Ömer Kayani
Dünya politikalarını anlamak için İngiliz derin siyasetini anlamak gerektiğini söylememize gerek yoktur herhalde. Geçtiğimiz ayın ön önemli manşet konusu muhtemelen İngiltere’de açıklanan ekonomik paketin ardından çıkan anlaşmazlıklar, batıp çıkan İngiliz emeklilik fonları, görevden alınan ve istifa eden Bakanlar ve son olarak İngiltereBaşbakanı Liz Truss’ın istifası idi. .
Sütunumuzu takip edenler 7 yıllık ekonomik/siyasi bazı döngüleri son 6 senedir dilimiz döndüğünce ve kendi idrakımız nisbetinde aktarmaya çalıştığımızı hatırlayacaklardır.
İngiltere’de olanlar üzerinden dünyayı analiz edebilmek ve olaylar zincirinin halkalarını doğru sıralamaya koyabilmek adına eski yazılarımıza başvuracağız.
2016 yılının Nisan ayında İngiltere’nin durumunu şöyle özetlemiştik:
“Küresel sermayenin beyni ve komuta merkezi olan Londra’da yerleşik “The City” olarak anılan bölge son dönemde büyük tartışmaların konusu. Dünyada güç dengelerinin Batıdan Doğuya kaydığı bu dönemde “The City” bölgesinde yerleşik küresel sermayenin daha ne kadar burada Kraliçe ile ortaklığına devam edeceği meçhul durumda. Aslında günümüzde yaşanan en büyük savaş dünyada serseri bir mayın gibi dolaşan, savaşlar çıkaran, devletler yıkan ya da meydana çıkaran bu paranın ne olacağı. Kimi kontrol etme, kimi kendine çekme, kimi yok etme peşinde. Bu bağlamda Çin’in kendi para birimi Yuan’ı orta ve uzun vadede ABD Doları yerine geçirmeye çalıştığını herkes görmektedir. Bunu sağlamak amacıyla Çin’in hangi enstrümanları kullanacağı konusunda ise spekülasyonlar çoktur. Bu spekülasyonlardan biri de küresel sermayenin yeni merkezinin Çin ile anlaşarak o bölgeye geçeceği şeklindedir. Yine İngiltere’nin Avrupa Birliğinden çıkma yada birlikte kalma tartışmalarının aslında bu bağlamda değerlendirilmesi gerekmektedir.”
Yine 2016 yılının Haziran ayında “İngiltere’de neler oluyor” başlıklı bir yazı yazarak bu ülkenin merkezinde olduğu fırtınayı yazmıştık.
“İngiltere Muhafazakâr Partisi’nin ‘AB’den çıkalım, egemenliğimizi AB’ye teslim etmeyelim, dış politikamıza AB karar veremez‘ vs. şeklinde bitmek bilmeyen bir söylemleri vardır. Bu bir ülkenin hakkı olmakla birlikte hem birliğe katılıp hem de bitmek tükenmek bilmez bir mızmızlanma durumu da tuhaftır. İngiliz film ve dizilerini seyrederken öğrendiğimiz bir şey varsa o da İngilizlerin statükoyu korumak için gerekirse düşmana bile bilgi sızdırıp rahatlıkla işbirliği yapabilecekleridir.”
2008 finansal krizinin ardından İngilizlerin “AB ile Brexit” ve geleneksel partnerleri Arap Körfezi Emirliklerinde kılıç kalkan oyunlarına şahit olduk.
Bununla birlikte bize göre şüphesiz en ilginç olanı Çin devlet başkanı Şi’nin 20 Ekim 2015 tarihinde yani Brexit’ten 1 sene önce yaptığı İngiltere ziyareti idi.
Şöyle yazmıştık:
“Ama Çin‘de kara para, karanlık finans ve global sermayenin merkezi İngiltere‘ye istediğini vermemiş ya da ortaklık teklifini kabul etmemiş olacak ki ziyaretten yaklaşık 7 ay sonra İngiltere kraliçesi II. Elizabeth Çinlilerin (Devlet başkanı Şi’nin koruma görevlilerinin) Londra ziyaretleri sırasında çok kaba davrandıklarını kameralar karşısında (sözde farkında olmadan) İngiliz polis müdürü ile tartışıyordu.”
Kraliçe’nin olayı 7 ay sonra hatırlaması/hatırlatması size de ilginç gelmiş olmalı ama malumunuz İngilizler sembollere verdikleri önem ve derin hafızaları ile tanınan bir ülkedir.
Uzatmayalım, o yazımızda ne AB’nin, ne Çin’in ne de ABD’nin kapris çekmeyle uğraşmadığını ve hatta ABD başkanı Obama’nın İngiltere’ye kibarca “aklınızı başınıza devşirin, oturun oturduğunuz yerde” demesi üzerine AB’den çıkma tehditleri savuran dönemin İngiltere Başbakan Cameron’un ertesi gün AB’de kalmayı savunacağını ve “İngiltere’nin birlikten çıkması durumunda 3. Dünya savaşı çıkacağından” bahsetmesini özellikle vurgulamıştık.
Başbakan Cameron’un “müthiş öngörüsü” mü diyelim, 24 Aralık 2020’de AB ile anlaşmaya varılarak İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci resmen tamamlandı ve bu olaydan yaklaşık 14 ay sonra Rus ordusu Ukrayna’ya saldırarak adeta “3. Dünya Savaşı” sürecini başlattı.
2016 Brexit oylamasına giden süreçte karşılıklı subliminal mesajlar da havalarda uçuşmuştu.
James Bond Skyfall (2012) filminde İngiliz emperyalizminin her yere ulaşan uzun kolu İngiliz dış istihbarat servisi MI6‘in ünlü binası bombalı saldırıya uğrayarak kullanılamaz hâle gelmiş, James Bond, Spectre (2016) filminde ise bina tamamen yıkılmıştı.
Yine Brexit oylamasından sadece bir kaç ay önce gösterime giren “Londra düştü” filminde ise adeta tüm Londra ve özellikle devletin ve Londra’nın sembol binaları ve köprüleri terörist bombalarıyla tamamen yıkılmıştı.
Peki son olarak James Bond – No Time to Die (2020) filminde James Bond’un İngiliz donanması tarafından kafasına yağdırılan füzelerle öldüğünü de ekleyip yerine bir kadının geçtiğini de hatırlayalım mı?
Filmin ismi de verilen mesajla çok uyumluydu.
“Ölmenin zamanı değil.”
İngiliz devleti içinde yaşanan derin savaşın izlerini filmlerden bile takip edebiliyor musunuz?
Sadece filmler mi? Diğerlerini de hatırlayalım mı?
“The Economist” dergisinin(Brexit referandumundan bir yıl önce) 2015 yılı kapağında tekerlekleri patlamış İngiliz yarış arabası üzerindeki İngiliz markalarını ve İngiliz gitarın parçaladığı AB davulunu unuttunuz mu?
Tüm bunları geçmiş yazılarımızda ele alarak gelmekte olanı okumaya çalışmıştık.
The Economist dergisi ise göreve gelmesi ile gitmesi bir olan İngiltere Başbakanı Liz Truss’ı Eylül ortasında kapağına taşıyarak sormuştu.
“Liz Truss İngiltere’yi düzeltebilir mi?”
Derginin kapağında ki kıyamet senaryosuna bakanların bunun retorik bir soru olduğunu ve Truss’ın (ve İngiliz ulusalcılığının) yolcu olduğunu anlaması uzun sürmüyordu.
Nitekim açıkladığı ekonomik paket sonrası önce Bakanları sonra kendisi yolcu edildi.
Yerine en güçlü aday kim idi dersiniz?
Verdiği karbon emisyonu vb mesajlarla her türlü küreselci şirinlikleri yapmaya hazır olan “Rishi Sunak”.
Zaten “Dünya Ekonomik Forumu” (WEF) kartviziti fazla söze hacet bırakmıyor.
Ayrıca Anglo Sakson cephenin Çin’e karşı en büyük kozlarından biri olarak kullanmak istedikleri Hintlilerin kanını da taşımıyor mu kendisi?
Tıpkı ABD Başkan yardımcısı Afro-Hintli Kamala Harris gibi mi dediniz?
Haklısınız, bu işler böyle yürüyor.
İslam dünyası ile epeydir bozuk olan ilişkilerini tamir etmek ve Çin’in ele geçirmek üzere olduğu Afrika ile yakınlaşmak istediğinde gizli“Müslüman” Afro-Amerikalı Obama’yı Başkan yapan Amerikan sisteminin yanında bir de “Dünya Ekonomik Forumu” ile uyumlu çalışabilecek bir Başbakan seçebilmek her tarafa aynı anda oynamayı başarabilen İngiliz politika yapıcılarının becerileri arasındadır.
Nitekim Boris Johnson’ın yeniden aday olmayacağını açıklaması ile Richi Sunak yeni İngiltere Başbakanı oldu.
Ne zaman?
Hintlilerin dini bayramı/festivali Diwali’nin kutlanmaya başlandığı ilk gün.
Peki Diwali nedir?
Hinduların kutladığı “ışık festivali” anlamına gelen bu festival aynı zamanda Hindistan’ın en önemli tatilidir. Hinduların “refah tanrıçası” ile bağlantılı bir bayramdır ve teolojik anlamının yanında “yeni yılın” başlangıcıdır.
Bakalım İngiltere “Hint yeni yılında” verdiği bu kararla önümüzdeki yıllarda “refahın” tadını çıkarabilecek mi?
Pakistan asıllı Müslüman Londra Belediye Başkanı Sadık Han’dan sonra Hint asıllı yeni Başbakanları hayırlı olsun diyelim.
İLGİNÇ RASTLANTILAR
2015 yılında yani Brexit oylamasından bir yıl önce İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ile Londra’da kadeh tokuşturan ve muhtemelen anlaşamayan Çin Devlet başkanı Şi Cinping, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in ölümünden sadece 1.5 ay kadar sonra Çin Komünist Partisi Genel Sekreterliğine yeniden seçilerek, Mao’dan sonra iktidarını üçüncü döneme taşıyan ilk lider oldu.
Ve 25 yıldır ilk defa Çin Komünist Partisi politbürosuna hiç bir kadın giremezken İngiltere’de de 70 yıl süren Kraliçe hükümdarlığı yerini bir Krala bıraktı.
DÜNYANIN DURUMU
İngiltere kendi çatışmasını yaşarken Atlantiğin diğer tarafında ABD merkezli küresel çatışma hız kesmeden devam ediyor.
· Ülkemizde pek ses getirmese de Amerika Çin’e koyduğu “çip ambargosu” ile bu ülkenin tüm teknolojik dönüşüm hızına büyük bir darbe vurabileceğini mesajını verdi. Çin kendine yetecek kadar çip üretebiliyor/dizayn edebiliyor zannedenlerin konuyu biraz daha detaylı incelemelerini tavsiye ediyoruz.
· Amerika faiz artırarak tüm dünyada rezerv para olan Doları diğer para birimlerine karşı değerlendirince bir nevi enflasyonu tüm dünyaya yaymış oldu. Bu yüzden BM genel sekreteri geçtiğimiz ay Amerika’dan faiz artırma konusunu tekrar gözden geçirmesini adeta yalvarırcasına istedi.
· Amerika ve Çin’in bir ticaret savaşına girmesi ve Çin ekonomisini ciddi manada sallamayı başarabilmesi durumunda içi içe geçmiş dünya ekonomilerinin büyük bir resetleme yaşayacağı hemen hemen kesin gibidir. 2008 Lehman Brothers krizinde söz konusu olan 600 milyar dolar idiyse Çin ekonomisi trilyonlarca dolarlık bir yapıdır. Böyle bir savaşın kazananı değil sadece dünya ekonomisinin resetlenmesi olur. Ve Anglo Sakson kültürü kaybedeceğini anladığı anda bu düğmeye basmaya çekinmeyecektir.
· Ekonomik savaşın farkında olan dünya merkez bankaları ellerinden geldiğince altına dönmeye çalışırken, Rusya Batının manipülatif altın borsalarına karşı kendi altın standartlarını oluşturmaya çalışıyor diğer yandan da altına endeksli dijital Ruble hazırlıkları yapıyor.
· Çin kendi dijital parasını küresel ölçekte test ederken, IMF’den kurtarılma bekleyen ülke sayısı ise rekor düzeydedir.
· Çin’in Almanya’da Hamburg limanını satın alma girişimleri ülkede büyük tartışma yaratmaktadır.
· Hem “BRICS” hem de “Şangay İşbirliği Örgütü” üyelerini artırarak daha da genişlemenin gerekliliğini tartışırken, NATO’da genişlemesini devam ettirmeye çalışmaktadır.
Daha fazla uzatmadan Amerika ve İngiltere’nin liderliğini yaptığı Anglo Sakson dünyaya bir başka alemden verilen mesajı tekrar hatırlatarak yazımızı noktalayalım.
2020 yılının son günlerinde Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab kendisine yöneltilen “Korona krizinin neoliberalizmin sonunu getirebileceğini söylerken ne demek istediniz” sorusuna:
“Ben yıllardır sorumlu kapitalizmi savunuyorum. Şu anda iki dev sorunla karşı karşıyayız. Birincisi zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi, ikincisi iklim krizi. Şimdi bunlara bir de COVID-19 pandemisi eklendi. COVID-19 krizinden en fazla zarar gören iki ülkenin, yani ABD ile İngiltere’nin, neoliberalizmin en etkili olduğu ülkeler olduğu da bir gerçek. Pandemi krizi neoliberalizmin miadının dolduğunu göstermiştir.”
Kimin miadını doldurduğu konusunu bırakalım Amerika, İngiltere ve WEF kendi aralarında çözsünler.
İyi olan kazansın, gazaları mübarek olsun.