton değil 20.000 ton altın bulunduğunu, kendi para birimini dijital hale getirerek altına endekslediğin açıklarken diğer yandan da kuantum şifrelemeli yeni SWIFT sistemini istisnasız tüm dünya ülkelerinin küresel kullanımına açar.
Altın fiyatları tarihi seviyelere çıkar, Doların değeri tüm dünya para birimlerine karşı tarihi seviyelere düşer.
Amerika’da federal hükümetten istedikleri yardımları alamayan eyaletler birbirleri ardına federasyondan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettiklerini açıklarken, Amerika’nın kredi notu çöp seviyesine düşürülür.
New York borsasının yerini Şangay borsası alır.
Yurtdışında Amerikan üslerinde bulunan askerler maaşlarını alamazlar ve sivil uçaklarla ülkeye dönmenin yollarını ararken bir yandan da üslerdeki askeri ekipmanları karaborsada satmaya çalışırlar.
Bu arada Corona virüsü tüm dünyaya yayılarak 30 milyon insanın ölümüne sebep olur.
Çin Corona aşısını bulduğunu, tüm dünyaya bedelsiz olarak dağıtmaya hazır olduğunu açıklayarak çok uzun zamandır evlerinde tutsak hayatı yaşayan dünya halklarının gönlünde taht kurar.
Amerikan Doları, sağlık sistemi, devlet düzeni ve asayiş tamamen çökerken Çin kriz boyunca çok ucuz fiyata toparladığı emtia ve petrol rezervleri ile yeniden hızlı bir üretim hamlesi başlatır.
Ekonomik olarak darboğazda olan bir çok ülkeye yerinde yatırım yaparak kredi vermeye hazır olduğunu açıklar.
Bundan sonra ihracatçılardan petrolü altına endeksli kendi para birimi ile alacağını ilan eden Çin petro/Dolar denklemine son darbeyi indirir.
IMF, Dünya bankası gibi kurumlar dünya krizinden çıkış için Çin’in yeni düzeni sağlayabilecek kapasitede olduğunu kabul ettikleri açıklamasını yaparlar.
Dünya liderleri Çin Devlet Başkanı ile görüşmek için randevu sırası oluşturmaya başlarlar.
Sütunumuz el verdiğince senaryomuzu yazmaya çalıştık ama buraya kadar yazdıklarımız aslında inanın işin önemsiz finansal kısmı.
Dünyaya istedikleri yeni, dinsiz, sosyalist, insanların her adımı kontrol edilebilen dijital şekli vermeye çalışanların para ile ilgilendiklerini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz deriz. Para onlar için sadece mermidir, amaç değildir. Amaç o mermi ile istedikleri şeytani düzeni kurmak, insanın bağımsız düşünme/seçme özgürlüğünü elinden almaktır.
Wikileaks’in kurucusu Julian Asange apar topar Londra Ekvator elçiliğinden esarete alınmadan bir süre önce ne demişti:
“Bu nesil son özgür nesildi.”
Özgürlüğün “gerektiğinde kan dökülerek, can verilerek, bedel ödenerek” korunabilen bir hak olduğunu bilen ve bunu yeni nesillere aktarabilecek olan yaşlıları nefessiz bırakarak öldüren virüs, sanal dünyaya gönüllü hapsolmuş, sadece cep telefonunun pili bitince ya da bir yerde unutunca panik atak geçiren gençlere hemen hiç zarar vermemektedir.
Tüm bunlara “sadece tesadüf” diyenler Matrix’lerinde yaşamaya devam edebilirler.
En azından ölüm sırası onların yaş seviyesine ininceye kadar…