Ömer Kayani
Sütunumuzu takip edenler “ekonomileri yavaşlatma” peşinde olanların yıllardır izini sürerek belirli aralıklarla bu konuyu gündemimize aldığımızı hatırlayacaklardır.
Farkındaysanız dünya bitirmeye çalışırken Çin çılgın bir şekilde Kovid plandemisini yeniden başlatma derdine düştü.
Plandemiyi ilk bitiren Çin’in plandemiyi yeniden başlatma arzusunu, Şangay’ı adeta kuşatma altına almasını, kısıldıkları apartmanların pencerelerinden çığlıklar atarak özgürlük isteyenleri dronlar aracılığıyla “ruhunuzun özgürlük hasretini dizginleyin, pencerelerinizi şarkı söylemek için açmayın” diyerek uyarması, kıyamet sonrası filmlerine benzer manzaraların ülkeden yansıması (ya da bilerek yansıtılması) ilginç geliyor olmalı.
Gıda, hammadde, silah, enerji, emtia, kontrol savaşlarının, yeniden inşası başlayan dünyada blokların kendi sistemlerini dünyaya dayatma yolunda birer araç olduğunu farkedebiliyoruz.
Ama asıl savaş çocukluğumuzdan beri bize gerçekte ne olduğu hiç öğretilmeyen “para” ve onun kontrolünü sağlayacak yeni dünya sistemidir.
En son olarak Çin’in dijital Yuan’ını geçtiğimiz aylarda kış olimpiyatları sırasında görücüye çıkarıp tedavüle sokmasından sonra farkındaysanız her şey çorap söküğü gibi geldi.
Rusya ile yaptığı devasa doğalgaz anlaşmasına kış olimpiyatları sırasında yenisini ekleyen Çin’in Rusya’dan Ukrayna saldırısını kış olimpiyatlarının sonuna kadar erteleme ricası istihbarat aleminden dünya medyalarına sızdırılmıştı. Rusya o sıralarda bu haberlere “Batı propagandası bir saçmalık” yaftası vurmuş ama sonraki günlerde başlattığı Ukrayna işgali ile haberlerin gerçekliği ortaya çıkmıştı.
Ardından Rusya’ya karşı belki de dünya tarihinde görülmemiş bir ambargo ve blokaj uygulaması Batı alemi tarafından başlatılmıştı. Bu yeni durum ambargoyu başlatan Batı aleminin kullandığı sadece enerji maliyetlerini yükseltmekle kalmamış hem de dünyanın gıda ambarını Ukrayna’yı ablukaya alan Rusya yüzünden tüm gıdayı vurarak enflasyonu rekor seviyelere taşımıştı.
Biz bunları tartışırken alttan alta kaynayan altın, dolar, bitcoin ve merkez bankası dijital paraları (CBDC : Central Bank Digital Currency -) savaşları ise pek çok kişinin gözünden kaçmaktadır.
Tamamem güven esasına dayalı bankacılık sistemi dünyada son dönemde meydana gelen baskıcı gelişmeler yüzünden özgürlükçü Batı toplumlarının duyarlı vatandaşları arasında büyük soru işaretlerine yol açmış, tepkilere neden olmuştur.
Mesela Kanadalı kamyoncuların zorunlu aşı uygulamasını protesto amacıyla başlattıkları başkenti işgal protestosuna maddi destek olan sıradan Kanada vatandaşların hesapları bankalar tarafından dondurulurken yine dünyanın bir başka ucunda Ukrayna savaşı bahanesiyle bir çok Rus işadamının hesaplarına ve mal varlıklarına hiç bir kanuni gerekçe olmadan rahatlıkla bir gecede el konulabilmesi dünya halklarının kafasında şu soruyu oluşturmuştur.
“Yarın aynı şey, itiraz ettiğim herhangi bir şey yüzünden, benim de başıma gelir mi?”
Nitekim bu korku Kanada’da insanların hem tepki hem de korku ile paralarını çekmek için bankalara hücumuna neden olmuş ama konu dünya medyası tarafından örtbas edilmişti.
Zaten Çin’in uyguladığı Orwell tipi “sosyal kredi sistemi” özgürlüğüne duyarlı halklar tarafından endişe ile izlenirken aynı şeyin Batıda olmayacağını düşünenler yaşanan aşı zorunluluğu/kısıtlamaları ve banka hesaplarının gelişi güzel dondurulabilmesi olayları ile bu konuda iki blok arasında sadece söylem farkı olduğunu görmüşlerdir.
Dünya halkları, dayatılan yeni sistemlerde seçeneklerinin tıpkı eskiden;
Coca Cola yada Pepsi
Visa yada Mastercard
Mc Donalds yada Burger King
gibi aslında gerçek manada bir seçenek olmadığın farkına varmaktadırlar.
“Matrix 4” filminde öne çıkarılan “seçenek bir illüzyondur” söylemi internetin henüz tamamen kontrol edilemeyen görece demokratik ortamında hızla mana kazanmaktadır.
Geçtiğimiz ay Elon Musk’ın Twitter’i “demokratikleştirmek için” ele geçirme çabası da “dünyanın en zengin kişisi” ünvanını korumayı amaçlayan, piyasalarda yaptığı büyük finansal manipülasyonlara/algı operasyonlarına “algoritmaların efendisi” ünvanını da ekleyerek bir üst “dokunulamazlar seviyesine” çıkma arzusudur.
Devletler ve bankaların umarsız ve güven zedeleyici dondurma/durdurma/el koyma hadiseleri sadece sıradan insanları değil dünya genelinde orta ve büyük ölçekte iş adamlarının da dünya görüşlerini yeniden sorgulamasına neden olmakta, paralarına ve yatırımlarına el koyulabilir kaygısı sınır ötesi yatırımları sınırlayabilecekmiş gibi gözükmektedir.
Küreselleşmenin sonu mu dediniz?
Önce Pandemi ve ardından Ukrayna işgali ile bile isteye oluşturulan küresel enflasyonla dünya halklarının cepleri boşaltılmakta, paralarının büyük kısmını hayatta kalabilmek için gıdaya harcamak zorunda bırakılmaktadırlar.
İnsanlar hiç bir şeyleri olmadan mutlu mu olacaklar?
Küçük ve orta boy işletmeler her gün kepenk kapatmak zorunda kalırken, çiftçiler topraklarını hayvanlarını, traktörlerini ödeyemedikleri krediler yüzünden büyük bankalara kaptırırken, Amazon, Walmart benzeri şirketler her geçen gün büyüyerek dünya üzerinde daha da yayılmakta, ödeme sistemlerini dijital, yüz tanıma, çipli benzeri sistemlere döndürerek aradan insanı çıkartmakta, mal ve eşyanın dağıtımını yavaş yavaş tek elde toplamaktadırlar.
Amerika’nın tek kutuplu dünya hakimiyetinin çöktüğü ve yerine yenisinin inşa edilmeye çalışıldığı bu dönüm noktasında Amerika’nın dünya rezerv para birimi dolarını bir silah gibi kullanması Rusya’nın son hamlesi ile kelimenin tam anlamıyla geri tepmiştir.
Güvene dayalı Batı finans ve bankacılık sisteminin iyice erezyona uğradığı bir sırada sahneye çıkan Rusya elinde tuttuğu “enerji ve gıda” gibi çok önemli iki silahının ödemelerini kendi para birimi ile altına endekslemiştir.
Bir başka deyişle Rusya parasını Amerika’nın dünya rezerv parası dolar gibi artık kredisi tükenen bir güvene değil, gerçek bir karşılığı olan emtia, enerji ve altına endeklemiş/çıpalamıştır.
İnsanın en önemli iki ihtiyacını, yani (sıcak) barınma ve üretim için enerji ve hayatta kalmak için gıda ihtiyaçlarını kelimenin tam anlamıyla eline almıştır.
Hayatta kalabilmek için cep telefonu “Apple” değil “elma” yemenin gerekliliği iflas eden, Lübnan, Sri Lanka ve sırada bekleyen diğer ülkelerce son günlerde açıkça görülmekte ve Asya ülkeleri Rusya’nın Ukrayna işgalini adeta görmezden gelmektedir.
Çin gelmekte olanı önceden bildiği için son bir kaç yıldır büyük emtia stokları yaparken son 6 ayda da vatandaşlarını gıda stoklalamaları konusunda uyarmıştı.
Yetmemiş, son 2 senede başlattığı planlı kapanmalar ile Batı ve dünya ekonomilerini de ciddi manada vurmuş, yine ilk kendisi açılarak üretimde dünyanın önüne geçmiş, Batı ve dünya yeniden açılmaya çalışırken son günlerde yeniden kapanma oyunları oynamaya başlamış, uygulanan ambargolar sonrası satışında zorlanabileceği Rusya’nın gıda ürünlerini kendi ülkesine yönlendirmiştir.
Hatırlayacaksınız, 2020 yılının son günlerinde Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab kendisine yöneltilen “Korona krizinin neoliberalizmin sonunu getirebileceğini söylerken ne demek istediniz” sorusuna:
“Ben yıllardır sorumlu kapitalizmi savunuyorum. Şu anda iki dev sorunla karşı karşıyayız. Birincisi zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi, ikincisi iklim krizi. Şimdi bunlara bir de COVID-19 pandemisi eklendi. COVID-19 krizinden en fazla zarar gören iki ülkenin, yani ABD ile İngiltere’nin, neoliberalizmin en etkili olduğu ülkeler olduğu da bir gerçek. Pandemi krizi neoliberalizmin miadının dolduğunu göstermiştir.”
2020 yılı sonunda yazdığımız “IMF’nin günü” başlıklı yazımızda şu konuya da dikkat çekmiştik.
“2007-2008 finansal krizinin değişim için kaçırılan bir fırsat olduğunu vurgulayan Papa Francis, bunun yerine bu krizin güçlülere daha fazla özgürlük getirdiğini, zayıf olanların ise “paranın imparatorluğunun yıkıcı etkileriyle” karşı karşıya kaldığını, doğal kaynaklara daha adil bir şekilde erişmek ve en güçsüzlere yardım etmek için refahın yeniden dağıtılması için daha önce yaptığı çağrıları yineledi. Şimdi desek ki Katoliklerin dini lideri “Papa Francis” ile küreselcilerin kuramcısı “Klaus Schwab” ın söylemleri arasındaki 3 farkı bulun, muhtemelen bulamayacaksınız.”
Yine aynı dönemde IMF Başkanı Georgieva 15 Ekim 2020 toplantısında konuşmasına “bugün yeni bir Bretton Woods anındayız” diyerek başlıyordu, aynı yazımızdan hatırlayalım.
“Malumunuz II. Dünya Savaşının yıkımı sonrası Amerikan Dolarının dünya rezerv para olarak egemenliğini başlatan anlaşma idi Bretten Wood. IMF Başkanı sözde Kovid 19 salgınının neden olduğu ekonomik yıkım sonrası “bugün yeni bir Bretton Woods anındayız” diyerek yeni bir ekonomik sistemin işaret fişeğini ateşliyor. Peki Georgieva’nın “Keynes vurgusu” nedir derseniz boşverin insanlığın kardeşliği hikayelerini filan. Bretten Wood toplantısında ekonomist John Keynes bir çeşit küresel dünya rezerv para birimi teklif etmiş ama Amerikalılar buna itiraz ederek altına çıpalanmış (karşılık ayrılmış) Amerikan Dolarını dünya rezerv para birimi olarak kabul ettirmişlerdi. Vietnam savaşının getirdiği büyük harcama furyasına kadar altın çıpalaması devam etmiş, sonra Başkan Nixon tarafından altın karşılığı kaldırılarak Doların karşılığı Amerikan Devletinin insafına kalmıştır.” Anlayacağınız vakti zamanında Doların üzerine “tanrıya güveniyoruz” diye boşa yazmamışlar. Hani halkımızın umutsuz vakalarda yanlış bir şekilde kullandığı “işimiz Allah’a kaldı” tabiri gibi.”
İşte Amerika, son yıllarda uyguladığı dolar ambargoları/tehditleri, SWIFT kapatmaları ile o güveni bitirdi.
WEF, IMF ve Papanın bahsettiği yeni “Bretton Woods anını” ve “neoliberalizmin sonunu” getirmekte bir zamanların tanrısız komünist SSCB’sinin şimdi yeniden Nazilerle savaştığını iddia eden ve her fırsatta Hristiyanlığını vurgulayan bakiyesi Rusya devlet Başkanı ve WEF’in eski genç küresel lideri Putin’e kaldı.
Herkes mutlu mudur bilemeyiz ama dünya çok ilginç bir yer, değil mi?