ZAMANIN EFENDİLERİ VE ENERJİNİZİN HIRSIZLARI

ZAMANIN EFENDİLERİ VE ENERJİNİZİN HIRSIZLARI

Ömer Kayani

Yıllardır sizlere “enflasyonun” ve “devalüasyonun” bir hırsızlık çeşidi olduğunu ve hükümetlerin bunu halklarını soyma/vergilendirme aracı olarak kullandıklarını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışırız.

Yine de bilmek her zaman konuyu iyi anlatabileceğiniz anlamına gelmiyor çünkü anlatabilmek aynı zamanda bir sanattır.

Bu yüzden konuyu muhteşem bir şekilde özetleyen Jack Mallers’dan alıntı yapalım.

“Bence şu anda, daha önce hiç olmadığı kadar hızlı yükseltilen faiz oranlarının olduğu ve bunların devam ettiği garip bir ortamdayız. Şimdi FED, piyasaları korkutmaya ve daha uzun süre daha faiz oranlarının yüksek olacağına bizleri inandırmaya çalışıyor. Aslında bunun çok bir önemi olduğunu sanmıyorum. İster borsaya, ister emlak endeksine, ister altına isterseniz de Bitcoin‘e bakın, açıkça enflasyonist durumu görebilirsiniz. Her şey yıldan yıla çift haneli getiri sağlıyor. Ve bu yüzden açıkça hala genişlemeci ve enflasyonist bir durum var. Bence insanların kafası “paranın fiyatı” olan “faiz” konusunda karışıyor. Peki ya para arzı? Hala parasal genişleme var, hala dolar basılıyor. Bu yüzden FED’in ne yaptığının önemli olduğunu düşünmüyorum. Yapılan her şey parasal genişlemeci ve gerçek şu ki benim en sevdiğim ölçü “küresel borcun GSYH’ye oranı”. Çünkü bana göre bu oran hikayeyi çok temiz bir şekilde anlatıyor. Ben parayı, soyut bir biçimde, “zamanımız ve enerjimiz” olarak görüyorum.”

“Bu, “tasarruf edebileceğimiz” ya da “takas edebileceğimiz” bir piyasa malıdır. Burada “küresel borcun – Gayrisafi Yurtiçi Hasılaya oranının” bana söylediği şey, dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin “zaman ve enerjimizin” muazzam bir kısmını “geleceğimizden ödünç aldığı” ve bunu geri ödeyebilecek bir büyüme olamadığıdır. Dolayısıyla bu kaybın bir yerlerden çıkması gerekiyor.”

“Peki bu kayıp nereden çıkarılabilir?

“İki seçenekleri var.”

“Ya onlara zaman ve enerjilerini /paralarını ödünç veren insanlar bunu geri alamayacaklar ki bunlar tahvil sahipleri, bankalar, dünyadaki tüm servet. Ya da halkın para biriminin değerini düşürecekler ve onlardan zaman ve enerji alacaklar ki biz buna “enflasyon” diyoruz. Dolayısıyla FED‘in yüksek faiz uygulamaya devam etmesi ya da indirmesinin bana göre hiçbir önemi yok. Bunlar sadece dikkatiniz dağıtan şeyler. Bir yerde gerçekleşmek zorunda olan bir kayıp var. Bu ya tüm bankaların çökmesi, tahvil piyasasının ve devlet borç piyasasının sıfıra inmesi olacak ya da para biriminin değerini düşürecekler ve çıkış yollarını şişirecekler. Bu da hükümette ve fiat para biriminde korkunç bir hata olan şeyi düzeltebilmek için halkların zaman ve enerjisini çalmanın bir yoludur.”

” (…) Eğer Amerika’nın diktatörü olsaydım ve istediğim her kararı alabilseydim yapacağım şey bankaları batırmak olurdu. Demek istediğim, 2008 krizini yeniden yaşıyoruz. Eğer bankaların batmasına izin vermek isteselerdi bunu o zaman yapabilirlerdi. De-dolarizasyon süreci sanırım 2008-2009’da başladı çünkü dünya, (ABD’nin) bu dünya rezerv para biriminin (USD) değerini umursamadığını fark etti. Bu dolar ağının hissedarlarını korumak umurlarında değildi ve bu yüzden bankerleri kurtardılar. Tek yol buydu ve gerçek şu ki kolay bir çıkış yolu da zaten yok.”

“Diğer yol ise her gün işe gidip gelen herkesin zamanını ve enerjisini değersizleştirmektir.”

“Bunu bir düşünün. İnsanlar neden daha geç yaşta evleniyorlar?”

“Neden daha az çocuk sahibi oluyorlar?”

“İnsanlar neden daha az konut sahibi oluyorlar?”

Çünkü beklediğimiz yaşam kalitesi için daha fazla zaman ve enerji harcanıyor çünkü paramızı değersizleştiriyorlar.”

Şimdi bu bölümü çok dikkatli okuyun ve sindirmeye çalışın lütfen.

“İnsanların evrene katkı yapmak ve kendilerini tamamlamak için harcadıkları zaman ve enerjinin değerini düşürerek bunu küresel borçların GSYİH’ya oranı bilançosunda açtıkları deliği kapatmak için kullanıyorlar.”

Ne kadar güzel bir anlatım, değil mi?

“Jack Mallers” konuya şöyle devam ediyor.

“Bu yüzden para biriminin değerini düşüreceklerini düşünüyorum. Bu durumda Bitcoin ve altının onların erişim alanının dışında kalan varlıklar olduğunu kabul etmeliyiz. Bunların değerini düşüremezler ve bu nedenle bence zamanınızı ve enerjinizi korumanın bir yoludur ve bu varlıkların muhtemelen çok iyi performans göstermesinin nedeni de budur.”

Jack Mallers’ın anlatımlarından yola çıkarak vatandaşın altın alımından acaba hangi çevreler gerçekte rahatsızlık duymaktadır, iyice bir düşünün bakalım.

Ülkenin bütçesinde kara delikleri açıp zaman ve enerjinizi çalan, sonra da Londra para piyasasına sizi “yerel halk” diye sunanlar  değil mi?

Yıllar içinde bir çok yazı yazdık ve size “zaman kavramının” büyük önemini bazen filmler bazen de kendilerini dünyanın efendileri olarak görenlerin neşriyatları üzerinden anlatmaya çalıştık. Altın ve Bitcoin benzeri sistemin ulaşamayacağı ve sizden çalamayacağı varlıkları yazdık.

Bu vesileyle yazımıza bir bütünlük katması için bazılarını tekrar hatırlayalım:

YAŞA, ÖL, TEKRAR ET

Başrolünde Amerikalı aktör Tom Cruise‘in olduğu “Yarının Sınırında” (Edge of Tomorrow) filminde dünya uzaylı istilası altındadır ve uzaylılar yenildikleri her savaştan sonra zamanı geriye alıp aynı hataları tekrar etmeden yeniden savaşmaktadırlar. Dolayısıyla bu durum onları savaşta yenilmez yapmaktadır. Yine bu savaşlardan birinde bir patlama olur, ölen dünyalı asker ile uzaylının kanı birbirlerine karışır ve zaman geriye alındığında dünyalı askerde (Tom Cruise) yeniden dirilmiş ve aynı yeteneği kazanmıştır. Yani zamanı bükebilme, geri alabilme yeteneği edinmiştir.

Ciddi mesajlar veren Hollywood filmlerinde geçen uzaylı karakterlerinin çoğu zaman hiç bir ırk, din, insan ya da inanç topluluğuna (şeytanilik hariç) bağlı olmayan küreselcileri tasvir ettiğini düşünmüşüzdür.

Yani şunu söylemek istiyoruz. Birileri adeta ülkeleri yaşatıyor, sonra öldürüyor ve sonra bunu tekrarlıyor. Tekrarlarken hatalarından ders alarak planlarını biraz farklılaştırıyorlar.

Burada yaşatıp öldürmeden kastımızın “sıcak para girişleri ve çıkışları” olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhalde.

Ümit ederiz ki bu uzun soluklu savaşta “uzaylıların kanı” ülkeyi yöneten ekibe bulaşmıştır da “zamanı geri alıp yeniden savaşa devam edebilme” ve uzaylıları yenebilme becerisini edinebilmişlerdir. (Mayıs 2018)

GELECEĞİ KURGULAYANLAR, ZAMANI DONDURANLAR

(…) Diyeceksiniz ki dünyada herşey küresel şeytanların istedikleri şekilde mi gidiyor?

Tabii ki hayır ama işler istendiği gibi gitmeyince “nasıl düzeltiliyor” meselesini 2012 yapımı “The Adjustment Bureau” (Düzeltme Ofisi) filminde izleyebilirsiniz. Türkçeye “Kader Ajanları” olarak çevrilen film “Kaderimizi biz mi kontrol ediyoruz, yoksa görünmez güçler mi bizi idare ediyor” sorusunu soruyor.

Senatoya girmek üzere olan hırslı bir politikacı karşılaştığı bir kadına âşık olmaya başladığını fark ettiği an geçmişten geliyormuş izlenimi veren şapkalı gizemli adamlar sahip oldukları zamanı dondurabilme gibi güçlerle çiftin bir araya gelmesine engel olmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu yoğun engellemeler karşısında politikacı adam ya sevdiği kadının peşini bırakıp daha önce kendisi için çizilmiş yoldan gidecek ya da “Kader”e karşı gelmek için her şeyi tehlikeye atacaktır.

Filmde politikacı sembolizmine dikkatinizi çekip “kaderi yazan” adamların şu iki repliği ile bitirelim.

“İnsanların çoğu bizim onlar için hazırladığımız hayatın patikasında yürürler. Başka yollar keşfetmekten çok korkarlar. Nadiren de olsa senin gibi biri çıkar ve önüne çıkardığımız tüm engelleri yıkar. Özgür iradenin bir lütuf olduğunun farkına varanlar, uğruna savaşmadıkları sürece bunu nasıl kullanacaklarını asla bilemeyecekler.”

“Mesele senin yere devrilmen değil, kalktığında ne yapacağın.”

Diyebilirsiniz ki “zamanı dondurmakta ne demek”, dünya bilim kurgu filmi değildir.

O zaman yukarıdaki 13. maddeyi tekrar gözden geçirmenizi rice edelim.

Zamanın gerçek sahibinin kim olduğunu biliyoruz.

Tıpkı şeytana mühlet verildiğini de bildiğimiz gibi. (Aralık 2020)

SON EKONOMİK KURŞUN

2016 yılının son aylarında dönemin Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek “Altınlarınızı yastık altında tutmayın” dediğinde şu yorumu yapmıştık:

“Çin, vatandaşlarına altın almalarını önerirken bizim Başbakan Yardımcımızın Ayşe teyzeden altınlarını bankaya koymasını istemesini pek doğru bulmuyoruz açıkçası. Özellikle Batıda zenginlerin paralarını altına çevirerek bankacılık sisteminin dışında özel kasalarda muhafaza etmeye başladığı bir dönemde, Türk insanının son ekonomik kurşunu olan altınını her şeyi ile göbekten Batı finans sistemine bağlı bankalara yatırılması bizce uygun değildir.”

(…) Onun için siz siz olun, Batının üzerimizde kurduğu askeri/finans hegemonyasına karşı elimizde tuttuğumuz son silah olan altını götürüp bankalara teslim etmeyin, elinizde tutun.

(…) Yine 2001 krizinde bu ülke politikacılarının bankaları nasıl boşalttığını da unutmayalım. Bunların bir daha tekrarlanmayacak hadiseler olduğunu sananlar yanıldıklarını anladıklarında çok geç olacaktır.

Venezuella’nın İngiltere’de tutulan altın rezervlerini nasıl çalmak üzere olduğunu tekrar hatırlatarak kamuoyu adına şu soruyu da sormuş olalım:

Bir süre önce Amerika’dan getirilen Türkiye’nin altın rezervleri şu an da ülkemiz topraklarında mı bulunmaktadır yoksa bir başka Batı başkentine mi taşınmıştır?  (Şubat 2019)

BİTCOİN, DİYANET’İN YORUMU VE DİJİTAL İSLAM DİNARI

Yanlış anlaşılmasın diye bir kez daha vurgulayalım. Dijital paranın küreselcilerin planı olduğunu, arkasında şeytani planların olduğunu 2016 yılından beri bu sütunlarda yazmaktayız.

“ABD Dolarından kaçarken küreselci şeytanların planlarına tutulmamak için bağımsız bir altın ve hatta gümüş politikası geliştirilmelidir. Yoksa 1988 yılı The Economist dergisinin kapağında resmedilen Zümrüdü Anka kuşunun boynunda zincirli altın parayı bir bakmışsınız bize altın tasma olarak geçirivermişler de ruhumuz bile duymamış.” (8 Aralık 2016, Yeni Söz)

“Tabii buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız dijital paranın görünen yüzü üzerinden yapılan finansal savaşla ilgili idi. Bilirsiniz paranın iki yüzü vardır. Hiç gözükmeyen şeytani diğer yüzü bir başka yazıda inşallah.” (18 Ekim 2017, Yeni Söz)

Ama buna “karşı” ya da “yan” sistemler geliştirecek olan devlettir ve devletin (eğer yapıyor iseler) dini kullanarak ucuz bir şekilde bu işlere yanlış tarafından müdahil olması utanılacak bir durumdur.

Bir de Diyanetin yorumunda geçen iki kelimeye dikkatinizi çekelim.

“Şu aşamada” caiz değil.

Muhtemelen Diyanetin haberi yoktur ama Bitcoin içinde taraflar arasında büyük bir savaş yaşanmaktadır. Bitcoin’in işlem hızını artırmaya çalışarak bu para biriminin daha da hızlı ve işlevsel hale gelmesini isteyenlerle güncellemelere bilerek engel olarak hızı düşük tutan ve sisteme kendi yazılımlarını monte etmeye çalışan “Blockstream” grubu arasında savaş vardır.

Özgürlükçü grup dünyadaki savaşların sebebi olarak gördükleri merkez bankalarının elinden paraya hükmetme silahını almak istemektedirler. Onlara göre para bu merkez bankaları tarafından canlarının istediği gibi şişirilmekte, bu şişkinliği zaman zaman eritmek içinde savaşlar çıkarılmaktadır.

Peki bu Blockstream grubu kimdir sorusunun cevabını bazıları şöyle vermektedir.

“Ana hissedarı Sigorta grubu AXA’nın CEO’luğunu ve Bilderberg’in başkanlığını yapmış olan Henri de Castries’dir”.

Dolayısıyla küreselciler ya Bitcoin üzerinde tam olarak hakim değildirler ya da böyle bir duygu oluşturarak Bitcoin üzerinden dünya halklarını yeni sisteme adapte etmeye çalışmaktadırlar. Tıpkı kredi almaya alıştırmadan önce halkımıza sunulan ATM kartları, ardından kredi kartları ve ardından kolayca ulaşılabilen banka kredileri silsilesi gibi.

Aslında romantizme gerek yok, Bitcoin içinde süren bu savaşı kimin kazanacağı daha savaş başlamadan bellidir. Umarız yanılırız.

Şimdi Diyanete soralım:

Bitcoin’in caiz olacağı aşama, Küreselcilerin Bitcoin üzerinde tam hakimiyeti ele geçirmelerinden sonraki aşama mıdır?  (Aralık 2017)

VAKİT NAKİTTİR

İşte son sekiz senede kaleme aldığımız bazı makalelerden kısa alıntılar bu şekilde.

Birileri geleceği kurguluyor, zamanınızı istedikleri gibi kendi ihtiyaçlarına göre hızlandırıyor ya da pandemi döneminde olduğu gibi donduruyorlar.

Sıradan insanlar bunu hep para üzerinden algılıyorlar.

Hayatını kazanma peşinde koşturulan kitleler kaybettikleri gerçek şeyin zaman ve enerjileri olduğunu ya hiç bir zaman gerçek manada anlayamıyorlar ya da anladıklarında iş işten geçmiş oluyor.

Eskiler “vakit nakittir” derken aslında konuyu çok güzel anlatmışlardır ama bu sözün gerçek manasını acaba kaç kişi anlayabilmiştir?

Biz Türkiye’de içi boş ideololojilerin, sahte gündemlerin peşinde koşturulduğumuz için Batı biliminin peşinde olduğu “zamana hükmetme çabası”, “kuantum fiziği”, “yapay zekanın şekillendireceği geleceği” tahayyül etme konusunda maalesef çok gerideyiz.

Umarız yazımızın size bir nebze faydası olmuştur ve bu vesileyle hayatınızı yeniden gözden geçirip, vaktinizin ve enerjinizin sizden nasıl çalındığını idrak etmeye bir parça vakit ayırabilirsiniz.

Farkına varacağınız şeylerle “Kader Ajanları” filmi üzerinden sizi bu sözlerle aşağılayanlara bir sürpriz yapabilmeniz dileğiyle.

“İnsanların çoğu bizim onlar için hazırladığımız hayatın patikasında yürürler. Başka yollar keşfetmekten çok korkarlar. Nadiren de olsa senin gibi biri çıkar ve önüne çıkardığımız tüm engelleri yıkar. Özgür iradenin bir lütuf olduğunun farkına varanlar, uğruna savaşmadıkları sürece bunu nasıl kullanacaklarını asla bilemeyecekler.”