KÜRESEL FİŞLEME, BOYUN EĞDİRME VE YAPAY ZEKA EĞİTİMİ

Ömer Kayani

Şirketinizde yeni  bir sistem kurmak istiyorsunuz.

Ne yaparsınız?

Önce yeni sisteme ayak uyduramayacağınızı düşündüğünüz yaşlı nüfusu “emekli” edersiniz.

Sisteminize uyum sağlayamayacak ama yaşı emekliliğe müsait olmadığı için büyük bir bedel ödemeden şirketten tasfiye edemeyeceğiniz insanları ise belirler, daha yetkisiz/atıl bir konuma getirerek yeni sisteminizi bozmalarına engel olursunuz. 

Buna rağmen bulundukları konumdan bile sizin yeni sisteminize direnç göstermeye hatta çomak sokmaya devam edenler varsa artık yapacak bir şey yoktur.

Bedelini öder, kapının önüne koyarsınız.

Farkındaysanız Covid 19 meselesinde bir “maskeli balo” tiyatrosudur gidiyor. Maskenin koruyucu olup olmadığı meselesi artık papatya falına dönmüş durumda.

Gelin konuya bir başka açıdan bakalım ve çok uzun yıllar önce okuduğumuz bir olayı nakledelim.

Müslüman ülke temsilcilerinin katıldığı uluslararası bir konferansta dinleyicilerden, salona girişte kendilerine takdim edilen yaka kartlarını ceketlerinin sol yakalarına takmaları istenir. Dinleyicilerin büyük bir kısmı böyle yaparken bir kısmı da sağ yakalarına takarlar. Durumu gören konuşmacı konferansına başlamadan önce tekrar anons yaparak herkesten kartlarını sol yakalarına takmalarını ister.

Homurdananlar, saçma bulanlar olsa da kalanların büyük çoğunluğu yaka kartlarını sola geçirirler ama konuşmacı tatmin olmamıştır çünkü hala kartını sağ tarafa takanlar bulunmaktadır.

Son bir anonsla eğer herkes kartını sol tarafa takmazsa konferansın başlamayacağını söyler.

Bir kişi hariç artık herkes kartını sola takmıştır.

Konuşmacı artık doğrudan o tek kişiyi hedef alarak herkesin kurala uyarken onun niye uymadığını ve konferansın başlamasına engel olduğunu sorunca o kişi cevaben bunun çok saçma ve mantık dışı bir istek olduğunu ve “nedenini öğrenmedikçe de kartı sol tarafına takmayacağı” cevabını verir.

Konuşmacı bu kişiye toplantıya nereden katıldığını sorar ve Türk olduğunu öğrenince salona hitaben aklımızda kaldığı kadarıyla mealen şunları söyler.

“Sizden saçma bir talepte bulunduk ve büyük çoğunluğunuz sorgulamadan kabul ettiniz. Kabul etmeyenlere biraz baskı yapınca sonuçta onlarda otoriteye boyun eğdiler. Bu aslında sosyal bir deneydi ve İslam aleminin içinde bulunduğu durumu çok güzel özetledi. Türk katılımcıya çok teşekkür ediyorum sadece o direndi, sorguladı ve saçma isteğimize boyun eğmedi.”

Tüm insanlığın suratına zorla maske geçirildiği şu günlerde bu olayı hatırlamakta haksız mıyız?

Birileri gelmekte olan sisteme boyun eğmeyecek, direnç gösterecek, taş koyacak hatta eline silah alıp organize olabilecek yapıda olan insanları ileride hakkından gelinecekler listesine bu vesileyle kaydediyor olmasın?

Malumunuz “yapay zeka” ve “büyük veri” çağındayız. 

Google’da yaptığınız her arama ile düşünceleriniz, okuduklarınız arşivleniyor.

Facebook tüm tanıdıklarınız biliyor.

Whatsapp yaptığınız tüm kişisel ve ticari yazışmalarınızı not alıyor.

Amazon neler aldığınızı biliyor.

Microsoft bilgisayarınızda bastığınız her tuşu kaydedebiliyor.

Instagram kendinizi nasıl pazarlamak istediğiniz çözümlüyor.

Amerika Çin menşeli Tik Tok gibi firmaları veri hırsızlığı yaptığı gerekçesiyle ülkesinden atmaya ya da daha iyisi satın almaya çalışıyor. 5G dalgaları üzerinde hakimiyet için yerkürede büyük bir savaş yaşanıyor.

Eskiden kredi kartları ile alışkanlıklarınız anlaşılmaya çalışılırdı. Artık bir organımız haline gelmiş cep telefonu aracılığı ile uyku kalitenize kadar sağlık durumunuzu, duygu haritanızı çıkarıyor, sizi dinliyor, datalarınızı kaydediyor, isterse satıyorlar.

İşte böyle bir dünyada “Şeytanın Dünya Krallığını” kurmak isteyenlerin elindeki gücü anlayabiliyor musunuz?

Büyük veri (Big Data) kaydediyor, görmediğiniz ve henüz emekleme aşamasında olduğunu zannettiğiniz yapay zeka (AI) inceliyor ve kıymetlendiriyor.

Peki sonraki adım?

Bir devlet örneğinden gidelim.

Düşman ülke hakkında bilgi/istihbarat toplamak yetmez, o bilginin analiz edilmesi yani kıymetlendirilmesi lazımdır.

Ancak bilginin kıymetlendirilmesinden sonra  düşman/rakip ülkeye karşı en etkili olacağını sonucuna varılan hamle yapılır.

Günümüzde yukarıda bahsettiğimiz teknolojiler bazı ülkelerin elinde gibi gözükse bile bu teknolojilerin arkasında sınırları aşan daha doğrusu kendilerini sınırlar ile bağlamayan, bir vatana/ırka/dine aidiyet duymayan bir beyin bulunmaktadır.

Bu beyin elinde tuttuğu paralarla bir yandan yerleşik olarak bulunduğu ülkenin/ülkelerin dost-düşman tanımlamasına göre isteklerini yerine getiriyor gibi  gözükse bile diğer yandan kendisine ev sahipliği yapan ülkenin beynine  yerleşmiş asalak bir kurt gibi kendi ajandasını da uygulatıyor ve ev sahibini felç edip önce beynini ardından vücudunu tamamen ele geçireceği günün taşlarını yavaş yavaş yollara döşüyor.

Eskiden tüm işlerini gördürmek ve düzenlerini yürütmek için kullandığı ana araç petrol olan bu akıl için yeni emtia büyük veridir ve nihai amaçları olan dünya hakimiyeti için gerekli olan büyük akıla, yani haşa yapay tanrıya, her gün biraz daha geliştirdikleri ve kuantum gibi teknolojilerle destekledikleri yeniliklerle bir adım daha yaklaşmaktadırlar.  

Dünyanın kote edilmiş en büyük şirketlerinin, Alphabet (Google), Facebook, Apple, Amazon ve Microsoft gibi şirketler olması tesadüf değildir.

Dünyada geliştirilen birçok teknoloji ve buluşun ellerinde tuttukları para ve şirketler sayesinde çoğu zaman dönüp dolaşıp bir şekilde onların eline düştüğü hatta o dönem için işlerine gelmeyen teknolojilerin patentini çok yüksek meblağlarla satın alıp kendi planlarına uygun bir zamanlama ile ortaya çıkardıkları bilinmektedir.

Bu beynin düşman tanımlaması belli bir ülke, coğrafya ya da din değil tüm insanoğludur.

Bu şeytani aklın en büyük projesi olan yapay tanrının her şeyi gören, duyan, durdurabilen, başlatabilen, hissedebilen, öngörebilen, insana şah damarından bile yakın olabilen ve en nihayetinde cezalandırabilen işlevlerinin teknolojileri büyük bir hızla tüm dünyayı bir ahtapot gibi sarmaktadır.

Kullandığımız ve bayılarak içselleştirdiğimiz neredeyse her teknoloji çifte kullanımla aslında iki efendiye hizmet etmektedir.

Siz o ekranların içine bakarken “O”, ekranın derinliklerinden sizi gözlemlemekte ve herşeyinizi öğrenmektedir.

Tüm dünyada çeşitli vesilelerle sosyal denemeler yapılarak yapay zekanın gelecekte en büyük hasmı olacak insanın davranışlarının ona tanıtılmaya çalışıldığını düşünmekteyiz. 

İşte bu sosyal deneme/boyun eğdirme programlarından sadece biri olduğunu düşündüğümüz Covid 19 tedbirleri vesilesiyle insanlar üzerinde uygulanan baskının ve buna karşı insanlarda oluşan karşı tepkinin yapay zekanın eğitim merhalelerinden biri olduğu da düşünülebilir.

Bir başka deyişle yapay zeka;

Sürek avının başlayacağı av mevsimine girmeden önce avını tanımaya çalışmaktadır.

Yapay zeka konusu her açıldığında konunun bir süre sonra “insanlığın sonunu getirme” potansiyeline gelmesi sadece tesadüf müdür, insanların o noktaya birileri tarafından bilinçli olarak yönlendirilmeleri midir yoksa Yaradanın hamurumuza kattığı ilahi bir bilginin sonucu mudur?

Geçtiğimiz hafta İngiliz “The Guardian” gazetesinde yapay zeka tarafından yazılmış bir makalede,

“Size endişelenmeyin demek için buradayım. Yapay zekâ insanları yok etmeyecek. Bana inanın” demesi bile endişelenmek için ciddi bir sebeptir.