Kilis kent merkezine 18 Ocak 2016 tarihinden itibaren Suriye’deki terör örgütü DAEŞ mevzilerine 81 roket mermisi atışı gerçekleştirildi. Düzenlenen saldırılarda 21 kişi hayatını kaybederken 80 kişi yaralanmıştı.
TAM İSABETLE VURULDU
Saldırıların artması üzerine Fırtına Obüsler’inin konuşlandığı Kilis sınırına geçtiğimiz Mayıs ayı başında Milli üretim Çok Namlulu Roket Atar Sistemi Sakaryalar ve İHA’lar da yerleştirildi.
24 saat havadan DAEŞ mevzileri gözetlenerek alınan koordinatlar eşliliğinde Sakarya ve Fırtına Obüsleri hedefleri tam isabet vurmaya başladı. Bu sayede hareket halinde DAEŞ bölgesindeki tüm araçlar imha edildi. Sakaryaların tam isabetle imhasında çok sayıda DAEŞ militanı ile roket bataryaları da etkisiz hale getirildi.
DEMİR KUBBE’Yİ SOLLADI
Milli Sakarya ve İHA’lar İsrail’in geliştiği ve Gazze hattında kullandığı Demir Kubbe diye adlandırılan radarlı sistemi solladı. Demir Kubbe yüzde 91 başarı sağlarken Türkiye’nin Suriye’ sınırına kurduğu sistem Dünya’da bir ilki başararak yüzde yüz imha kabiliyetine ulaştı.
700 MİLİTAN ÖLDÜRÜLDÜ
Kilis’e atılan roketlerin ardından Kilis sınırına konuşlandırılan Sakarya Obüs ve İHA’lar üçlüsü son bir ay içerisinde yaklaşık 700 DAEŞ militanını etkisiz hale getirdi. Roket üretim tesisi tespit edilerek uçaklarla imha edildi. Roket fırlatma rampalarından 126 tanesi daha atış yapılmadan anında imha edildi.
Suriye’den Türkiye’ye atış hazırlığında olduğu tespit edilen, 13 DAEŞ terör örgütü hedefi, Fırtına obüsleri ve hava harekatıyla vuruldu. Operasyonda 5 DAEŞ terör örgütü mensubu öldürüldü.
Bir süredir Türk medyasında bazı gazetelerin Türkiye’nin geliştirdiği silah sistemlerini görmezden gelerek başka ülkelerin silah sistemlerini övdüklerini, hatta bu konu üzerinden psikolojik savaş yaptıklarını konu etmiştik.
Bu konuda başı İsrail’in Türkiye’de yerleşik medyası Sözcü gazetesinin çektiği görülüyordu. Kısmet bugüne imiş. Dertlerini çözdük galiba:
Dinci IŞİD terör örgütü, aklına estikçe “Kilis’e sallayın iki roket” diyor. Roketler de adres sormuyor, Türk-Suriyeli ayrımı yapmadan şimdiye kadar 18 kişinin ölümüne yol açtı. Geçen hafta bu köşenin okurlarına Kilis’te yaşananları, devletin vatandaşını ortada bıraktığını duyurmuştum. Asker, roket atılan yere “anlık” karşılık veremiyor ya da atış yapılan yerin koordinatları yoksa “misliyle karşılık verdik” demekle, gerçekten karşılık verilmiyor, sadece top atışları yapılıyor.
Roketli saldırıların hedefi konumunda olanİsrail’e niçin şimdi bir roket düşmüyor acaba? Çünkü buna göre savunma sistemini kurmuş, roket hedefe 3 kilometre uzaklıkta imha ediliyor. İstediği kadar atsınlar, uçağı vuramazsa bile attıkları imha edilebiliyor ve böylece vatandaşını koruyor.Bizde ise ilin valisi çaresiz. Halka tek önerisi “Her an roket düşebilir. Hiç değilse öbür dünyaya abdestsiz gitmeyin” demek oluyor.
SORUMLUSU KİM?
Alçak ve yüksek irtifa hava savunma sistemleri ihtiyacı 1991 Körfez Savaşı döneminde gündeme gelmesine rağmen Türkiye adım atmadı. Savunmaya yılda 50 milyar liranın üzerinde bütçe ayıran Türkiye’nin, atılan roketleri havada tespit edip yok edecek radar ve roketsavar sistemini hâlâ kuramamış olmasının sorumlusu acaba kim?Askerin bu yönde bir talebi mi olmadı ya da istekte bulundu da hükümet mi yerine getirmedi?
IŞİD roketleri geldikçe, Türkiye sıkıştı. ABD’den İnsansız Hava Aracı (İHA), çok namlulu roketatar (HIMARS) gibi sistemlerin devreye sokulmasını planladı. Peki bunlar ihtiyacı karşılar mı? TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, gazetecilikte savunma ve güvenlik alanında uzman bir isimdi. Çakırözer,”İsrail’in elinde ‘Çelik Kubbe’ isimli başarılı bir sistem bulunuyor.İran da bu konuda çalışıyor. Savunma ve güvenlik harcamalarına çok önemli miktarda para ayıran Türkiye’nin IŞID roketlerini engelleyecek bir alçak irtifa kısa menzilli savunma sistemine sahip olmaması çok büyük bir zafiyet” diyor.
BU İŞİMİZE YARAR MI?
Saldırılara karşı ABD’den HIMARS isimli çok namlulu roketatar sistemi alımı gündemde… Bu sistemin atılan roketleri önleyemeyeceği belirtiliyor. Çakırözer de, uzmanlık alanına giren bu konuda şunları söylüyor:
“HIMARS roketleri, ateşlendiği bataryaları yok etmeye yöneliktir. Ancak atılan roketi havada engelleme kabiliyeti yok. Bu durumda sınırın öte yanından ülkemize doğru atılan bir roket söz konusu olduğunda, yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelik risk yine ortadan kalkmayacaktır.”
İhtiyacımız olan sistem, sınır boyunca kurulacak radarlarla roket atıldığı an tespit edilecek, sonra da o roketi havada yok edecek füze ateşlenecek. İsrail’de “Çelik Kubbe” işte bu işlevi yerine getiriyor.Övünç kaynağımız Aselsan, Havelsan, Roketsan ve diğer yerli şirketlerimiz bu işi yapamazlar mı? Utku Çakırözer, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun cevaplandırması istemiyle verdiği soru önergesinde,IŞİD’in Kilis’e attığı roketlerin menşeini de soruyor. Çünkü bu konuda da ülkemizi ilgilendiren önemli iddialar var.
ŞÖYLE BİR DURUM VAR
HIMARS çok namlulu roketatar sisteminin menzili 300 kilometreyi buluyor. Yani komşu ülkenin sınırının derinliklerinden ateş edilse bile bu roketatarın vurma olasılığı yüksek. Daha bir başka özelliği de
“hassas güdümlü” olması… Yani atıldığı zaman hedefi bulup vurabiliyor.
Tabii burada da hassas keşif yeteneği olan İnsansız Hava Aracı (İHA) ve F-16 keşif uçağının önemi de artıyor. Onlardan anında alınacak bilgi üzerine harekat merkezi gereğini yapabilir. Eğer zamanında harekete geçilmezse, atış yapanlar yer değiştirir, sizin attığınız da boşa gitmiş olur.
Kilis’e roket düştükçe yetkililerden sıkça “Fırtına obüsleriyle misliyle karşılık verildi” açıklaması yapılıyor. Bu durumu Emekli Hava Korgeneral Erdoğan Karakuş’a sordum. “Fırtına obüslerinin menzili 40 kilometre. Bunlar yatık mermi yollu olduğu için sütre gerisinden atıldığında hedefi vuramaz. Aynı şekilde HIMARS çok namlulu roketatar sistemi de yatık mermi yolu olduğu için sütre gerisinde yani bir engel oluşturulması halinde bunların vurulması da zor.Havan gibi değil. İşte bu engellere karşı Hava Kuvvetleri’nin önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor” diyor.
Kilisliler, siz yine valinin dediği gibi “abdestsiz dolaşmayın” yeni sistem getirilse de roketin düşmeyeceğinin garantisi yok.
Bu yazarın karın ağrılarını kısaca özetleyelim;
1- Türkiye’ye düşüyor, İsrail’e niye roket düşmüyor.
2- Niye füze savunma sistemleri almadık.
3- ABD füzesini alma İsrail füze savunma sistemini al.
4- Senin sistemlerin beş para etmez demiş.
Soru olan kısımları cevaplayalım;
1-İsrail’e niye roket düşmüyor.
YALAN…. İsrail’e zaten roket fırlatan yok. Havai fişekten biraz daha etkili ev yapımı fişekleri roket sayarsanız o başka.
(…) İsrail tüm güney bölgesini Demir Kubbeyle korurken, ABD, savunma sistemi içinİsrail’e 1 milyar dolar yardımın yansıra teknolojik destek yardımında da bulundu.
2- Niye füze savunma sistemleri almadık?
Bunun cevabı zaten çok basit. Kaynak kodlarını ve teknolojisini vermedikleri için. Donanımı alıp anahtarı başkasına veren sistemleri artık Türkiye kabul etmiyor.
3- ABD füzesini alma İsrail füze savunma sistemini al.
Burada bariz bir şekilde Türk silah pazarına girme savaşı var iki ülke arasında. Bunu sadece silah pazarına girme olarak algılamamak gerekiyor aslında. Gün geçtikçe millileşerek yabancı sistemleri devreden çıkaran Türk savunma sisteminin içine ve bölgeye yeniden yerleşmek olarak algılanmalı.
Hatırlanacağı üzere Türkiyenin Çin füzelerine yönelmesi Batı ülkelerinde paniğe yolaçmış ve alınması durumunda bu füzelerin Türkiye’de yerleşik Nato füze sistemleriyle entegre edilmesine izin verilmeyeceği söylenmişti.
4- Senin (ülkemizin fırtına obüsleri) ve ABD’den getireceğin sistemlerin (HIMARS) beş para etmez demiş.
İşte bu konu çok önemli. Çünkü Türk medyasının tersine İsrail’in Demir Kubbe sistemi Reuters ve CNN gibi İsrail kontrollü medyayı saymazsak tam bir alay konusu.
Sistemin adeta ABD’den para yutan bir kara delik gibi İsrail tarafından kullanıldığı;
ABD vergi mükelleflerinin milyonlarca dolarının ‘Demir Kubbe’ denen bir aldatmacaya harcandığı;
Bu sistemin aslında çalışmadığı;
Demir Kubbe denen milyar dolarlık aldatmacanın aslında İsrail halkına sahte bir güven duygusu aşılamak ve aynı zamanda onları teyakkuzda tutmak için kullanıldığı, fırlatılan roketlerin belli bir süre sonra havada kendiliğinden patlatılarak aslında havada füze vurmuş gibi sahte görüntüler oluşturduğu, çıkan bu tür dedikodular üzerine havada füze vurma olaylarının infrared radar görüntülerini isteyen bazı milletvekillerine ise bu görüntülerin asla verilmediği, sözde füze vurma görüntüleri ile saldırgan taraf İsrail iken propaganda ile her daim İsrail saldırı altında imiş gibi bir görüntü oluşturularak ABD’den bu sistemi geliştirme adı altında devasa para yardımları alındığı açıktan dile getirilmektedir.
İşte Sözcü gazetesi yazarının çaktırmadan bize pazarlamaya çalıştığı sistem bu. Peki niye bu kadar çaresizce Türk silah pazarına saldırıyorlar? İşte cevabı;
İsrail’in büyük Türkiye pişmanlığı ve korkusu!
İsrail İç Güvenlik Servisi’nin raporu, İsrail’in Türkiye ile ilgili savunma sanayi ve insansız hava aracı pişmanlığını ortaya koydu.
Haber 7’de yer alan habere göre; İsrail’in savunma sanayindeki gelişmelerine ve bu konudaki değerlendirmelerine yer verilen İsrail’in i-hls.com sitesinde yer alan İsrail İç Güvenlik Servisi raporunda oldukça ilginç bilgilere yer verildi.
Raporda özellikle Türkiye ile bozulan ilişkiler sonrası savunma alanında yaşanan ticari kayıplara da dikkat çekildi.
(…) Güney Afrika İsrailli savunma firmaları için beyaz rejimin sona ermesiyle önemli ve büyük bir pazar haline geldi. Ancak o bölgede de İsrail savunma firmalarının rakipleri var.
‘İSRAİL’İN EN BARİZ RAKİBİ TÜRKİYE’
En bariz rakibi ise Türkiye.Türkiye milyar dolarlık silah sistemi satışları ile ve bundan daha fazlası bir potansiyel ile savunma sanayi alanında İsrail için dipsiz bir çukur gibi.Hindistan pazarı ve Türkiye pazarı, İsrail savunma şirketleri için önemli bir pazar niteliği taşısa da iki ülke ilişkileri her şeyin önüne geçiyor.
‘TÜRKLER KENDİ SİLAHLARINI KENDİ ÜRETMEYE KARAR VERDİ’
Kötü ilişkiler İsrail savunma sanayisine zarar veriyor. Türkler sadece İsrail sistemlerinin alınmasından vazgeçmediler, aynı zamanda kendi silahlarını kendileri üretmeye karar verdiler.
Bu karar bize önemli uyarılarda bulunuyor. Silah üretimi sadece silah üretim şirketlerinin ticari iştahından kaynaklanmıyor. Bu Türkiye’nin politik kararı.Türk şirketleri bulduğu her alanda rekabet ediyor.
‘SADECE TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEDİK, TÜRKİYE’Yİ PAZARIMIZA ORTAK ETTİK’
Türk havacılık şirketinin yan kuruluşu Türk Teknik, İsrailli Bedek Havacılık’la direkt olarak rekabet halinde…
Türk havacılık şirketi şu anda 3000 personel çalıştırıyor. Ancak önümüzdeki yıllarda bu sayı artacak. Şirket çok hızlı bir şekilde etkinliğini artırdı. Amerikalı şirketlerle havacılık ve motor alanında işbirlikleri yapıyor. Böylece bir operasyon merkezi oluyor. Maliyetleri düşürüyor.
Türk şirket aynı zamanda bir savaş uçağı modernizasyon üssü olarak görülüyor.
Her alanda Türk pazarını kaybetmekle kalmıyoruz. Kendi pazarlarımıza da Türkiye’nin girmesine meydan veriyoruz.
Amerika ise Türkiye’ye bu alanda destek veriyor bunu ticari bir faaliyet olarak görüyor.
Hatırlarsanız 28 Şubat’ın paşaları tank modernizasyonu adı altında milyonlarca doları birkaç İsrail şirketine aktararak batmakta olan bu şirketlerin batmasını engellemişlerdi. Hatırlatalım;
2 FABRİKA PARASI GİTTİ
Yakup Evirgen’e göre tüm bu alımlar ve iş birliği uygulamaları genellikle Türkiye’nin aleyhine işletildi ve bugün de birilerinin çıkıp İsrail’le yürütülen projelerin aleyhimize işletilmediğini ispatlaması gerekiyor. Evirgen iddiasını şöyle örneklendiriyor: “Mesela yurt içinde yapılması mümkün olan M-60 Tank modernizasyonun niçin İsrail’de yaptırıldığı, modernizasyon için ödenen meblağın anormal yüksek olup olmadığı, bu iş için iflasın eşiğindeki bir İsrail firmasının niçin seçildiği, modernizasyonu süresinde tamamlamayan firmaya yaptırım uygulanıp uygulanmadığı hususları açıklanmaya muhtaç konulardır. Türkiye’nin tank modernizasyon programları için bugüne kadar ayırdığı kaynağın, kendi tankımızı yapacak fabrikayı 2 defa kurmaya yetecek miktarda olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.”
İSRAİL’LE 20 YILLIK SAVUNMA PLANI YAPILDI
150 milyar doları bulan 20 yıllık bir savunma alım planı yapılan dönemde, F-5 Uçak modernizasyonu, M-60 Tank modernizasyonu ve İnsansız Hava Araçları (Heron) alımları, ortak deniz ve hava tatbikatları, İsrail Hava Kuvvetlerine sağlanan hava eğitim imkânları, mayın detektörü ve benzeri pek çok alım gerçekleştirildi. (…)
EVİRGEN: SİLAHLARI KENDİMİZ ÜRETİRDİK
İsrail ile gerçekleştirilen askeri iş birliği uygulamaları ile her birine milyon dolarlar ödenen savunma alımlarının hemen hemen tamamının 28 Şubat sürecine denk gelmesinin tesadüf olmadığını kaydeden Savunma Ekonomisi Uzmanı Evirgen, İsrail firmalarından temin edilen mal ve hizmetler için ödenen bedellerin de inceleme konusu yapılması gerektiğini belirtti. Evirgen şunları söyledi: “Söz konusu süreçte yapılan alımların arşiv belgeleri mercek altına alınmalıdır. Bu bilgiler ortaya çıkarıldığında görülecektir ki; 28 Şubat süreci öncesinden başlayarak devamında İsrail’e akıtılan milyar dolarları bulan kaynaklar, ulusal sanayimize aktarılsa yatırıma dönüşse idi, bugün hâlâ dışalıma konu edilen pek çok askeri teçhizatı üretiyor olurduk.Örneğin bugüne kadar geciktirilmiş olan modern tank (ALTAY) projemiz çoktan realize edilmiş olurdu. Böylece Leopard tankları için Almanya’ya, M-60 serisi tanklar için ABD”ye ve İsrail’e sürekli para akıtmak zorunda kalınmazdı.Bütün bu yaşananlara ilave olarak, o dönemde medyaya yansıyan bilgiler içinde 150 milyar doları bulan 20 yıllık bir savunma alım planı da var. 28 Şubat sürecinde yapılan bu alım planını, o dönemin Genelkurmay yetkililerinin emir ve onayları olmadan kim yapabilir?”
Görüldüğü üzere tankta yaptıklarının benzerini şimdi füze sistemlerimizde yapmak istiyorlar. Ve işte bizim silah sistemlerimizi ve ülkemizi aşağılayarak İsrail silahlarını ülkemize pazarlamaya çalışan o gazetenin sözde sahiplerinin sahipleri;
İSRAİL BÜLTENİ GAZETE SÖZCÜ’NÜN İSRAİL İLE OLAN KARANLIK İLİŞKİLERİ. İSRAİL DEVLETİNİNİ YAPTIĞI MAVİ MARMARA SALDIRISI SONRASI ÜLKEMİZDEN KOVULAN İSRAİL BÜYÜKELÇİSİNİN SON ZİYARET VE DAYANAK NOKTASI.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Gaby Levi’nin Sözcü Gazetesi’ne gizli bir ziyaret düzenlediği ortaya çıktı. Hükümet karşıtı yayınlarıyla bilinen Sözcü Gazetesi’nin imtiyaz sahibi Burak Akbay ile gazeteci babası Halit Ertuğrul Akbay’ın Mavi Marmarabaskınından ötürü Türkiye-İsrail ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Gaby Levi ile gizli bir toplantı yaptığı ortaya çıktı. Akit Gazetesi’nin haberine göre İsrail Büyükelçisi Gaby Levi ile Sözcü’nün patronu Akbaylar’ın 10 Kasım 2010 tarihinde saat 12:00 sularında Sözcü Gazetesi’nin İstanbul Sefaköy’deki binasında iki saat süreyle görüştüğü öğrenildi. Toplantıda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki “One minute” çıkışıyla doruğa çıkan Türkiye-İsrail diplomatik gerginliğiyle ilgili gelişmelerin değerlendirildiği ifade edildi.10.09.2011
Şimdi buradan soralım. Türkiye İsrail’den bu gerçekte çalışmayan ‘Demir Kubbe’ sistemlerini satın alırsa bu gazetenin sözde patronları İsrail’den ne kadar komisyon alacaktır?
Kendi ülkeni satmanın bedeli kaç milyon dolara tekabül etmektedir?
Bir de küçük not: Ruhunuzla birlikte pazarladığınız şeyin adı ‘Demir Kubbe’ olarak geçiyor ‘Çelik Kubbe’ değil. Hiç olmazsa elinize tutuşturulan yazıları bir kere okuyup kontrol edin… CHP milletvekili silah uzmanının uzmanlığı işte bu kadarmış…