Ömer Kayani
Döneminin en büyük bilgisayar firması IBM tarafından geliştirilen ve satranç oynayabilen “Deep Blue” (derin mavi) adında bir bilgisayar vardı.
Sorsak bugün kaç kişi hatırlar diye, muhtemelen çok değildir. .
1996 yılında, yani biz 28 Şubat kafası ile mücadele edeceğimiz yıllara hazırlanırken, onlar yapay zekanın ilk örneği diyebileceğimiz bilgisayarlarıyla dönemin satranç dehası Rus Garry Kasparov’u satranç maçına çıkarıyorlardı.
İlk maç dizisini Kasparov kazanmış ama ertesi sene oynanan ikinci maç dizisini bilgisayar sisteminin yeni versiyonu olan Deeper Blue (daha derin mavi) kazanarak dünya satranç şampiyonunu alt etmişti.
Bu maçın ardından, Kasparov’un para karşılığı IBM reklamı için bilerek yenildiğinden oyuna insan müdahalesi olduğu spekülasyonuna kadar bir çok iddia ortaya atılmıştı.
Oysa bugün yapay zeka konusunda gelinen nokta itibariyle bunları tartışmanın çok bir ehemmiyetinin kalmadığı açıkça ortadadır.
Şimdi hayatımızı 20 sene kadar ileriye saralım.
Google’ın yapay zeka programı Alpha Go’nun Çinlilerin geçmişi binlerce yıl önceye dayanan ama ülkemizde pek fazla bilinmeyen dünyanın en kompleks strateji oyunu Go’nun en büyük ustalarını yendiğini biliyor musunuz?
2016 yılında dünyanın en iyi Go oyuncularından olan Koreli Lee Sedol’u yenen AlphaGo, 2017 yılında ise dünyanın en iyisi kabul edilen Çinli Ke Jie’yi de mağlup etmeyi başarmıştı.
AlphaGo’ya karşı yaptığı maçı kaybeden Koreli Go ustası Lee ;
“Sistemin olasılık hesaplamasına dayandığını düşünüyordum ama bir hamleyi gördükten sonra fikrimi değiştirdim. AlphaGo kesinlikle yaratıcı” demişti.
2019 yılında yaptığı bir başka açıklamada “yapay zekanın yenilmesinin imkansız olduğunu” söyleyen Lee Sedol emekliye ayrıldığını ilan etmişti..
Go ustalarını emekli eden yapay zeka burada da durmadı.
Sistemi insanların oyunlarını ve dolayısıyla mantığını izleterek eğitenler AlphaGo Zero (AlphaGo sıfır) ile yeni birşey denedi.
AlphaGo Zero, bir insan desteğine olmaksızın, sıfırdan kendi kendisiyle oynamaya başlayarak 3 günde Koreli Go ustası Sedol’u, 21 günde Çinli dünya şampiyonu Jie’yi yenecek seviyeye gelmiş, 40 günde ise yenilemez hale gelmiştir.
Yani kendisine sadece kuralları söylenen bir oyunda yapay zeka 40 günde kendi kendini geliştirerek yenilmez olmuştur.
Bu demektir ki, binlerce yıldır insanların geliştirdikleri taktikleri kendi başına bulmakla kalmamış bizim bilmediğimiz yeni taktiklerde geliştirmiştir.
Ve siz bu satırları okurken dahi geliştirmeye devam etmektedir.
Binlerce yıllık dünyanın belki de en kompleks strateji oyununda 40 günde hiç bir oyunu izlemeden, kendi kendine dünyanın en iyi oyuncusu haline gelen bir yapay zeka düşünün.
Sonra bu yapay zekanın oyunlarda değil de diğer başka alanlarda uygulandığını düşünün.
Örneğin uçaklar gibi tasarımı/dizaynı yıllar süren makinaları düşünün.
Olasılıklar sonsuz, değil mi?
Ya tehlikeler?
Bilime ve teknolojiye karşı değiliz ama şeytani kafaların bu süreçlerle neler planladıklarını anlamayacak kadar da saf değiliz.
Hoş, onların da sakladıkları filan yok zaten, büyük bir rahatlıkla gözümüzün içine baka baka bize de anlatıyorlar.
Mesela geçenlerde 3. sezonu tamamlanan ve kelimenin tam manasıyla beyin çeperlerinizi zorlayan “Westworld” dizisi.
Bu dizi aslında 1973 yapımı “West World” filmi baz alınarak yapılmıştır.
Filmde, yetişkinler için robotlardan oluşturulan bir vahşi batı kasabası temalı bir eğlence parkında yaşananlar konu edilmektedir. Robotlardan birinin arıza yapmasıyla olaylar kontrolden çıkar ve eğlence teröre dönüşür.
45 sene sonra bu filmin konusunu temel alan 2016 yılı yapımı “West World” (Batı Dünyası) dizisinde de konu aynıdır. Bu eğlence parkında vahşi batı kasabaları canlandırılmakta, zengin ziyaretçiler gerçeğinden ayrılması imkansız insan görünüşlü robotlara, öldürmekten tecavüze kadar canlarının istediğini yapmaktadırlar.
Yani her türlü şeytanlık serbesttir ama robotlar kodları dolayısıyla insanlara zarar verememektedirler.
Ama eğlence parkının yaratıcısı, yani haşa dünyada tanrıyı oynamaya kalkan kişi bir robot devrimi planlarken, parkın sahibi olan firmanın başka bir amacı vardır.
Parkı ziyaret eden insanların davranışlarını analiz ederek insanı insan yapan tüm kodları çözebilmek.
Yani bir nevi “insanın serbest iradesini oluşturan yazılımının satır satır kodlarını” diyelim.
Üç sezonu bu sütuna sığdırmamız mümkün olmadığı için kısaca dizinin yaradılış, Hz. Adem ve Havva, şeytanın bilgi ağacına kadar tüm dini kodları şeytani bir bakış açısıyla seyirciye servis ettiğini söyleyebiliriz.
Burada bizi asıl ilgilendiren üçüncü sezondur.
Yapay zeka, bu şekilde devam etmesi durumunda insanlığın 50-125 sene içinde yok olacağını hesaplamıştır.
Bu şekilde devam etmesinden neyin murad edildiğini sorarsanız, “insanların serbest iradeleri ile yaşamaya devam etmesi” diyebiliriz.
İnsanların tüm davranış kodlarını çözmüş olan sistem, her bir bireyin gelecekte ne olacağını, hangi kararları alıp hayatında neler yaşayacağını, ne kadar yaşayabileceğini, işyerinde başarı ya da başarısız olacağı benzeri gelecekteki hayatının tüm detaylarını tam olarak tahmin edebilmektedir.
Evet anladınız, burada şifre kaderi bilen ve kontrol eden makinadır.
Ama sistemin bir handikapı vardır.
Uyumsuz denen insanların davranışları sistem tarafından öngörülememektedir ve bu durum sisteme tehdit oluşturmaktadır.
Tehdit ise haliyle bertaraf ya da tedavi edilmeyi gerektirmektedir.
Tutuldukları eğlence parkında serbest iradelerini bulup kaçan robotlar, insanlar, yapay zeka ve rakip firmalar arasında amansız bir mücadele başlar.
Robotlar, dünyadaki tüm insanların cep telefonlarına yapay zekanın kendileri hakkında yaptığı öngörünün, (yani alınlarına yazılan kaderlerinin) gönderilmesini sağlayınca olan biteni öğrenen insanlar tüm dünyada ayaklanırlar.
Sezon biterken ülkeler kaosa teslim olmuş, şehirler yanmaktadır. Bazı robotlarla insanlar işbirliği yaparak yapay zekayı kapatırlar.
Dizi, film içinde gösterilen bazı şeylerden yapılan çıkarımlara göre 2040 – 2050’li yıllarda geçmektedir.
Yani yaklaşık 20 sene sonrası.
Tıpkı Deep Blue’dan 20 sene sonra gelen AlphaGo gibi.
Geçen sene “Hikayeyi kontrol eden dünyayı kontrol eder” başlıklı bir yazı yazmış ve Facebook algoritmaları ve haliyle yapay zeka kullanılarak dünyada bir çok seçimin nasıl kazanıldığını “Cambridge Analytica” skandalı üzerinden anlatmıştık.
Yani bu demektir ki yapay zeka sizin serbest iradenize zaten bugün bile müdahale edebilmektedir ve ruhunuz bile olayı duymamaktadır.
Yukarıda bahsetiğimiz makalemizle bugünkü yazımızı birleştirip çıkan resmin sonuçlarını tefekkür etmek için evlere hapsedildiğimiz bu günlerde eminiz vaktiniz olacaktır.
Zorunlu bir açıklama:
Gelen yorumlardan bazı makalelerimizin okuyucularımızı ürküttüğünü ve bir parça umutsuzluğa sevkettiğini anladık.
Ülkemizin bitmek bilmeyen kısır çekişmeleri yerine geleceğimizi tehdit eden olayları ve fırsatları yazmaya gayret ediyoruz. Daha çok tehditler odaklı yazmış olabiliriz ama her tehdit mutlak suretle (eğer görebilirsek) içinde bir bertaraf etme mekanizmasını da barındırmaktadır.
Koskoca filler kuşların attığı minik taşlarla tarumar olurken, (haşa) tanrı addedilen Nemrut minik bir sinekle canından olmuştu.
Yeter ki biz farkında olalım, üzerinde çalışalım, düşünüp kafa yoralım.
Yapay tanrılığa soyundurulduğunda yapay zekaya can veren elektriği kesecek birisi elbette çıkacaktır.
Biz ya da Yaradan…