Ömer Kayani
Time dergisinin Kasım ayı kapağına taşımasıyla artık iyiden iyiye herkesin diline dolanan “Great Reset” yani “Büyük Sıfırlama” meselesi dünyada gündem olmaya devam ediyor.
Yaklaşık 3-4 senedir yazılarımızda zaten “hem ekonomik hem de dini manada” dünyaya nasıl reset atmak istediklerini analiz ediyoruz.
Siz bu satırları okurken Amerikan Başkanlık seçimleri de yapılmakta olduğu için olayları bu konu bağlamında değerlendirelim.
2016 yılında tarihin en büyük ekonomik yıkımın ardından dünyaya yeni bir sistemin getirilme planlarını yazmıştık. Büyük ekonomik yıkımın 2016 yılı sonlarında olmasını bekliyorduk ve ABD Başkanlık seçimlerinde Trump’ın rakibi Hillary Clinton bu seçimi kazanınca “küresel” işler planlandığı şekilde yürütülecekti.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve Trump 2016 yılı kasım ayı seçimlerini kazanarak 45. Amerikan Başkanı oldu.
Trump’ın seçimi kazandığının ertesi günü vizyona giren “Arrival” (Geliş) filmi üzerinden Kasım 2016’da “Geleceklerdi ama gelemediler sanki” başlıklı bir yazı kaleme almış, filmin şöyle özet/analizini yapmıştık.
“Louise Banks, (İngilizce Bankanın çoğulu yani – Bankalar) üniversitede antik diller üzerine ders veren bir dil bilimcidir (her yere yerleşik küreselciler) Dünyanın 12 farklı ülkesine uzay araçlarının inmesi üzerine Banks liderliğinde elit bir takım (elit küreselciler) araçtan alınan kayıtların incelenmesi için göreve getirilir. İnen gemilerin barışçıl mı yoksa istilacı mı olduğunu anlamak için çok az zamanları vardır. Zamana karşı yarışarak kendi hayatları ve muhtemelen insanlığı tehdit eden duruma cevaplar bulmaya çalışmaktadırlar.”
Eminiz tam bu noktada aklınıza geçen hafta yazdığımız “dünyanın iyiliği için” etrafa trilyonlar saçmaya hazır IMF Başkanının açıklamaları ve Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab’ın uzaylı gibi açıklamaları gelmiştir.
Ne demişti iyiliksever Noel babamız Schwab?
“Pandemi sonrasında zenginlerden yoksullara ve sermaye sahiplerinden emekçi kesime büyük bir kaynak transferi yaşanacak (…) Şu anda iki dev sorunla karşı karşıyayız. Birincisi zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi, ikincisi iklim krizi. Şimdi bunlara bir de COVID-19 pandemisi eklendi. COVID-19 krizinden en fazla zarar gören iki ülkenin, yani ABD ile İngiltere’nin, neoliberalizmin en etkili olduğu ülkeler olduğu da bir gerçek. Pandemi krizi neoliberalizmin miadının dolduğunu göstermiştir.”
Yani “Geliş” filmindeki dilbilimci “Bankalar” gibi, affedersiniz filmdeki ismiyle “Banks” hanımefendi gibi dünyanın en büyük iki krizini reset atarak/sıfırlayarak çözme peşindedir Schwab beyimiz.
Neyse bir 4 sene önceki filmimize dönelim.
Filmde Hillary Clinton seçildiği günün ertesinde uzaylılar ya da nam-ı diğer hiçbir ulusa ırksal ya da dini bağlılıkları olmayan bir çeşit uzaylı da diyebileceğimiz küreselciler dünyanın tepesine tam manasıyla binmiş olacaklardı. Filmin senaristlerinin en büyük hayal kırıklığını muhtemelen “Hillary Clinton’ın Başkan seçilememesidir” diye düşünüyoruz.
Filmin Amerika Başkanlık seçim sonuçlarının açıklandığının ertesi günü vizyona sokulması gerçekten akıllıcaydı ve afişlerde dünyanın 12 farklı bölgesine inen uzay gemileri “göz” şeklindeydi.
ABD hükümeti kendi toprakları üzerinde duran gemiyi araştırmak için bir dil bilimci liderliğinde elit bir takım kurar. Dilbilimci sembolü ilginçtir. Çünkü küreselcilerin sembol bankası HSBC‘nin reklamlarında da “dünyanın yerel bankası” benzeri bir sloganla bu mesaj veriliyordu. Yani hem global hem yerel olabilen çok kültürlü bir banka. Tam adını koyup lafı dolandırmadan küreselciler desek daha doğru olur herhalde.
Konusu HSBC’den açılmışken burada hemen bir kaç haberi dikkatinize sunalım.
Haziran ayında HSBC, Çin’in Hong Kong’a yönelik Ulusal Güvenlik Yasası’nı destekleyen bir metne imza atmıştı.
Hani şu Hong Kong üzerinde Çin hakimiyetini diktatörce pekiştiren, aylarca Hong Kong sakinlerinin ölümüne sokaklarda direndiği ve özellikle İngiltere ve ABD’nin karşı çıktığı yasa.
Hani şu yukarıda bahsettiğimiz Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab’ın “miadını doldurmuş neoliberalizmin en etkili olduğu ve COVID-19 krizinden en fazla zarar gören iki ülke” dediği ülkeler.
Hanileri üst üste koyunca resim ortaya çıkıyor sanırız.
Haziran ayında ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, bankayı Pekin’in “kurumsal yalakası” olmakla suçlamış, Eylül ayında Çin’de bir gazetede çıkan haberde HSBC’nin “güvenilmez varlıklar listesine” eklenebileceği ve Çin’in ulusal güvenliğini tehdit eden unsurlar içinde yer alabileceği söylenmiş, HSBC’nin hisseleri son 25 yılın en düşük seviyelerine düşmüştü.
Sütunumuzu takip edenler bilirler ki bizim bu bankaya çok özel bir “sevgimiz ve ilgimiz” vardır. Londra merkezli (İngiliz değil) küresel sermayesinin bayrağını taşıyan bu bankanın karlarının büyük bir bölümünü Hong Kong’dan sağladıkları için Çin’le çatışmamayı seçmesi ABD ve Çin arasındaki kavgada dünyanın geldiği noktayı göstermesi bakımından önemli bir örnek olduğunu düşünüyoruz.
Neyse gerçeklerle canınızı sıkmayalım ve yine filme dönelim.
“Asıl konuya gelirsek uzaylıları derdi kısaca dünyada değişik ülkelere yüksek teknolojinin birer parçasını vererek dünya ülkelerini biraraya getirmekmiş. Ülkeler kendi ellerindeki bilgi parçasını diğerleri ile biraraya getirecek, yüksek teknolojilere ulaşacak, bir araya gelecek, ve ileride uzaylılara yardım edeceklermiş.
Kime karşı?
Uzaylıları tehdit edecek bir düşmana karşı. Yani uzaylılar geleceği görebilme yetisine de sahiptirler. İşte burada iş çok ilginç bir hal alıyor. Uzaylıların tıpkı şeytan gibi haşa tanrıyı oynamasını bir tarafa bırakırsak “dünya ülkeleri birleşin” mesajı çok ilginç. Filmde sadece şunu söylemeleri eksik kalmış:
“Birleşin, farklılıklarınızı unutun, yeni dünya düzenini ve tek merkezli dünyayı kurun”.
Uzaylıların verdiği teknolojiyi paylaşmak istemeyen “Rusya” oluşturulan “küresel dilbilimci takımla” bilgi paylaşmayı keser. Ardından uzaylıların istila hazırlığında olmasından şüphelenen Çin ültimatom vererek uzaylıların topraklarını terk etmemesi durumunda savaş açacağını söyler ama filmin sonunda Çin barışa son anda razı olur.
Nasıl mı?
Çin devlet başkanının ölen karısının son nefesinde kocasına söylediği barışla ilgili son sözlerini bir şekilde uzaylılardan öğrenen Louise Banks’ın kendisine bu sözleri hatırlatarak geçmişi ve “geleceği görebilme yeteneği” olduğunu ispat etmesi ile diyebiliriz.
Hani senelerdir “The Economist” dergisinin kapakları üzerinden küresel şeytanların geleceğimizi nasıl planladıklarını bazen hayretler içinde kalarak tartışıyor ya, filmde de Çin’in ağzına bir kaşık bal sürülerek dünyaya hükmedeceği gelecek planları filan gösterilmiş olmalı.
Bu arada film afişlerinden birinde uzay gemisinin tam olarak Çin’in gerçek finans merkezi olan Şangay’ın tam tepesine oturtulduğuna dikkat çekelim.
Gözümüz ekonominizin üstünde, yanlış bir adımınızı görmeyelim mesajı mı?
İşte 4 sene önce yazdıklarımızın bir kısmı ve bugün geldiğimiz durum.
Trump Çin virüsünün ya da Çin vebasının ülkesinin ekonomisini çökerttiğini söylerken, ABD Başkanlık seçimlerine günler kala Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın tamire verdiği bilgisayarından çıkan illegal seks görüntüleri bir yana Çinli “eski” casuslarla girdiği kirli ticari ilişkilerin email kayıtları gündeme bomba gibi düşmüyor.
Çünkü daha önce “haber Nazileri” olarak adlandırdığımız sosyal medya devleri tarafından bloklanıyorlar.
Sadece bu kadarla kalsa iyi.
ABD Başkan adayı Trump’ın rakibi Joe Biden’ın Ukrayna ve Çin ile ilgili yolsuz ticari ilişkilerini haber yapan “New York Post” gibi 200 yıllık bir gazetenin bırakın makalelerini paylaşanlar gazetenin kendisi bile Twitter, Facebook gibi sosyal medya devleri tarafından bloklanıyorlar.
Diğer yandan Amerikan kongresi bu Google, Twitter, Facebook gibi teknoloji devlerini ABD seçimlerine günler kala kongrede hesap vermeye çağırıyor.
Hem de her iki partinin ortak kararıyla.
Anlayacağınız arada kalan sadece HSBC gibi bankalar, Türkiye gibi ülkeler değil.
Tüm dünya bu büyük savaşın ortasında yönünü bulmaya çalışıyor, plandemi ile ülkelerin ekonomileri çökertiliyor, tedarik zincirleri koparılıyor, küçük orta boy işletmeler iflas ettiriliyor, dev şirketler ve zenginler daha da büyütülerek herşeyin sahibi yapılıyor, enflasyonla paralar yakılıyor, muhtemelen 2008 benzeri gıda fiyatlarının büyük artışı ile ülkelerde büyük iç karmaşalar organize edilecek.
Peki “Amerikan seçimlerinin sonucu ne olur” diye hala merak mı ediyorsunuz?
Cevabını almanız oldukça uzun sürebilir.