PLANDEMİYİ 7 YIL ÖNCESİNDEN ANLATAN DİZİ: ÜTOPYA

Ömer Kayani

Size Kovid 19 plandemisi sırasında ve sonrasında yaşanacakların 2013 yılında gösterime giren İngiliz yapımı “Ütopya” dizisinde tüm detaylarıyla anlatıldığını söylesek ne dersiniz?

Ardından aynı diziyi Amerikalılar, muhtemelen daha pandemi başlamadan çekmeye başlayıp, 25 Eylül 2020’de yayınlamaya başlamışlar desek.

Bizim farketmemiz ise maalesef pandemi sonrasına nasipmiş.   

Oturduk, hem İngilizlerin 2013 yapımı (2 sezon), hem de Amerikalıların 2020 yapımı (1 sezon) “Ütopya” dizilerini izledik ve korkunç bir gerçekle karşılaştık.

Plandemi boyunca ve sonrasında yaşayacağımız birçok şey dizide bazen açıktan bazen aralara çok ustaca serpiştirilmiş gizli mesajlarla bir şekilde karşımızda duruyordu.

Konu çok uzun olduğu için bu yazımızda ilk versiyonu, yani 2013 yılı İngiliz yapımı Ütopya dizisini inceleyeceğiz.

Paranoyak şizofren bir kişi olan Mark Dane iki yılını geçirdiği akıl hastanesinde ismini “Ütopya deneyleri” olarak koyduğu grafik bir roman çizer ve ardından intihar eder. 1985 yılında çizilen romanda o tarihlerde henüz bilinmeyen ve 1989 yılında ilk defa tesbit edilen “Diels sendromu” hastalığı gibi şifreli mesajların gizlendiğinin ortaya çıkmasıyla roman kült olur. Diğer şifreleri çözmek ve romanı tartışmak için kitabın hayranları tarafından bir internet forum sitesi kurulur. Bu forumda bir üyenin kitabın ikinci bölümünü bulduğunu söylemesi ile forumun müdavimi olan 5 kişi buluşmaya karar verirler. O andan itibaren kitabı ele geçirmeye çalışan “Network” (şebeke) isimli bir örgütün hedefi olurlar. Bir yandan hayatta kalmaya çalışırlarken diğer taraftan romanda geçen diğer şifreleri çözmeye çalışmaktadırlar.

Dizi, haberleri sunan İngiliz spikerin şu sözleriyle başlıyor:

“Hükümet, çığ gibi artan gıda fiyatlarını azaltma konusunda acil önlemler alması için giderek artan bir baskı altında. En son “Gıda Fiyatları Endeksinin” gösterdiği üzere uluslararası pazarlarda gıda fiyatları son 6 ay içinde iki katına çıktı ve bu durum market raflarında roket gibi artan fiyatlarda gözükmektedir.”

Adeta pandemi sonrası yaşadığımız şu günleri 9 sene önce dizide anlatmışlar, değil mi?

Ama durun daha yeni başladık.

Sahne değişir, şimdi “Corvadt” ilaç firması CEO’sunun odasındayız. (Odanın duvarlarınında görünen cehennem benzeri kabartmalar çok ilginçtir) Ortada bir “Rus gribi” söylentisi dolaşmaktadır ve ilaç firmasının başkanları İngiliz sağlık bakanlığının üst düzey yetkililerine “Rus gribi aşısı” satmaya çalışmaktadırlar.

Tesadüfe bakın ki, Ukrayna’ya saldırarak gıda krizini tetiklediği söylenen Rusya’nın adını taşımaktadır bu grip.

Firma CEO’su sağlık bakanlığı yetkilisini ikna etmeye çalışmaktadır:

“Ve sonra hastadan ardışık polimorfik loküsü çıkartırız. PCR kullanarak güçlendirilmiş test sürecine sokarız.”

Yani dizide bir nevi “PCR kullanarak hastalığı ortaya çıkarabiliriz” diyorlar.

İngiliz sağlık bakanlığı yetkilisi ise hiç kolay bir lokma değildir.

“Ama hâlâ elimizde hiç bir zaman salgına dönüşmeyen domuz gribi için hiç açılmamış 20 milyon Tamiflu iğnemiz var. “Rus gribi” zaten senelerdir olan bir şey. Bu grip ölümcül hale dönmez, zaten DSÖ’de aynı fikirde. Gıda fiyatları uçuyor. Sidney sokaklarında isyanlar var. Kimsenin gribi filan umursadığı yok” diyerek aşı almayacakları kararını ilaç firması yetkililerine bildiriyor.

Bunun üzerine Corvadt firması yetkilileri harekete geçerek bazı sağlık bakanlığı bürokratlarına şantaj ve hile yoluyla aşının alım anlaşmasını imzalatıyorlar.

Burada güncel bir haber verelim.

BioNTech’in kurucu ortaklarından Uğur Şahin, İngiltere merkezli Financial Times gazetesine “Omicron’un aşıların koruyamadığı bir alt varyantının ortaya çıkabileceği konusunda uyardı. Sağlık otoritelerine de seslenen Şahin, “Ek klinik denemelere gerek kalmadan aşı adaptasyonunu en yeni verilere göre yapma imkanına sahip olmak faydalı olacaktır” dedi. Şahin, klinik araştırmaların bugüne kadar corona virüsü ve Omicron için yapılan çalışmalardan farklı olmayacağını çünkü sadece “spike proteinin birkaç amino asidini değiştireceklerini” sözlerine ekledi. (19 Haziran 2022)

Bunu aklımızda tutalım.

Dizinin ikinci bölümünde kahramanlarımızın peşine düşen “Network” (bundan sonra Şebeke diyelim) örgütünün kim olduğunu öğreniyoruz.

“1970’lerde Sovyetlerin bir biyolojik savaş programı hazırlayıp Şarbon, Ebola ve Çiçek hastalığını silahlaştırmasıyla Batı paniğe kapılıp “Şebeke” örgütünü kurdu. Hiçbir ülke ile doğrudan bağlantısı olmayan bütünüyle reddedilebilir, demokratik hükümetlerin yapamadığını yapabilecek, çılgın ve kontrolsüz bir grup.”

Burada aklınıza NATO’nun gizli terör örgütü “Gladyo”, Bill Gates’in yeni gözde salgını “maymun çiçeği”,  Rusya saldırısıyla gündeme gelince Ukrayna’da varlığı kabul edilen Amerika’nın gizli biyolojik savaş laboratuvarları filan aklınıza geldiyse kimse sizi suçlamayacaktır.

Konumuza dönersek, “Şebeke” denilen bu gizli yapı iki kişi tarafından kurulmuştur. Biri “Philip Carvel” isimli dahi bir genetikçi, diğeri ise “Bay Tavşan” olarak anılan ama kimliğini hemen kimsenin bilmediği bir kişidir. Soğuk savaş bitince bazı hükümetler bu projeden geri çekilirler ama ikili yollarına devam ederler. Ta ki genetikçi dahi Philip Carvel artık yaptıklarından korkup geri çekilmeye karar verene kadar. Bu durumu kabullenemeyen Bay Tavşan, Carvel’in kızını elinden alıp işkenceyle onu hizada tutmaya çalışır. Bir yolunu bulan baba kız kaçarlar ama onlara kaçışlarında yardım eden kişi babayı akıl hastanesine yatırmak zorunda kalır çünkü akli dengesi artık çok yerinde değildir. Küçük kızı ise korumaya alır. İşte baba bu akıl hastanesinde “Ütopya deneyleri” isimli grafik romanını çizer ve roman bir şekilde dış dünyaya sızıp kahramanlarımızın eline geçince kovalamaca başlar.

Şimdi insan ister istemez düşünüyor.

Gerçek hayatta bu “Şebeke” denen yapı var olsaydı, soğuk savaş bitiminde acaba “Dünya Ekonomik Forumu” (WEF) kontrolüne girmiş olabilir miydi?

Hani şu “pandemiyi fırsata dönüştürmek” isteyen “büyük sıfırlama için pandemi bulunmaz fırsat” diyen şebekeden bahsediyoruz.

Bir başka ilginçlik ise “Bay Tavşan” ın bilinen tek bir özelliği olmasıdır ki o da vücuduna Çince kazınmış “tavşan” dövmesidir. Bu kazımanın önemsiz hikayesini bir taraf bırakırsak verilen mesaj açıktır.

Bu işin baş rolünde gizli bir şekilde Çinliler de vardır.

Görüyor musunuz, soğuk savaşın Nato – Varşova paktı bloklarının virüsler üzerinden savaşına bir anda Çin Halk Cumhuriyeti de dahil edilip iş nasıl “global” bir plana dönüşüverdi?

Tıpkı Çin’den başlatılan “kovid 19” pandemisi gibi, değil mi?

Neyse, diziye dönersek, İngiltere’de Corvadt firması ile imzalanan aşı anlaşması ortaya çıkmış ve kamuoyu milyonlarca sterlin verilerek alınan “Rus gribi aşısının” gerekliliğini sorgulamaya başlamıştır. İşte bu noktada halkın pandemiye inandırılması ihtiyacı doğar.

Haliyle ihtiyaç hemen karşılanır ve bir İngiliz adasında ölümcül “Rus gribi” varyantı çıkar. İnsanlar ölmeye başlarlar ve ada askerlerce ablukaya alınarak adaya yetkili personel hariç giriş çıkışlar yasaklanır.

Tıpkı Çin’de kovid 19 virüsü ortaya çıktığında sokak ortasında sözde düşüp ölenlerin sedyelerle taşınması gibi adada insanlar ölmektedir ama hastalıktan değil. Ada halkı zehirlenerek öldürülmüş ama ölüm nedenleri kayıtlara “Rus gribi” olarak geçmektedir. Hani kovid 19’dan öldü denilenlere otopsi yapılmadan sonuç yazılması gibi de diyebilirsiniz. Belki ada halkına hastalığa karşı günde 8×2 haplar da verilmiştir kolayca öldürebilmek için ama o konu detaylı işlenmemiş.

JANUS PLANI

Uzun kovalamacalardan sonra kahramanlarımız şebekenin, genetik bilimci Carvel’e yaptırdığı ve  “Janus” adını verdikleri planın detaylarına ulaşmaya başlarlar.

İnsan genomuna saldıran bir virüsün tasarımı.

Yeri gelmişken, “Janus” Roma mitolojisinde biri ileriye, diğeri geriye doğru bakan iki yüzü olan bir figürdür. Hem geçmişi, hem de geleceği görebilmesi dolayısıyla başlangıçların ve geçiş dönemlerinin tanrısı olarak anılır.

Anlayacağınız tam da kendilerini dünyanın geleceğini planlamakta yükümlü varsayıp (haşa) tanrıcılık oynamak isteyen birilerine göre bir isim seçimi.

Burada “Rus gribi” gerçeğini gizlice araştıran sağlık bakanlığı çalışanına bir başka bilim adamının geçmişte Çin’de çıkan SARS hastalığı konusunda dizide söylediklerini paylaşalım.

——————————————————————————————————

SARS ortaya çıktığında ben Hong Kong‘da çalışıyordum. Özeldim, 6 rakamlı maaş alıyordum. (virüsü) Gizli tuttular ama ben içeri girdim, baktım ve anladım ki öyle bir şey yok.

-Ne yani? SARS aslında yok muydu?

“Hayır. Olan biten her şey birbirinden bağımsız solunumla ilgili bir dizi enfeksiyondu. Bir neden ya da bağlantı olmadığını anlamam 1 saatimi aldı. Raporumu yazdım ve bir hafta içinde gözden düşmüştüm. Araştırmam yok edildi. Kovuldum.

– Ama insanlar öldü. SARS Kasım 2002’de başladı.

7 ay içinde bitti. 2003 yazı geldiğinde ortada yoktu bile.”

-“Salgın” 8422 kişiyi etkiledi ve 916 kişi öldü.

Her yıl kaç kişi solunum enfeksiyonundan rastgele ölüyor biliyor musun? SARS hiç var olmadı. Çalıştığım şirket Corvadt’a bağlıydı.”

——————————————————————————————————-

Bir “yanlış anlama olmasın” diye tekrar uyaralım. Konunun aşırı benzerliği yüzünden “Kovid 19” ile karıştırmayın, burada 2002 yılında yine Çin’de ortaya çıkan “SARS” hastalığındanbahsediliyor.

Konumuza dönersek, bilim adamının yaptığı test sonucu adada sözde “Rus gribinden” ölenlerin kimyasal zehirlenmeden, tam adıyla “Kromik Potasyum Sülfat” zehirlenmesinden öldüğü ortaya çıkıyor.

Nedendir bilinmez ama insanın aklına kovid 19 pandemisinin ilk yılında insanlara  avuç dolusu kullandırılan o haplar geliyor. Etken maddeleri “sülfatlı” bir şey miydi?

Neyse komplolara girmeden toparlayalım. Kahramanlarımız çizgi romanda gördükleri “Janus” üzerinden olayı çözmeye çalışmaktadırlar. Janus’un göğsündeki logonun bünyesinde Nestle, Kraft gibi cipsler, gazlı içecekler hatta hayvan yemi üreten büyük besin şirketlerini bulunduran “Pergus” adlı holdinge ait olduğunu farkederler ve beyin fırtınası yapmaya başlarlar.

“Ya deli dana hastalığında olduğu gibi yiyeceklerin içine grip virüsü yerleştiriliyorsa?”

“Adada yaşanan ölümler ve ablukadan sonra insanlar korktu. Bunun gibi bir kırılma daha olursa silahlanıp isyan etmeleri yakındır. Boşver testleri diyeceklerdir.”

Ve biri asıl soruyu sorar:

“Ya Corvadt sadece belli bir kesime etki edecek türden bir aşı yaptıysa.”

Gerisini yerimiz kalmadığı için çok kısaca anlatacağız.

Kahramanlarımız gidip Pergus firmasının CEO’sunu konuştururlar ve paketli gıdalar yoluyla tüm tüketicilere bir çeşit mısır modifikasyonu olan amino asitin GCN1 proteini ile verildiğini öğrenirler.

BioNTech’in kurucu ortaklarından Uğur Şahin’in yukarıda ne dediğini aktarmıştık?

“Ek klinik denemelere gerek kalmadan aşı adaptasyonunu en yeni verilere göre yapma imkanına sahip olmak faydalı olacaktır.”

 “Spike proteinin birkaç amino asidini değiştireceğiz”

Yine diziye dönersek, ortaya çıkan “ iyi ama bunca derdi yiyecekteki amino asidi elde etmek ve onun hiçbir işe yaramaması için mi çektiniz” sorusunun cevabı ise kahramanlarımızın daha sonra yakaladıkları aşının üreticisi Corvadt’ın CEO’sundan gelir. Kısaltarak alalım.

“Gezegende 7 milyarı geçtik. Ben doğduğumda 2 milyardan biraz fazlaydık. Yiyecek fiyatları artıyor, petrolse bitiyor. Kaynaklarımız 20 yıl içinde bittiğinde insanların ellerinde kalanları (kardeşçe) paylaşacağını mı  düşünüyorsunuz? Bizim cevabımız soykırım yapmak değil, Janus.

Janus, protein ve amino asitten oluşur. Birbirilerinden bağımsızlarken zararsızlar. Ama bir denekte bir araya getirdiğinde kromozom bölünmesini engelleyici bir tetik vazifesi görürler. Hücre artık kendini yenileyemez hale gelir ve en nihayetinde kullanılmaz olur. Bu değişim kalıcı ve genetiktir. Burada hedeflenen hücreler doğurganlık hücreleridir.

Janus’un amacı bütün insan ırkını kısırlaştırmaktır.”

Beğendiniz mi senaryoyu?

Ama o kadar kötü düşünmeyin, adamlar insan ırkını tamamen yok etmeyi düşünmüyorlar.

Hazır gıdalarla bize amino asitleri veren Corvadt firmasının CEO’su mazeret beyan etmeye devam ediyor.

“Janus, nüfusun %90-%95’ini etkileyip sadece 20’de birini doğurgan bırakıyor. 100 yıla kalmaz nüfusun 500 milyona düşeceğini tahmin ediyoruz. (…) gezegenimiz boşmuş hissi oluşacak. Bizi katliam yapmakla suçladınız. Hiçbir şey yapmamak bir katliam. (…) Dünyadaki tarım alanlarının 1/3’ü toprak bozulmasından dolayı kullanılmaz durumda ve beslememiz gereken boğaz sayısı artıyor.

Sevgili “gezegen dostu” CEO’muzun idolüne de dikkatinizi çekelim.

“Gezegende çevre üzerinde en büyük pozitif etkiyi kim yarattı biliyor musun? Cengiz Han. Çünkü 40 milyon insanı katletti. Toprağı ekecek kimse yoktu. Ormanlar yine büyüdü. Karbon atmosferden dışarı atıldı. Ve bu “canavar” olmasaydı, 1 milyar insan daha bu ölü gezegende yer bulmak için birbirini itiyor olurdu. Janus, kimseyi katletmedi. Bunda şiddet yok.”

Tevekkeli bir doktor dostumuz, “aşılarla ülkelerin nüfusuna verilen zararı Moğollar bile vermemişti” diye boşa dememiş.

Bu satırları okuduktan sonra “dünyada katliamlar niye bir türlü durdurulamıyor”  demezsiniz herhalde.

Sadede gelirsek, konuyu anlamışsınızdır.

Her gün aldığınız paketli hazır gıdalarla, genetiği değiştirilmiş ürünlerle size verilen amino asitler/proteinler gün gelip “Kovid 19” aşıları, affedersiniz kafamız güncele gitti,  “Rus gribi aşıları” ile birleşince tetik görevi görüp sizi kısır bırakıyorlarmış.

CEO’muz o kadar makul ve mantıklı anlatmaktadır ki katliamı durdurmaya çalışan kahramanlarımızın bile aklı karışır.

Yine de kahramanlarımız aşıların saklandığı depoyu basıp halkın aşılanması başlamadan bir gün önce hepsini imha ettiler de dünya kısırlaşmaktan kurtuldu.

Tabii dünya bu kadar kolay bir yer değildir.

Dizide bile aşıları vakitlice onayladığı için kahraman haline gelen “Sağlık Bakanı” daha sonra şebeke tarafından öldürüldü.

Biz size dizinin sadece 1. sezonunu özetledik. Bunun bir de gerçek dünya ve isimlerle biraz fazlaca örtüşen ve Şebekenin Roma’da nasıl kurulduğunu geriye dönüşler yaparak anlatan 2. sezonu da var.

“Şebeke” başımıza bir işler getirmezse belki gelecek ay onu konu ederiz.

Çünkü şebeke çok güçlü. Masonlar gibi her yerde adamları var, hükümetler, istihbarat servisleri, bürokrasi hep onların kontrolünde. Dünyanın her yerinde “iyi adamlar” onlara yardım ediyorlarmış.

Karınca ezer gibi kolayca adam öldürüyorlar.

Ayrıca şebekenin “Bay Tavşan” lakaplı kurucusu aynı zamanda İngiliz İç İstihbaratı MI5’da çalışan yüksek rütbeli bir kadın çıktı. Dizinin 2. sezonunda vücudu Çince dövmeli Bayan Tavşan ölünce yerini kim aldı dersiniz?

Şebeke ile mücadele ederken tek gözünü kaybeden kahramanlarımızdan birisi şebekenin kısırlaştırma planının dünyanın “âlî menfaatlerine” uygun olduğuna karar verip yön değiştirdi ve tek gözüyle yeni “Bay Tavşan” olmayı kabul ederek vücuduna Çince dövmesini kazıyıp Şebekenin başına geçti.

Tek gözlü kalınca “kalp gözü mü açıldı” desek?

Bitirmeden bir noktaya daha dikkatinizi çekelim.

Dizi boyunca belli aralıklarla TV haberleri karşımıza çıkmaktadır ve bu haberlerin neredeyse tamamı bugün yaşadığımız şeyleri anlatmaktadır.

Petrol krizi, buğday krizi, Kazakistan’ın Çin ve Amerika’ya tarım için kiraladığı toprakları yeniden devletleştirmesi (geçen ay Türkiye 10 ülkede tarım için toprak kiralayacağını duyurmuştu), fakir ülkelere aşı almaları için yardım kampanyası düzenlenmesi, Amerikan savaş gemilerinin Sarı denizde Çin ile tartışmalı bölgelere girmesi, nükleer savaş tehlikesi, Çin’de buğday kıtlığının yol açtığı gelişmeler, insanın bıraktığı karbon izi.

Anlayacağınız pandemi ve sonrası her şeyin bu dizide fazlası var, eksiği yok. 

Hele bir de doğurgan kalacak %5’lik kesimle ilgili o kadar ilginç ırksal bir tartışma var ki bu konuyu gelecek aya bırakıp diziden bir iki replikle yazımızı noktalayalım.

——————————————————————————————————-

Eğer çevreyi bu kadar düşünüyorsanız bu çocuğu neden doğurdunuz? Hiçbir şey karbonu birinci dünya ülkesi insanı kadar kullanamaz. Bu çocuk yaşamı boyunca 515 ton karbon üretecek. Bu 40 kamyon eder. Ona sahip olmak neredeyse Paris’e 6500 uçuşa eş değer bir şey. Yılda 90 kere uçabilirsiniz, gidiş ve dönüş. Neredeyse hayatınızın her haftasında. Yine de onun doğumunun gezegene verdiği etkinin aynısı olmaz. Böcek ilaçları, deterjanlar, yüksek miktarda plastikler, onu sıcak tutmak için kullanılan nükleer yakıtlar. Onun doğumu bencilce bir davranıştı. Acımasızcaydı. Diğerlerinin acı çekmesine neden oldunuz. Aslında ne olduğunu önemsiyor olsanız onun boğazını şuracıkta kesersiniz.

——————————————————————————————————–

“Eğer bunu (insanları kısırlaştırmayı) başarırlarsa toplumsal ve ekonomik olarak kıyameti yaşarız. (Sisteme) Para ödeyecek bir tek genç insan kalmadığında yaşlanmanın nasıl bir şey olacağını düşünüyorsun? Emeklilik planı, sağlık hizmeti,beleş otobüs pasoları olacağını mı sanıyorsun? Gelecekte yaşlıysan, paran olmadıkça ölüsün.”

———————————————————————————————————-

O kadar fazla yaşam kaybı asla kabul edilemez. Ama birazını kaybetmek kabul edilebilir. Uzak yerlerde köyler ve kasabalar var. Adalar, tek yolla ulaşılan çöller. Daha büyük nüfusun olduğu yerlere yayılma riski olmadan virüsün salınabileceği ve kontrol edilebileceği yerler var.(pandemi) Hata idi. İnsanların aşı olması için salgın bir hastalığa ihtiyacınız yok. Sadece salgın hastalık korkusuna ihtiyacınız var.

———————————————————————————————————-