İslâm topraklarının siyasi haritalarını değiştirmeye yönelik İran-Irak Savaşı ve 1991’de 1. Körfez Harbi ile başlatılan sürecin ABD ve Rusya’nın bölgeye dönük hamleleri ile sürüyor. İki ülkenin ‘Kürt görünümlü Ermeni Devleti’ kurma konusunda anlaştıkları, bu kapsamda da PKK, PYD/YPG ve DAEŞ’i desteklemeyi sürdürmeleri için Türkiye-ABD arasındaki gerilimi büyüttüğü dile getiriliyor.
AMAÇLARI ERMENİ DEVLETİ KURMAK
ABD’nin Esed’in iktidardan uzaklaştırılmasını engelleyerek mezhep ve etnik kavgalar ile iç çatışmayı büyütmeye çalışıyor. Rusya ile de anlaşan ABD, tıpkı Rusya gibi DAEŞ’i bahane ederek PKK, PYD ve YPG’ye silah, istihbarat ve insani ihtiyaç malzemeleri desteği veriyor. Her iki ülkenin de hepsi Kürt görünümlü ateist Ermeniler ile kandırılmış Kürtlerden oluşan iki örgüte sağlanacak imkânlarla Irak ve Suriye’den koparılacak topraklarda ‘Kürt görünümlü Ermeni Devleti’ kurarak Türkiye’nin Ortadoğu ile karasal irtibatını koparmaya çalıştığı biliniyor.
ABD, DAEŞ’İ DESTEKLEMEYE DEVAM EDİYOR
2006’da İngiltere ve ABD’nin ortak kararı ile kurulan ve hâlen CIA tarafından yönetilen batının maşası terör örgütü DAEŞ’in Kilis’e yönelik saldırıları devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kilis’e atılan roket mermilerinin ardından sürekli DAEŞ’le savaştığını iddia eden ABD’ye DAEŞ mevzilerinin istihbaratını aktardı. Hava şartlarının son iyi ve net olmasına rağmen ABD’nin ise hava şartları gerekçe göstererek operasyon yapmaması Amerika’nın kirli niyetini bir kez daha gözler önüne serdi.
TÜRKİYE: SURİYE’DE KARA GÜCÜ KULLANIRIZ
Bir yanda batılıları DAEŞ ve PYD saflarında savaşmak üzere gönderilirken, diğer yandan da Rusya ve ABD terör örgütlerini Türkiye’ye karşı kışkırtıyor. Yıllardır PKK ve uzantıları PYD/YPG’nin Türkiye’ye yönelik saldırıları devam ederken şimdi de DAEŞ’te saldırtılıyor. DAEŞ’e en büyük hedeflerinin Türkiye olduğuna dair hutbeler okutuluyor. Gelişmeler üzerine Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Gerekirse gerek DAEŞ ya da diğer terör gruplarına yönelik Suriye’de kara gücü kullanırız” açıklaması dengeleri değiştirmesi bekleniyor.
ABD’NİN ‘JAVELİN VERMEDİK’ YALANI
Times gazetesi ile France 24 kanalı sivil giysileri ve PYD/YGP üniforması karışık teröristlerin sadece Amerikan kuvvetlerinin kullandığı 4 adet M4 karabina saldırı silahı, bir M2010 keskin nişancı tüfeği, bir M249 hafif makineli silah ve bir adet çoklu bomba atar Milkor M32 bulunduğuna dair görüntüler yayınladılar. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, sosyal medyaya düşen bir fotoğraf üzerine Suriye’nin kuzeyinde SDG ve YPG’ye Javelin antitank füzeleri verdiklerine ilişkin iddiaları “Orada YPG ya da şu andaki misyonumuzun parçası olan diğer güçlere Javelin füzeleri vermedik” diyerek yalanlamış olmasına rağmen, sadece ABD özel kuvvetlerinde yer alan silahların PKK’nın uzantısı teröristlerin elinde bulunması, ABD’nin hiçbir sözüne güvenilemeyeceğini bir kez daha gözler önüne serdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby de geçtiğimiz günlerde defaten yaptığı açıklamalarda, ülkesinin PYD’ye verdiği silahlarla ilgili Türkiye’nin kaygılarını anladıklarını ancak, ‘DAEŞ’e karşı etkin bir biçimde mücadele eden bu grupları uygun bir biçimde desteklemeye devam edeceklerini söylemişti..
BAŞBAKAN: SURİYE’DE KARA GÜCÜ KULLANIRIZ
Al Jazeera’ya konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin uluslararası mutâbakatı tercih etse de, eğer gerekirse Suriye’ye tek başına kara gücü gönderebileceğini belirtti ve ‘Aslında BM tarafından alınan çok sayıda karar var DAEŞ ile mücadele konusunda. Dolayısıyla gerek nefsi müdafaa gerek DAEŞ ya da diğer terör grupları ile mücadele perspektifinden bu kararlar şimdiden bize meşruiyet sağlıyor’ dedi.
‘PKK ile gelecekte tekrar görüşmeler yürütmeyi düşünüyor musunuz? Böyle bir olasılık var mı?’ sorusuna ‘Hayır’ cevabı veren Başbakan, Teröristlerle diyalog kurmak mümkün değil. Daha önce de onlarla diyalog kurmamıştık. Onlar tarafından verilen bir taahhüttü. Ancak PKK silahı bırakma ve terör eylemlerinden vazgeçme yönündeki taahhütlerini yerine getirmedi. Şu an Türkiye’de teröre son vermeden bu sürecin yeniden başlaması söz konusu değil. Türkiye’nin tüm kentleri, köyleri ve dağları terörden arınıncaya kadar operasyonlarımız devam edecek” diye konuştu.
“SURİYE’Yİ SURİYELİLERE BIRAKIP GİT”
“Beşşar Esed’e söyleyeceğiniz tek bir cümle olursa ne olurdu” şeklindeki soruya “Suriye’yi Suriyelilere bırakıp git” diye cevap veren Başbakan Davutoğlu, “Mısır ile yakınlaşma çabalarınız oldu mu? Bunun için şartlarınız nedir” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Bizim ilkelerimiz var. Diğer ülkelerin ilkelerine de saygı duyuyoruz. Seçilmiş bir başkanı görevden uzaklaştırmak kabul edilir bir mesele değil. Türkiye’de de çok sayıda askeri müdahaleler olmuştu. Adnan Menderes de bu şekilde idam edildi. Türkiye’de hiç kimse her hangi bir ülkede yapılan bir darbeyi destekleyemez. Bizim tavrımız bu. Siyasi tutuklamalara karşıyız. Mısırlı kardeşlerimizin iç meselelerini çözmelerini umut ediyoruz. Siyasi tutukluların meselesi hallolursa ve hayat normalleşirse Mısır ile ilişkiler düzelir. Mısır’ın insan haklarına saygı duymasını istiyoruz.”
RUSYA’DAN KÜSTAH AÇIKLAMA:
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Ankara’nın Osmanlı’yı yeniden canlandırmak istediğini ama İmparatorluk’un sonunun ne olduğunu unuttuğunu söyledi. Zaharova verdiği mülaktta, ‘Türk yönetimi Osmanlı İmparatorluğu’nun eski gücünü geri getirmek istiyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. En azından Türk yönetimini politikasının tüm bileşenleri böyle bir tablo ortaya koyuyor. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz’ ifadesini kullandı.
YARIM KALAN HESABI KAPATMAK İSTİYORLAR
Osmanlı Devleti’nin parçalanırken kendi Bolşevik Darbesi ile meşgul olan Rusya’nın yeterli pay alamaması ve ABD’nin henüz efendi olarak tayin edilmemiş olması nedeniyle bölge Fransız ve İngilizler tarafından tasarlanmıştı. Baştan bu yana kanka durumundaki Rusya ve ABD’nin yeni hamlesi bölgenin tümünü rahatsız ediyor.
Bütün planları yeniçağın en önemli küresel aktörü olmakta olan Türkiye’nin önünü kesmek için yaptığı görülen ABD Rusya ittifakının tohumlarının nasıl edildiğinin izini Güneri Civaoğlu’nun yazısında bulmak mümkün.
İşte Güneri Civaoğlu’nun 15.10.2014’de Milliyet gazetesindeki yazısı:
YÖNETMEK ÖNGÖRMEKTİR
Birinci Körfez Savaşı… Amerikan kuvvetleri karargâhı olarak kullanılan otelin bir odasında çok iyi Türkçe konuşan subayı dinliyorum.
Subay duvarda asılı olan haritada avucunu gezdirerek dehşet içinde dinlediğim açıklamalar ediyor:
“Savaş bitecek. Amerikan kuvvetleri çekilecek. Bıraktığı silahlar Kuzey Irak’taki Kürtlerin eline geçecek.
Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek.Ya vermeyeceksiniz ve savaşacaksınız ya da toprak vereceksiniz.”
Kulaklarıma inanamıyordum.
“NATO, iki ülkenin müttefik olduğu, Türkiye-Amerika dostluğu” gibi laflar geveliyorum.
Hiç oralı olmuyor…
Bir randevum daha vardı…
Başka bir odaya aldılar.
Gene duvarda asılı büyük bir Ortadoğu haritası.
Ve iyi Türkçe konuşan bir başka rütbeli subay.
O da avucunu Kuzey Irak ve Güneydoğu Türkiye üzerinde dolaştırıyor.
Bir önceki subayın anlattıklarını hemen hemen aynen tekrarlıyor.
O subaya da “NATO, Türkiye, Amerika dostluğu/müttefikliği” gibi kırık dökük bir şeyler söylüyorum.
Hiç oralı değil:
“Ya toprak vereceksiniz ya da vermemek için savaşacaksınız.”
* * *
“Bunlar saçmalıyorlar” deyip geçmem mümkündü ama “randevunun” gelişimi, olayı ciddiye almamı gerektiriyordu.
Dönemin Suudi Arabistan Büyükelçisi -AK Parti hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı- Yaşar Yakış yanımda ABD Büyükelçisi’ni aramıştı ve benim için randevu rica etmişti.
Daha sonra ABD Büyükelçiliği’nden cevap geldi.
Onların bildirdiği saatte “karargâh” olarak kullanılan otele gittim.
Ve yukarıda anlattığım iki ayrı subayla üst üste görüştürüldüm.
Bu durumda “Amerikalı subayların saçmaladıklarını” mı düşünürsünüz, yoksa “hesaplanmış, tartılmış söylemlerin medya aracılığıyla Türkiye’ye duyurulmak istendiğini” mi?
Bana göre hâlâ “ikinci görüş” geçerli.
Bunları yazdığımda ABD’den bir “tekzip”, bir “yalanlama”, bir “düzeltme”, bir “açıklama” gelmedi.
Oysa…
O sırada çalıştığım SABAH gazetesi, Hürriyet’le başa baş satıyordu.
Birinci sayfadan yayımlanmıştı.
Görülmeyecek ya da görmezden gelinecek bir küçük gazete haberi değildi.
ABD’nin “Sükût ikrardan gelir” söylemini hatırlatan bu suskunluğu Ankara’ya bir mesaj/uyarı izlenimini vermişti.
“Haber/analiz” büyük yankı yaptı.
Aradan 23 yıl geçti.
Hâlâ zaman zaman bazı yazılarda o günkü satırlarım “referans” gösteriliyor.
Bana da hâlâ en çok yöneltilen soru bu olay oluyor.
***
Türkiye’nin güneyini ve doğusunu saran ateş çemberi bana ABD kuvvetleri karargâhının bulunduğu otel odalarında dinlediklerimi hatırlattı.
Amerika’nın Birinci ve İkinci Körfez savaşlarından çekilirken bıraktığı silahlar bir şekilde PKK’nın da eline geçti.
Şimdi…
Senaryoya bir sayfa daha eklenmekte.
PKK’nın bir uzantısı olan PYD’ye “Kobani’de, IŞİD’e karşı kullanması için silah veriliyor. Hatta Kuzey Irak Yönetimi’nin başındaki Barzani tarafından bu silah trafiğinin kurulduğu” açıkça söylenmekte.
Elbette Kobani halkının IŞİD tarafından kıyılmasını vicdan sahibi kimse kabul edemez.
Ama…
Öte yandan parça parça özerk bölgelerle “birleşmiş Kürt devletinin” oluşma süreci de bir gerçek.
Türkiye bu yeni süreci, “barış sürecine hız kazandırarak” birlikte yol aldırırsa belki şu söylemi de doğrulamış olur:
“Yönetmek öngörmektir.”