Yedi ay kadar önce bu sütunda yayınlanan “Paranın kontrolü ve yeni çıpa” başlıklı makalemizden bir paragrafı hatırlayarak başlayalım.
“Geçtiğimiz ay Elon Musk’ın Twitter’ı “demokratikleştirmek için” ele geçirme çabası da “dünyanın en zengin kişisi” ünvanını korumayı amaçlayan, piyasalarda yaptığı büyük finansal manipülasyonlara/algı operasyonlarına “algoritmaların efendisi” ünvanını da ekleyerek bir üst “dokunulamazlar seviyesine” çıkma arzusudur.”
Şu satırlarda aynı yazımızdan.
“Matrix 4” filminde öne çıkarılan “seçenek bir illüzyondur” söylemi internetin henüz tamamen kontrol edilemeyen görece demokratik ortamında hızla mana kazanmaktadır.
Geçtiğimiz ay Twitter merkezli meydana gelen olayları takip etmiş olmalısınız.
Elon Musk Twitter’ı devraldıktan sonra platformun sansürlediği hesapları, dosyaları ve FBI ile şirket arasındaki yazışmaları bir anda ortaya döküverdi.
Önce ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın ABD Başkanlık seçimleri öncesi ortaya çıkan ve FBI aracılığıyla sosyal medya platformundan yok edilmesini içeren belgeler/yazışmalar ortaya çıkmıştı. Şimdi de Kovid -19’un çıkış yeri olarak Çin’in Wuhan laboratuvarlarını ve burayla Amerika’nın bağlantılarını gösteren ve Twitter tarafından sansürlenen belgeler ortaya dökülüyor.
Bazıları şaşkın, bazıları hayretler içinde, bazıları ise panikte.
Konuyu anlayabilmek için hikayeyi biraz geri saralım
ABD eski Başkanı Donald Trump 2016 yılında seçilir seçilmez devletin derinlikleri seçimlere Rusya’nın müdahale ederek Trump’ı seçtirdiği söylemi üzerinden bir saldırı başlatmıştı.
“Russiagate” adı verilen ve yaklaşık 2 sene süren cadı avı sonunda ne olmuştu peki?
Trump beraat etmişti.
Çünkü Trump ve ekibine seçimi kazandıran asıl etken malumunuz olduğu üzere Facebook ve bu şirketin dataları üzerinden oluşturdukları politikalarla “kitlelerin davranış ve tutumlarını değiştirmeyi” başarabilen “Cambridge Analytica” şirketi idi.
Nitekim başkanlık seçimlerinde Trump’ın rakibi olan Hillary Clinton’da seçimleri Trump’a kazandıranın Facebook olduğunu söylemişti ama “Russiagate” cadı avı yine de senelerce sürerek Trump’ın enerjisini bitirmişti.
Bu konuyu 2019 yılında bu sütunda “Hikayeyi kontrol eden dünyayı kontrol eder” başlıklı yazımızda detaylı olarak incelediğimiz için 2016 seçimlerinden 2020 yılı ABD Başkanlık seçimlerine geçelim.
Seçimlerden yaklaşık bir yıl önce yine bu sütunda “The Economist” dergisinin 2020 yılı kapağından şu analizi çıkarmıştık.
“Hillary Clinton seçimleri kaybettiğinde sebep olarak Facebook’u, yani algoritmalar üzerinden yapay zeka kullanılarak yapılan uygulamaları göstermişti (…) Kapakta yer alan Trump ibaresinin olduğu alanı tam altında yer alan satırla birleştirince ilginç bir durum ortaya çıkıyor.
“Trump – Exit – AI” yani “Trump – Çıkış – Yapay zeka”.
Birileri “algoritmalarla kaybettiğimiz seçimi bu kez aynı yolla biz kazanıp Trump’a çıkışı göstereceğiz” mi diyorlar sizce?”
Ve yine aynı yazımızda Trump seçimleri kaybederse neler olacağının “The Economist’ dergisinin 2020 yılı kapağında şifrelendiğini öngörmüştük.
“ Trump – Savaş, Çıkış – Rusya, Trump – Çıkış, Rusya – Savaş “ kelimelerinin alt alta, yan yana ya da çapraz permutasyon ve kombinasyonlarını size bırakmadan önce NATO’nun geçtiğimiz günlerde güncellediği “Baltık savunma planını”da bu vesileyle hatırlatmış olalım.”
Eski yazılarımıza dönerek bunları neden tekrar hatırlattığımızı anlamışsınızdır herhalde.
Trump seçimi kaybetti ve kısa bir süre sonra Rusya ile Amerika’nın Ukrayna üzerinden savaşı başladı.
Konumuz Rusya-Amerika savaşı olmasa da şu notu da düşmeden geçmeyelim.
Geçtiğimiz ay ABD hükümeti, Rusya’nın bir nevi kırmızı çizgi sayacağını söylediği Patriot hava savunma sistemlerini Ukrayna’ya vereceğini açıkladı. Bunun üzerine Rus sözcü Peskov, “ABD’nin Rusya ile son Ukraynalı düşene kadar savaşmak istediğini kanıtı” diyerek konuya yaklaşımlarını gösterdi. Belarus’un da Rusya’nın yanında savaşa katılacağına dair işaretlerle birlikte Baltık ülkelerine doğru savaş son sürat ilerletiliyor.
Asıl konumuza yani 2020 yılında Trump ve Biden arasında geçen ABD başkanlık yarışı sırasında yaşananlara dönersek, Twitter’ın yeni sahibi Elon Musk, ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden‘ın dizüstü bilgisayarından çıkan görüntülerin/yazışmaların yayınlanması, konuşulması ve platformda konu edilmesine engel olunması için FBI ve Twitter yöneticileri arasında geçen iki yıl önceki konuşmaları kamuoyu ile paylaştı. Böylece FBI’ın platform üzerindeki baskısı gözler önüne serilmiş oldu.
Tıpkı Russiagate olayı ile dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ı sıkıştırma operasyonunda yapıldığı gibi, ABD Başkanlık seçiminin yapılacağı 2020 yılı boyunca FBI ve diğer kolluk kuvvetlerinin eski Twitter yöneticisi Yoel Roth’u Hunter Biden’ın dizüstü bilgisayarıyla ilgili raporları bir “Rus hackleme ve sızdırma’ operasyonu” olduğu gerekçesiyle reddetmesi için defalarca uyardığı ortaya çıktı. Ortaya çıkan dökümanlarda başka bir Twitter yöneticisinin “istihbarat topluluğunun şirketin daha fazla bilgi paylaşmasını istediğini” belirten bir e-posta yazışmasının ekran görüntüleri de vardı.
Detaylarını her yerde bulabileceğiniz ve 2020 ABD Başkanlık seçimlerinden çok önce ana akım değil ama alternatif medyadan öğrendiğimiz konunun çok kısaca özetini verelim.
ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden diz üstü bilgisayarı bozulunca tamire verir ve tamirci küçük kızlarla ilişki fotolarını görünce durumu polise bildirir. Konu FBI’ya yansır, hemen üzeri örtülmeye çalışılır ama harddiskin kopyası birileri tarafından alınmıştır. Burada sadece cinsel içerik değil aynı zamanda Joe Biden’ın konumunu kullanarak oğlu aracılığıyla Ukraynalı işadamları ile illegal ticaretinin yazışmaları da mevcuttur.
Peki Elon Musk’ın ortaya döktüğü Twitter dosyalarından daha başka neler öğrendik?
Twitter kendi şirket politikasını ihlal ederek, ABD ordusunun oluşturduğu farklı karakterler üzerinden özellikle (Yemen, Suriye, Irak, Kuveyt) Ortadoğu ve ötesinde “örtülü online propagandalar” yapmasına yardımcı olmuş, birçok ülkede toplumsal algıyı etkileme amaçlı faaliyetler yürütülmüş.
Oysa Twitter senelerdir tüm dünyada hükümetlerle ve ordularıyla bağlantılı propaganda ve dezenformasyon çalışmaları yapan hesap ve botları durdurmakla ve hatta kapatmakla övünürdü, değil mi?
Hatta Amerikan Başkanı Trump’ın hesabını bile askıya almıştı Twitter, hem de görevi başındayken.
Uzatmayalım, bizleri hiç şaşırtmayan durum Amerikan basınını “şok” etmiş.
Dünyanın aklıyla eğlenmek dedikleri bu olsa gerek.
FBI ise Twitter ile kurduğu ilişkinin düzenli ve her Amerikan şirketi ile olabilecek, onları dış etkilerden koruma amaçlı bir birliktelik olduğunu, gerisinin komplo teorisi olduğunu söyledi mealen.
Hani magazin basınının ağzıyla “seviyeli bir birliktelikleri” varmış.
Bizim basınımızda pek konu olmasa da Musk algı bükücü “mavi kuşu” avucuna alır almaz bir gece baskınıyla bir çok çalışanın binaya giriş kartlarını iptal edip sahip oldukları şirket bilgisayarlarının harddisklerini uzaktan sildirdi. Böylece Amerika’nın demokrat komünist liberal solunun (nasıl oluyor diye bize sormayın) yuvası haline gelen Twitter’da içeriden gelebilecek sabotajları engelledi. Eski FBI çalışanı şirket avukatını da önce sorguladı ve ardından kapının önüne koydu.
Eski ABD Başkanı Trump’ın Twitter hesabını yeniden aktif hale getirdi.
Nasıl bir tesadüf ise tam o sıralarda ABD Temsilciler Meclisi 6 Ocak Soruşturma Komitesi, Kongre baskını sebebiyle eski Başkan Donald Trump’ın dört suçlama ile yargılanmak üzere Adalet Bakanlığı’na sevkini de içeren tavsiye kararını oybirliğiyle kabul etti.
Suçlu bulunursa Trump’ın yeniden ABD Başkan adayı olmasının imkansızlığını söylememize gerek var mı?
Farkında mısınız bir “Twitter” haberi bir “Trump” haberi gibi oldu makalemiz.
Nedense iki konu çok iç içe geçmiş gibi?
Yine Elon Musk’a dönersek.
Twitter’ı “finansal değil ideolojik sebeplerle ve serbest konuşma özgürlüğünü sağlamak için” aldığını söyleyen Musk, geçen ay Twitter Space’de yaptığı ve 1.8 milyon kişinin dinlediği konuşmasında kendisine “intihar eğimi olup olmadığı” sorulduğunda şöyle dedi.
“İntihar gibi bir düşüncem yok. Eğer intihar ettiysem bu gerçek değildir.”
Daha önce de kendisine suikast yapmanın çok zor bir olay olmadığına benzer ifadeler kullanmıştı Musk.
Onca uğraş sonrası tam mavi kuşu kafesleyip algoritmaların efendisi olmuşken söylenen bu cümle size neyi hatırlattı?
Amerikan devletinin internet üzerinden gizli takip operasyonlarını deşifre eden John McAfee’yi, değil mi?
Hani, “bir gün intihar ettiği söylenirse buna inanmamızı” söyleyip bunu da koluna bir dövme ile sabitleyen anti virüs programı McAfee’nin ilk sahibi ve İspanyol hapishanesinde hücresinde “intihar eden” John McAfee’den bahsediyoruz.
Son bir notla bitirelim.
Elon Musk geçen ay onca uğraştan sonra aldığı Twitter’ın CEO’luğundan istifa etmek istediğini şu sözlerle açıkladı.
“İşi alacak kadar aptal birini bulur bulmaz CEO’luktan istifa edeceğim.”
Yeniden düşününce “ben intihar etmem” söyleminin ve dövmesinin McAfee’nin pek işine yaramadığını idrak etmiş olmalı.
“Mars’ta ölmek varken 160 karakter için ölmeye değmez” diye de düşünmüş olabilir.
Tabi tüm bu olanlardan sonra Twitter’ın hala 160 karakterlik bir yazılımdan ibaret olduğunu düşünüyorsanız.