Ömer Kayani
Çin aşısı ülkemize doğru yola çıkmak üzereyken birbirinden faşist doktorlar, avukatlar, gazeteciler ve bilimum zevat ardı ardına mikrofonu ellerine aldılar.
Ortak söylem, aşı karşıtlarının gerekirse “adam öldürme suçundan” müebbet hapse mahkum edilmesi konusu idi.
Aldıkları tepkiler nedeniyle bu aralar biraz seslerini kesmiş olsalarda şişede durdukları gibi durmayacaklarından eminiz.
En basit hastalıkları bile haplarla sadece baskılayıp tedavi edemeyen doktorların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Hastalıkları gerçekten tedavi edebilecek kapasitede olan ilaçların ise sadece gizlice ya da Batı hastanelerinin yerel zincirleri aracılığıyla ve fahiş fiyatlarla ülkeye sokulabildiği bir sistemde, olanlara şaşırıyoruz dersek yalan söylemiş oluruz.
Bununla birlikte, ruhunu şeytana satma sıralamasında en tepede yer alan bu meslek erbablarının tehditleri milletimizin dikkatini çekti ve şu soru soruldu:
“Bu adamlar bu cesareti nereden buluyorlar?”
Bir meseleyi çözmenin birinci adımı “doğru soruyu sormaktır” derler.
Madem ki milletimiz doğru soruyu sormuş, konuya bir filmle devam edelim.
“Ölüme mahkum edilmiş bir suçlu olan Callum Lynch, çok zengin bir şirket tarafından ele geçirilir. Şirketin büyük yatırım yaptığı “Animus Projesi”, kişilerin atalarından kalan ve genlerine işlenmiş hatıra ve yeteneklerini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
Callum Lynch, 15. yüzyıl İspanyol Engizisyonu döneminde “Suikastçılar” adıyla bilinen bir örgütlenmenin üyesi olan Aguilar de Nerha‘nın akrabasıdır ve kendisinden istenen bu hatıralara giriş yaparak suikastçıların asırlar önce sakladığı cennet elmasını bulmasıdır. Yüksek teknoloji aletlerin, gen bilimi ve modern ilaçlarla buluşturulması ile meydan getirilen laboratuvarda Lynch bir yandan elmayı ararken diğer yandan atasının olağanüstü yetenekleriyle donanarak Suikastçıların o dönemki en büyük düşmanı olan Tapınakçılar’ın günümüzdeki temsilcileriyle mücadele etmeye hazır hale gelmektedir.
SUİKASTÇININ İNANCI
Bahsettiğimiz film “Assassin’s Creed” (Suikastçının inancı/yolu) 2016 yapımı ama ilk olarak 2007’lerde bilgisayar oyunu olarak çıkmış ve tüm dünyada büyük fırtına estirmişti.
Film şu anlatımla başlıyor:
“Tapınak Şövalyeleri tarikatı asırlar boyunca efsanevi “cennetin elması’nı aradılar. Onun sadece insanoğlunun ilk itaatsizliğinin tohumlarını değil “özgür iradenin de anahtarını taşıdığını” düşünüyorlardı. Eğer kutsal emaneti bulup onun sırlarını çözebilirlerse özgür düşünceyi kontrol edebilecek güce sahip olacaklardı. Onların karşısında sadece suikastçılar denen bir kardeşlik duruyordu.”
Aslında filmde elmayı ararken elmayla armut birbirine karıştırmış derdik ama bunu bilerek yaptıklarından adımız gibi eminiz.
Bu yüzden detaylarla sizi sıkmadan doğrudan anlatalım.
Tapınakçılar; Masonlar/Küreselciler oluyorlar ve Suikastçılar ise Hasan Sabbah’ın meşhur Haşhaşileri örnek alınarak modellenmiş bir grup. İsimleri Hristiyan isimleri olsa bile biz bunların gerçekte Müslümanları temsil ettiğini düşünüyoruz.
Zaten filmin başında suikastçıların 1492 yılında Endülüs’te yemin ettikleri sahnedeki replik konuyu oldukça güzel anlatmaktadır.
CENNET ELMASI
“Engizisyon, İspanya’yı tamamen Tapınak Şövalyeleri’ne teslim etti. Sultan Muhammed ve halkı halen Granada’da direniyor. Eğer oğlu, yani prens esir düşecek olursa Sultan, şehri ve Cennet Elması’nı teslim edecektir. (…) İnsanoğlunu Tapınak Şövalyelerinin zorbalıklarına karşı koruyup özgür iradeyi yaşatacağına yemin ediyor musun? (…) Elma onların eline geçerse Tapınak Şövalyeleri yollarına çıkan her şeyi yok ederler. Karşı çıkmak, karşı koymak, düşüncemize göre hakkımızdır. Elmayı onlardan korumak için buradakilerin hayatını ve kendi canını feda edeceğine dair bana yemin et. (…) Diğer insanların körü körüne hakikatın peşinde koştuğu yerde unutma ki, hiçbir şey doğru değildir. Diğer insanların ahlak ya da kanunla sınırlandırıldığı yerde unutma ki, her şey mübahtır. Aydınlığa hizmet için karanlıkta çalışırız.”
Oldukça ilginç mesajlar, değil mi?
Anlayacağınız, herkesin peşinde olduğu “cennet elması” Müslümanların elindedir ve Suikastçılar bu durumdan memnundur. Tek korktukları bu elmanın Tapınakçıların eline geçmesidir ki elma sembolizmi filmin başında da anlatıldığı gibi “özgür iradeyi” sembolize etmektedir.
Malumunuz, cennette Hz. Adem ve Hz. Havva Allah tarafından yasaklanan bir ağaçtan şeytanın ayartması ile bir elma yerler. Şeytani felsefede bu ağaç bilgi ağacıdır ve şeytan insanoğluna ilim vermek isterken Yaradan ise onu bundan men etmiştir.
Yani sözde şeytan, insana ilim verip kendisine konulan sınır ve yasaklardan onu azad etmek isterken Yaradan ise (haşa) insanı tüm zevklerden mahrum edip ilmi saklamaktadır.
Yani şeytan sözde insanoğlunun yanındadır.
Tekrar filme dönersek, deney başarılı olur, cennet elmasının yeri tesbit edilir ve İspanya’da saklı olduğu kiliseden alınır.
Deneyi yapan doktorun tüm amacı insanın bu elmada gizli olan genetik kodunundan saldırganlık genini çıkartarak toplumda şiddeti ve saldırganlığı yoketmek, dünya düzeyinde ise savaşları bitirmektir.
BİLİM İNSANLARI DA KANDIRILIR
Saf doktorumuz böyle zannetse de gerçek farklıdır ve onun çalıştığı şirketi paravan olarak kullanan tapınakçıların amacı insan genini tamamen ele geçirip insanı köle yapmaktır.
Peki filmde bu araştırmalarını akademik bir tat vererek dünya medyasına nasıl pazarlıyorlar, bakalım mı?
“Geçmişe baktığımızda dünya tarihindeki şiddetin tarihçesi çok açıktır. Geçen yıl antisosyal davranışların ekonomik etkisi 9 Trilyon Dolar’dı. İnanıyoruz ki, günümüzdeki saldırganlık düzeyinin deneyimi insanlığı makul bir yola ulaştıramaz. Şimdi tüm bu masrafların başka bir yere harcandığını düşünün. Hayal ettiğimiz şey nedir? Daha barışçıl bir dünya.”
Hayır “aşıdan” bahsetmiyoruz, konumuz “cennet elması”.
Lütfen dikkatli okuyalım, düşüncelerimiz serbest bırakmayalım ve konuya bağlı kalalım.
“Kovid’in dünyaya maliyeti” demiyorlar, “şiddetin maliyeti” diyorlar.
Filmin ilerleyen safhalarında şirketin yöneticisi araştırma fonları kesilmesin diye tarikatın “kıdemlilerine” gidiyor.
Kıdemli dediysek aklınıza hemen “Masonlar” gelmesin, kıdemliler her tarikatta bulunmakta. Mesela “kıdemli siyon liderlerinin protokolleri” kitabına da bakabilirsiniz bu konuda.
Neyse konuyu dağıtmadan, aşağıda filmden aldığımız replik, içinden geçtiğimiz şu “maske- mesafe – hes kodu – sokağa çıkma yasağı ” günlerini düşününce oldukça önemli;
“İnsanlar artık insan haklarını değil, kendi hayat standartlarını önemsiyor. Modern dünya özgürlük gibi düşünceleri geride bıraktı. İtaat etmekten memnunlar. Özgür irade var olduğu sürece tehdit de artacaktır. Asırlardır dinle, politikayla, şimdi ise tüketicilikle karşıt düşünceyi bertaraf etmeye çalıştık. Bilim yolunu denemenin vakti gelmedi mi?
Bize sorsalar “bilim yolunu zaten deniyorsunuz” şu anda derdik ama neyse biz filmi son sahneye saralım ve Londra’ya, Tapınakçıların Büyük Locasına gidelim.
Aşıyı bulan, affedersiniz aşı nereden çıktı, cennet elmasını bulan şirketin başındaki kişi bu teknolojiyi geliştiren bilim insanı ve aynı zamanda kızı da olan kişiyle konuşuyor.
“Özgür iradeyi yok edersek, Suikastçılar’ı (din olarak anlayın) da yok etmiş oluruz. Toplumu asırlarca tehdit eden bir kanseri.”
BEN ARTIK ÖLÜM OLDUM
Kendisini kandırarak geliştirdiği teknolojiyi insanlığı köle yapmak için kullanacak olan babasını suçlayan doktor kıza babasının verdiği cevap.
“Her zaman kendini bir Tapınakçıdan önce bilim insanı olarak hissettiğini biliyordum. Son çalışman oldukça etkileyiciydi ama o çalışma bizim, insanoğlunun ıslah edilemeyeceğine dair olan inancımızı da yeniden ıspatladı.”
Kızından, konuşmasına başlarken kullanabileceği güzel bir söz isteyen babaya kızının verdiği sitemli cevap oldukça manidardır.
“Artık, ölüm ben oldum, dünyaların yok edicisi.”
Ve son sahne, şirketin başkanı büyük locaya gelir ve hazır bulunan kara cübbeli ve kukuletalı insanlara konuşmasını yapmaya başlar.
“Elmayı ele geçirerek insanlığın içgüdülerinin tüm genetik yol haritasına sahip olmayı başardır. Bağımsızlığa, isyan ya da direnişe yönelen her dürtü yerle bir edilecek. İlerleyişimize engel olabilecek her türlü eğilim artık yok edilebilecektir. Ancak kendimize pay çıkarmayalım, bu onur bizim değil geleceğin olmalı. Suikastçı (dinden) inancından arındırılmış bir geleceğin.”
Ve beyimiz kutusundan cennetin elmasını çıkarıp tüm locaya gösterirken, masonlar, çığlık kıyamet alkışlamakta, affedersiniz kara cübbeli ve kukuletalı katılımcılar yeri göğü inletmektedirler.
KODLANABİLEN AŞI
Ve işte film o anda kopar ve adamın arkasında beliren bir Suikastçı adamın boğazını hançerle kesip elmayı elinden alır ve kayıplara karışır.
Cennet elması yani genetik kodumuz yine güvendedir.
Hikayemiz böyle işte.
Buraya kadar makaleyi okurken aklınıza elma yerine:
- Kodlanabilen mRNA kovid aşısı geldiyse,
- 1990’lı yıllarda Türk milletinin 120bin ferdinin kan numunesini toplayıp Almanya’da “Stefan Morsch Vakfına” götüren Oktar Babuna geldiyse,
- Sonra o kişinin bağlı olduğu ve geçen sene derdest edilip içeri alınan sapkınlar sürüsünün başındaki baş sapkına masonların ödül verdiği aklınıza geldiyse,
- Sonra “dünyayı hayran bırakan” kovid aşısını, nasıl bir tesadüf ise, Oktar Babuna’nın kan örneklerini götürdüğü Almanya’da yaşayan kimsenin geçmişlerini pek bilmediği iki “Türk vatandaşının” ortağı olduğu bir Alman şirketinin bulduğu konusu aklınıza takıldıysa, boş yere endişe yapıyorsunuz deriz.
Orwell’in yazdığı gibi:
“Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür.”
Sen “güçlü” olmayı seç ve aşı için “uzat kolunu Türkiyem.”
Çünkü “kızıl elman” çok uzaklarda.