“Muhteşem” bir yılı daha geride bıraktık.
Üç sene kadar öncebaşlatılan Kovid-19 plandemisi kapatmaları ve kırılan tedarik zincirleri tüm dünyada gıda fiyatlarının hızla artışına neden olmuştu.
Bu durum yeterli gelmemiş olmalı ki geçen yıl Rusya dünyanın en önemli tahıl ve gıda ambarı ülkelerinden birisi olan Ukrayna’ya saldırdı. Belki de ileriki yıllarda gıdanın tabutuna son çivinin çakıldığı tarih olarak hatırlanacak 2022 senesi.
Gıdanın yanı sıra doğalgaz boru hatlarının patladığı, petrol anlaşmaların durdurulduğu, enerji krizinin yaşatıldığı bir yıl idi 2022.
Yine gıda konusunda önemli bir olaya daha şahit olduk 2022 yılının son aylarında.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) insan tüketimi için laboratuvar ortamında üretilen etleri onayladığını ve satışına izin verdiğini bildirdi.
Anlayacağınız “gıda ve enerji kıtlığı” yanı sıra “yapay et” onayı ile akıllarda kalacak bir dönem oldu 2022 senesi.
Tüm bunlara ek olarak ise artan fiyatlar yüzünden tüm dünyada “konut krizi ve barınma sorunu” başgösterdi.
Bu girişten amacımız 1966 yılında Harry Harrison’un “Make room, make room” (yer açın, yer açın) isimli romanından esinlenilerek 1973 yılında sinemaya aktarılan “Soylent Green” filmi.
Esinlenerek diyoruz çünkü “1966” yılında yayınlanan romanda olayların yaşanacağı tarih “1999” iken filmde tarih “2022” olarak değiştirilmiştir.
Malumunuz, sinemacıların tarihler konusunda gelecek öngörüleri romancılardan çok daha isabetli oluyor.
Filmin konusuna gelirsek.
Sene 2022 ve mekan New York’tur.
Yani geçtiğimiz senenin Amerika New York’u 1973 yılında çekilen filmin zaman ve mekanıdır.
Şehrin nüfusu 40 milyon kişiye ulaşmıştır.
Aşırı nüfus artışı ve küresel ısınma yüzünden toplum adeta çökmüştür. Tüm dünyada gıda ve su kıtlığı yaşanmakta, konut sıkıntısı çekilmekte, insanların büyük bir kısmı sokaklarda yaşarlarken sadece zengin bir zümre özel korumalı geniş evlerinde hayatlarını sürdürmektedirler.
Yine sadece bu kesim temiz su ve doğal gıdaya ulaşabilirken, insanların kalanı yoksulluk ve sefalet içinde ortak alanlarda yaşamaktadırlar. Elitler haricindeki tüm insanlar “Soylent Şirketi” tarafından üretilen aşırı işlenmiş yüksek enerjili sebze konsantreleri olan “Soylent kırmızısı” ve “Soylent sarısı” denilen gofret benzeri besinleri tüketmektedirler.
Şirketin bir de “Soylent yeşili” isimli okyanuslardan çıkarılan planktonların (suda bulunan ve hareket yeteneği akıntıya bağımlı olan canlılara verilen genel isim) işlenmesi ile elde edildiği söylenen bir ürünü vardır. Hem daha besleyici hem de daha lezzetli olan bu üründe aşırı rağbet yüzünden kıtlık yaşanmakta, sadece Salı günleri halka dağıtılmaktadır.
New York Polis departmanında dedektif olarak çalışan “Robert Thorn” polis analisti olan yaşlı profesör arkadaşı “Sol Roth” ile birlikte aynı evde yaşamaktadır. İnsanların koridorlarda, merdivenlerde yaşadığı apartmanlarında onların en azından kafalarını sokabilecekleri küçük bir daireleri vardır.
Filmin başında ikili arasında yapılan konuşmalardan ve oda da açık olan televizyonda söylenenlerden, küresel ısınma yüzünden artık doğal gıda yetiştirilemediğini, hemen herkesin Soylent ürünleri ile beslendiğini, elektriklerin çok düzensiz ve nadiren verilebildiğini, insanların barınma sıkıntı çektiğini, belirli saatlerde izni olmayanların sokağa çıkmasının yasak olduğunu anlıyoruz.
Yaşlı adam genç dedektif ev arkadaşına eski günleri şöyle anlatır.
“Biliyor musun, benim çocukluğumda yiyecek, yiyecekti. Bilim sihirbazlarımız suyu zehirlemeden, toprağı kirletmeden bitkisel ve hayvansal hayatı neredeyse yok etmeden önce. Benim zamanımda her yerde et bulabilirdin. Yumurta, gerçek tereyağı, dükkânlarda taze marul vardı. Böyle bir iklimde nasıl yaşasınlar? Yıl boyu sıcak dalgası, sera etkisi. Her şey yanıyor.”
Dünya gıda üretiminin yarısını elinde tutan “Soylent” şirketinin yönetim kurulu üyelerinden “William Simonson” öldürülünce dedektif Thorn olayı araştırması için görevlendirilir. Dedektifin cinayet mahallinde yaptığı araştırma sırasında gördüklerimizden sadece gıda, enerji, su ve barınmanın değil, kağıt kalemden sabuna kadar her şeyin artık lüks ve bulunması çok zor olan şeyler olduğunu anlıyoruz. Zenginlerin apartmanlarında “mobilya” adı verilen kadınlar dairenin demirbaşı gibi kalmaktadırlar ve gelen kiracının isteğine göre cariye olarak görev yapmaktadırlar. Yine zenginlerin çok kıt olan doğal yiyeceklere çok pahalı olan bedelini ödemek suretiyle erişimleri vardır.
Sıradan insanlar kısıtlamalar yüzünden seyahat edemezlerken, hükümet yolsuzluk ve suça bulanmış bir şekilde vatandaşlarına karşı çok sert metotlar kullanmakta, polisin tüm vakti suçu önlemeye çalışmak yerine ayaklanmaları bastırmaya/protestocuları dövmeye harcanmaktadır.
Öldürülen kişinin Soylent firmasının yönetim kurulundan olduğunu öğrenen dedektif Thorn araştırmasını genişlettikçe üstlerinden soruşturmayı adi bir cinayet olarak kapatması için baskı gelmeye başlar.
Öldürülen William Simonson’un bir rahibe günah çıkardığının öğrenilmesi ile olaylar daha da hızlanır. Kendisine yapılan suikast girişiminden şans eseri kurtulan dedektif Thorn’un şansı ertesi gün konuşacağı rahipte yoktur. Öldürülen Soylent yönetim kurulu üyesinin kendisine yaptığı itirafları dedektif ile paylaşmaya fırsat bulamadan rahipte öldürülür.
Bu arada dedektif Thorn’un ev arkadaşı Roth’da cinayet mahalli olan maktülün evinden kanıt olarak alınan “Soylent Oşinografik Araştırma Raporu, 2015–2019” konulu iki ciltlik kitapta yazılanları araştırmaktadır.Kitapta okyanusların ölmekte olduğu ve planktonu artık üretemeyeceği için “Soylent yeşili” adlı besinin artık yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu yüzden “Soylent yeşili” üretimi için planktonlar yerine bir süredir hammadde olarak ölen insanlar kullanılmaktadır. Yönetim kurulu üyesi Simonson’un bu durumdan rahatsız olduğunu farkeden Soylent firması gerçeği halka ifşa etmesinden korktuğu için onu öldürtmüştür.
Dünyanın eski güzel ve bolluk içindeki günlerini bilen yaşlı ve kırılgan Roth gerçeği öğrenince daha fazla dayanamaz ve bir devlet kurumunda yardımlı ötenazi ile hayatına son verme kararı alır. Anlaşma gereği intihar ettiği ölüm döşeğinde kendisine dünyanın eski hali beyaz perdeden 20 dakika boyunca gösterilmektedir.
Uzatmayalım, dedektif arkadaşı Thorn son anda yanına gelerek hem son nefesinde ondan “Soylent yeşili” gerçeğini öğrenir hem de yaşı nedeniyle bilmediği dünyanın eski halini beyaz perdede ilk defa görür.
İlk defa olarak kıpkırmızı gelincik, sapsarı papatya tarlalarını, geyikleri, otlaklardaki koyunları ve atları, denizlerde yüzen balık sürülerini, yemyeşil ormanları ve masmavi denizleri seyrederken gözyaşlarına hakim olamaz.
Yaşlı dostu son nefesi verdikten sonra gizlice cesedi takip eden dedektif Thorn, yine gizlice cesetleri taşıyan çöp kamyonlarına binerek fabrikaya ulaşır. Cesetlerin götürüldüğü yolu takip ederek üretim tesisinden çıkan son ürünün olduğu banta ulaşır ve gerçeği kendi gözleriyle görür.
Cesetlerin atıldığı kazanda işleme girdikten sonra üretim bantından çıkan ürünler “Soylent yeşilidir.”
Fabrikada farkedilince kaçma ve kovalamacanın sonrasında yaralı bir halde sığındığı kiliseye gelen polis arkadaşları onu kurtardığında etrafındaki kalabalığa ve polis amirine avazı çıktığı kadar gerçeği hayakırmaktadır.
“Okyanuslar ölüyor. Plankton ölüyor. Soylent yeşilini insanlardan yapılıyor. Yiyeceğimizi insanlardan yapıyorlar. Gün gelecek, bizi hayvan besler gibi çoğaltacaklar. İnsanlara, herkese söylemek zorundasın. Soylent yeşili insanlardan yapılıyor. Onları ne yapıp edip durdurmak zorundayız.”
Dedektif Thorn bir yandan bunları haykırırken arkadaşları onu sedye ile kiliseden çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Filmin son sahnesi dedektif Thorn’un kanlı eline zoom yaparak biter.
O kanlı el işaretinden nasıl şeytani bir mesaj çıkardığınızı sizin hayal gücünüze bırakarak “yardımlı ötenazinin yasallaştırılması”, “yapay et”, “küresel ısınma”, “karbon pasaportları” konularının dünyada geçtiğimiz yıl nasıl hararetle tartışıldığını hatırlayalım.
Yaklaşık 50 sene öncesinden 2022 yılı olaylarını bu kadar büyük bir isabetle tahmin edebilen bu filmi izlemenizi tavsiye ediyoruz.