AMERİKA’NIN BOYNUNA DİZİYLE BASTIRAN ÜLKE

Ömer Kayani

İsrail Başbakanı Netanyahu, İsrail polisi tarafından işgal altındaki Doğu Kudüs’te otizm hastalığından muzdarip Filistinli Hallak’ın canice şehit edilmesi hakkında ilk kez konuştu ve saldırıyı “trajedi” olarak tanımladı.

Bakanlarına “kapsamlı bir soruşturma” yapılması talimatı veren Netanyahu, “Yaşanan bir trajedidir. Otizmli bir kişiden haksız yere şüphelenildi ve bu olayın geniş kapsamlı şekilde incelenmesini bekliyoruz. Tüm İsrailliler ve İsrail hükümeti olarak ailenin acısını paylaşıyoruz.” ifadelerini kullandı.  

Peki bu trajediyi ne zaman kabullendi?

Olaydan tam sekiz gün sonra.

Peki sizce niye kabullendi?

Çünkü Filistinli Hallak’ın İsrail polisi tarafından öldürülmesinden sadece 5 gün önce Amerikalı siyahi George Floyd “aynı güçler tarafından” Amerika’da milyonların gözleri önünde yere yatırılarak boğazlanmış, ardından da tüm Amerika’da iç savaş benzeri görüntüler yaşanmıştı.

Bu görüntülerden ziyadesiyle ürken, tüm dünyada göstericilere karşı oluşan sempatiyi iyi analiz eden ve en önemlisi de işgal altındaki topraklarda ikinci bir intifada başlaması düşüncesinden dehşete düşen Netanyahu kendince bir PR çalışması yaparak “soruşturma açılacağını” söylüyor.

Netanyahu, Amerikan Başkanı Trump’ın tersine yangına benzin dökmemeye çalışırken, Amerika’da başka bir şeyler artık iyiden iyiye gün yüzüne çıkıyor.

Yukarıda, Amerikalı siyahi George Floyd’un “aynı güçler tarafından” öldürüldüğünü yazmamız dikkatinizi çekmiştir herhalde.

Amerikan polisinin insanlıktan çıkmış hali ve kendi halkına adeta ( Guantanamo esirlerini tanımlamak için kullanılan) “düşman savaşçı” gibi davranması Amerikalı araştırmacıların aslında yıllardır bildikleri bir gerçeği yeniden farketmelerini sağladı.

Amerikan polisi ve bazı güvenlik birimlerinin çok uzun yıllardır İsrail’de eğitim gördüğü  gerçeğini.

11 Eylül 2001 saldırıları sonrası ABD devletinin güvenlik doktrinlerini Neoconlar vasıtasıyla “İslam ülkelerinin imhası” şeklinde değiştiren, ardından Amerikan güvenlik birimlerini “Müslüman teröristlerle” en iyi baş edebilen ülke sıfatıyla kendi ülkesine götürüp canavarlaştıran İsrail Amerika’da her geçen gün biraz daha deşifre oluyor.

İsrail polis ve askerlerinin kullandığı taktiklerin Amerikan polisi ile olan benzerlikleri değil aynılıkları resimlerle yan yana konularak inceleniyor ve acı gerçekler eski gazete küpürleri ile ortaya konuluyor.

Yirmi yıldır Amerikan polisi ve bazı diğer güvenlik teşkilatlarındaki görevliler İsrail’de eğitiliyor.

Mesela Amerika’da isyan dalgasını başlatan siyahi George Floyd’u öldüren Minnesota polisinden 100 kişiye 2012 yılında İsrail’in Şikago konsolosluğu sponsorluğunda İsrail’den gelen eğitmenlerce seminer verildiği ortaya çıktı.

Af Örgütü, Florida, New Jersey, Pennsylvania, California, Arizona, Connecticut, New York, Massachusetts, Kuzey Carolina, Georgia, Washington eyaleti ve Washington DC’den yüzlerce polisin İsrail’e giderek eğitim aldığını söylüyor.

Yine konuyla alakalı “Amerika’da polislik ve güvenlik faaliyetlerinin İsrail bağlantısı” başlıklı iyi bir araştırma yayınlayan “Teen Vogue” dergisi iki ülkenin fazlasıyla militarize olmuş polislik uygulamalarına dikkat çekiyor.

2014 yılında bir başka siyahi “Mike Brown”ın öldürülmesi ile Amerika’da başlayan “Ferguson olaylarında” yaşananlara dikkat çekilen makalede, askeri ekipmanlar kuşanmış polisin tanklar eşliğinde caddelerde protestocularla çatıştığı anlatılarak bu olaylardan 3 yıl önce  bölgenin (St Louis) Polis Departmanı şefinin İsrail’de bir hafta süren anti-terörizm eğitimi aldığına dikkat çekiliyor.

Peki 2004 yılından beri devam eden bu eğitimler kim tarafından organize  edilmiş?

 

Tüm yeryüzünde İsrail’in etki ajanlarının lobi ve şantaj faaliyetlerini yürüten  “Anti – Defamation League” yani bilinen kısa ismiyle “ADL” (İftira ve İnkarla Mücadele Derneği) tarafından.

Hatta “The Intercept” haberine göre Amerika genelinde 100’den fazla güvenlik teşkilatının üst düzey yöneticileri İsrail’de verilen bu anti- terör eğitimlerine katılmışlar ve katılmaktalar.

Sıklıkla işkence suçlamaları ile gündeme gelen İsrail iç istihbaratı “Shin Bet” ve aşırı güç kullanımı ile ünlü İsrail polisinin özel devriye birimi “Yasam” yetkilileri de Amerikalı yöneticilere bu eğitimleri verenler arasında bulunmakta.

Mart ayında başlayan Nakba protestolarında kadın çocuk demeden silahsız 773 sivili vuran İsrail gibi “sorunları şiddetle çözen”, bir ülkeden bu tür bir eğitim alınmasının doğruluğunu tartışan “The Intercept” dergisi ayrıca, Amerika’da yerel güvenlik teşkilatlarına yeni katılanlara  çatışma seviyesini düşürme eğitiminin sadece 8 saat verilirken 110 saatin silah kullanımı ve savunmaya ayrıldığını vurguluyor.

Siyahilere ve Latinlere karşı son dönemde uygulanan taktiklerin İsrail’in Filistinlilere uyguladığı taktiklerle neredeyse aynı olduğunun anlatıldığı makalede, siyahilerin tıpkı Filistinli Müslümanlar gibi “aşırılıkçı” olarak kategorize edilirken Latinlerin çocuklarının tıpkı İsrail polisinin yaptığı gibi “ailelerinin elinden alınmasının” çok dikkate değer benzerlikler olduğunu söyleyebiliriz.    

Bu gidişle yakında Amerikan polisi suça karışan kişilerin evlerini buldozerlerle yıkmaya başlarsa herhalde şaşırmamız gerekmeyecek.

İyisi mi size bir şeyler ispatlamaya çalışmak yerine ADL’den doğrudan aktaralım.

“Gittikçe artan sayıda güvenlik ajansı aşırılıkla, terörizmle ve nefret suçu ile mücadele eğitimi için diğer sivil toplum kuruluşlarından çok Mossad’a, afedersiniz ADL “sivil toplum kuruluşuna” başvuruyorlarmış. ADL tüm büyük federal, eyalet ve lokal güvenlik ajanslarından FBI’a, büyük şehirlerin polis departmanlarından eyalet polislerine, otoban devriyelerinden şerif departmanlarına kadar herkesle çalışırmış. Son 10 yıldan uzun bir süredir 150 bin güvenlik görevlisine (Amerikan) “bedelsiz olarak” eğitim vermiş. Bu çalışma insanları ve toplulukları nefret, aşırıcılık ve terörizmden korumak için dizayn edilmiş.”

Yani özellikle Arap kardeşlerimiz şu “İsraillileri niye sevmezler” anlamak mümkün değil.

Adamlar sevabına, Amerikan polis teşkilatının tamamını ele geçirmişler, afedersiniz, elden geçirmiş ve eğitmişler ve bunu da Amerikan vergi mükelleflerinin beş kuruşuna dokunmadan yapmışlar.

Nasıl sevilmez bu adamlar?

Bu melek gibi insanların duygularını incitmeden bir kaç soru sormaya çalışalım:

  1. Bu 150 bin kişiden kaç tanesi İsrail İstihbarat servisleri tarafından devşirilmiştir.
  2. Son yıllarda siyahilerin canlı yayınlarda naklen öldürülmesi senaryolarında oynatılan figüran polislerden İsrail’de eğitim alanlar var mı?
  3. Sizin tuttuğunuz istatistiklere göre bu polislerin kaç tanesi eski ordu mensubudur? Kaç tanesi Irak, Afganistan gibi en üst düzey stresli savaş bölgelerinde bulunmuştur? Kaç tanesi intihar eğilimlidir? Kaç tanesi en az bir ya da birden fazla kere PTSD (travma sonrası stres bozukluğu) geçirmiştir? Kaç tanesi halen ilaç tedavisi görmektedir? “Eğitim” verdiğinize göre bu soruların cevaplarını da biliyor olmalısınız diye sorduk, yoksa onların duygu durumlarını manipüle ederek pis operasyonlarınızda kullanacağınızı filan ima etmiyoruz, yanlış anlama olmasın.

Bizde soru çok ama makale kelime sayımız kısıtlı. Kısmetse gelecek haftalarda da devam ederiz ama son birkaç soru daha sorarak bitirelim.

Hani “süper gücü kontrol eden dünyayı kontrol eder” politikanız çerçevesinde ve hatırı sayılır bir bölümünü elinde tuttuğunuz süper gücün geleceğinin çok parlak olmadığını da düşünüldüğünde;

  1. Geleceğin süper gücü olan ülkeden kaç tane çekik gözlü çocuğu evlatlık alıp onları Yahudi gibi eğitip yetiştiriyorsunuz?
  2. Bu ülkede Müslüman Uygur Türklerini toplama kamplarına alan politikalarda payınız ne kadar?
  3. Bedava “terör” eğitimi kurslarınızda kaç tane Çinli güvenlik görevlisine Müslümanların boynuna basma eğitimi veriyorsunuz?

Aynı soruları Çin yerine Hindistan koyarak ayrıca cevaplamanızı istesek sizi çok mu yormuş oluruz?