Haberi unutmuş olabilirsiniz, biz unutmadık. Açıklama neresinden baksanız dini, siyasi ve sosyolojik anlamda sakatlıkların ötesinde şirk içermekte. Biz o kısmı geçiyoruz. Sonuçta gayipten haber alabilen, ABD ve İsrail’e Mehdi’nin gelişini engelleyebilecek bir güç atfeden bu beyefendi ile ilahiyatçılar uğraşsın. (Mehdi inancının İslamda yeri olup olmadığı konusuna ise hiç girmiyoruz) Bizim konumuz siyasi etkileri.
2009 yılında yapılan bu açıklamadan sonra ne oldu. Suriye iç savaşı patlak verdi. İran hangi tarafta yer aldı. Mehdi’nin yer alacağı tarafta mı? Hadi onu da geçelim ve 2013 yılının Ocak ayından bir hatırlatma yapalım.
Müslüman ülkeler birleşip İslam ordusunu kurdu ama İran panik içinde AB-ABD ve Rusya ile uzlaşıp soluğu Vatikan’da aldı.
Hüccetul İslam, “Mescit Camii” İranlı gazete “Haber Online”da yazdığı makalesinde Arap baharından sonra Ortadoğu’nun açık bir şekilde “Arabistan yönetimindeki Sünni blok” ve “İran yönetimindeki Sünni dışı gruplara” ayrıldığını ve Sünni olmayan bütün varlıkların İran’ın koruması altında olduğunu vurguladıVatikan ve Papaların çok eskiden, Safeviler döneminden ve özellikle Şah Abbas zamanından beri İran’la ilişki içerisinde olduklarını yazan İranlı Şii yetkili, bu ilişkinin kültürel boyutlarına da değindi.İranlı yetkili, Hıristiyanların özellikle Katoliklerin Ortadoğu’ya Hıristiyanlığın başlangıç noktası olduğu için çok farklı baktıklarını ve Hristiyanlığın Ortadoğu’da varlığını sürdürmesine çök önem verdiklerini hatırlatarak “Onlar İran’a bölgede Hristiyanlığı bitirmek isteyenlerin karşısında duracak tek güç olarak biliyorlar, Gerçek de budur” dedi. İran’ın eski Vatikan büyükelçisi aynı zamanda Şii bir din adamı olan Hüccetul İslam Muhammed Mescitcamii “Hristiyanların açısından onları savunabilecek tek güç İran’dır” dedi.
Site, Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Marlin Halifa’nın değerlendirmesini örnek göstererek , Avrupalı parlamenterlerin Suriye ve Lübnan ziyaretlerinden sonra yaptıkları değerlendirme sonrasında Hizbullah’ın Hristiyanların varlığını koruduğunu dile getiriyor. (…)
Dikkat çekici olan bir diğer şey ise şu: Lübnan’ı ziyaret eden Avrupalı ve Fransız parlamenterler görüşmelerinde Hizbullah ve Lübnan ordusunun IŞİD ve Nusra Cephesi gruplarına karşı koyabilecek güce sahip olduklarını ve bu meseleye dair duydukları güveni sık sık dile getirdi.Fransızların gelişen bu ilgileri, Lübnan’daki Avrupalı diplomatların izlenimleri ile de kesişmeye başladı. Sınırdaki köylerde yaşayan insanlar ile bir araya gelen bu diplomatlardan biri (”Suriye’nin Dostları” topluluğuna üye bir ülkenin diplomatı) Lübnanlı bir siyasetçiye, Hizbullah’ın bölgede ve sınırda bulunmasından dolayı insanların duydukları güven ve memnuniyete şahit olduğunu anlattı. Diplomata verilen cevap şöyleydi: Oranın insanları Hizbullah’a güvendikleri gibi Lübnan ordusuna da güveniyorlar; fakat ordunun askeri kararlarını yöneten ”siyasi kararlara” güvenmiyorlar.
Suriye’de Rus ordusuna karşı çıkmayan İran’ın bir Müslüman ordusuna tepkisine bakalım.
Hani Suudilerin sütten çıkmış kaşık olduğunu filan düşünmüyoruz yanlış anlaşılmasın ama İran’ın Hristiyanlarla her daim ittifak yapıp Müslümanlara tehditler yağdırması çok göz açıcı doğrusu.
Sn. Hamaney bu sıra PR işleri ile meşgul. İki ülke askerleri denizde hırsız-polis oynarken dini lider artık Mehdi’nin gelişinden bahsetmez oldu.
Belki de Mehdi’nin siyahi bir başkan suretinde gelerek İran’ı içine düştüğü zorluklardan çekip çıkardığını düşünüyor. Yada Mehdi’nin yerine Haçlılarında aynı işi gördüğünü düşünmekteler.İran’ın ortaçağ kilisesi papazlarına her geçen gün biraz daha benzeyen Ayetullahlarına Allah akıl fikir versin diyor ve Mehdi’nin dünyaya geliş tarihi konusunda yeni bir güncelleme beklediğimizi de ayrıca belirtiyoruz.