Diyanet İşl.Bşk’nı İran’da, Cumhurbaşkanı Suud’da. İran-S.Arabistan idam yarışında…

2016 yılına çok güzel başladık. Zaten zor geçeceği belli olan bir yılın ilk günlerine İslam coğrafyası idamlar, elçilik yakmaları vb ile başladı. Suudi Arabistan ve İran uzun zamandır vekalet savaşlarına Arap yarımadası üzerinde devam ediyorlardı. Yeni yıl ile birlikte bu savaşı yeni bir safhaya taşımaya kararlı gözüküyorlar. Uzunca bir süredir Suudi Arabistan ve İran’da olanları sitemizde analiz ediyoruz. Tekrar etmemek babından hatırlamak isteyenler için bazı analizlerimizin linklerini verelim.
Suudi Arabistan analizlerimiz:
 
Bu analizleri okuduysanız zaten gelişen son olaylar sizin için sürpriz olmamıştır. Bu bağlamda İran’ın ne yapmaya çalıştığına bakmakta fayda var.
Ambargolarla sistemi tıkanan İran, nükleer silah yapmayı da bir türlü başaramayınca sonunda teslim bayrağını çeker ve Batı ile antlaşma yapar. Zaten gerçekte İslam dünyasına bakışlarında pek bir düşünce farkları yoktur ama yeni ortadoğu projesinin kokusunu alıp batıdan da muhtemelen yeni Pers imparatorluğunu kurma sözünü alınca hemen masaya oturup antlaşmayı imzalar.

Sonuçta ABD Afganistan’da Sünni Taliban’ı ve Irak’ta Sünni Saddam’ı devirerek iyi niyetini İran’a göstermiştir ve özellikle de Irak’ı altın tepside İran’a sunmuştur. Batının isteği açıktır. İslam dünyasını parçalamamıza yardım et. Çünkü ‘Arap Baharı’ hiçte istedikleri gibi gitmemiş ve baharın yaşandığı her yerde İslami duyarlılığı olan yönetimler iş başına gelmiştir. Bu yüzden önce bahar tekrar kışa çevrilir ve ardından iç yıkım için en uygun olan Haşhaşilerin devamı İslam dünyasının içindeki çıban başı İran devreye sokulur. Bahreyn, Lübnan, Yemen, Irak, Suriye ve Şii nüfusu olan her ülke İran tarafından karıştırılır.
Yeni durum haliyle en çok Suudi yönetiminin zoruna gider. Yıllarca can ciğer oldukları ABD yönetiminin aldığı yeni konum yüzünden önce bir Rusya’yı yoklarlar.

Telegraph gazetesinin haberine göre, istihbarattan sorumlu olan Suudi Prens, Putin’le görüşmesinde ‘Petrol konusunda nasıl Rus-Suudi ortaklığı sağlayabileceğimize bakalım. Hedefimiz küresel piyasalarda petrolün fiyatının sabit kalabilmesi için üretim miktarı ve fiyat belirlenmesi olmalı. Rusya’nın ayrıca İsrail’den Kıbrıs’a kadar Akdeniz’de petrol ve gazla ilgilendiğini de biliyoruz. Rus doğalgaz hattının Avrupa için öneminin de farkındayız. Bununla rekabet etmekle ilgilenmiyoruz. Bu konularda işbirliği yapmak istiyoruz.’ Gazete, Suudi Prens’in Amerika’nın onayıyla konuştuğunun anlaşıldığını da yazıyor.

Rusya’dan fayda gelmeyeceğini gören Suudi Arabistan Türkiye’ye yönelir. Bu arada kral Abdullah’ın ölümü ve yerine kral Selman’ın geçmesi bu geçiş sürecini daha da hızlandırır. Eski günahlar eski kralın üstüne yıkılır ve yeni dönemin perdesi açılır. Hedef yeni ağabey Türkiye’dir. Bu konuları hızlı geçiyoruz daha önce defaatle yazdığımız için. Sonuçta İran’ın batı emriyle Türkiye’yi çevrelemeye çalışan tutumu ortadadır. Türkiye ise zaten bölgede yeni oyun kurucudur ve son olarak bölgenin yeni ağası rolüne soyunan Rusya’nın uçağını nerede ise naklen yayında düşürerek yaptığı şov sonrasında bunu kanıtlamıştır. İran ise muhteşem çalışan propaganda makinalarının bile artık gizleyemediği şekilde Suriye’de büyük kayıplar vermektedir. En büyük kaybı ise maskelerinin Suriye’de iyice düşmesi ile artık İslam dünyasında kendilerine yönelen öfke ve nefrettir. Son olaylar neticesinde Batı destekli Türkiye’yi çevreleme operasyonuna karşı Türkiye İslam ülkeleri ordularını birleştirme hamlesini Suudi Arabistan üzerinden yaparak İran’a ve Batıya çevreleme politikasının nasıl yapıldığını gösterir. Tıpkı daha önce Türkiye’yi çevrelemeye çalışan İsrail’e Arap Baharını ele geçirerek Akdeniz havzasını nasıl çevreleyebileceğini gösterdiği gibi.

Bu arka plandan sonra gelelim son günlerin öne çıkan olaylarına:
2015 yılının son günleri; Diyanet İşleri Başkanı İran’ı ziyaret ederken   Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan ziyaretindedir.

Daha birkaç gün önce İran’ın yaptığı balistik füze denemesinin BM kararlarını delmek anlamına geldiğini söyleyen ve yaptırım uygulamaktan bahseden ABD bir anda fikir değiştirir ve ambargo kararından vazgeçer.01 Ocak 2016
Bu ziyaretler ve kararların hemen ertesinde Suudi Arabistan idamları gerçekleştirir. Diyanet İşleri Başkanı İran’da çatışma ortamını yumuşatmaya çalışırken Suudi Arabistan kendi vatandaşı olan Şii aktivisti asarak böyle bir sürece karşı olduğu mesajını verir. 02 Ocak 2016

İran ise Tahran’da Suudi Arabistan elçiliğinin göstericiler tarafından yakılmasına göz yumarak diplomatik misyonların korunmasının bulundukları ülkelerin garantisinde olması gerçeğini tarih boyunca bir türlü kanıksayamadığının güzel bir örneğini verir.

İran gerilimi tırmandırmaya devam eder.

Sadece kendi ülkesinde değil uydusu haline gelmiş Irak’tan da benzer haberler gelmeye başlar.  Zaten Başika’ya Türk askeri intikali sonrası ‘da Irak İran resmi görüşünü yansıtan mesajlar vermişti.

Olayların ertesi günü gazetelere düşen haber ise Suudi Arabistan’ın Türkiye’den alacağı büyük miktarda askeri zırhlı araç alımları hakkındadır.

Diyanet İşleri Başkanının gerilimi düşürme adına çıktığı gezilerde İran’ın ardından Suudi Arabistan’a yapacağı gezinin artık pek bir manası kalmamıştır.

Suudi Arabistan’ı Bahreyn ve Sudan takip ederken, BAE’de ilişkilerinin seviyesini düşürür.

İşin diğer bir traji komik tarafı ise Rusya’nın bugün gelen arabuluculuk teklifidir. Petrol üretiminde en büyük iki rakibinin birbirlerini boğazlamasından en hoşnut olacak ülkelerin başında gelecek olan Rusya’nın arabuluculuk teklifi ile taraflar masaya oturur ise o masadan sadece kan çıkacağı gün gibi aşikardır.

Düşen petrol fiyatları ile ekonomisi zora giren Rusya’yı memnun edecek en büyük gelişme bu krizin daha da büyüyerek petrol fiyatlarını artırması olacaktır. Türkiye’nin bu işe karışması Rusya’nın hoşuna gitmeyecektir. Nitekim Rus Sputnik ajansı bunun işaret fişeğini atmıştır.

Yukarıda ki haberle ‘olaya girersen mezhepsel olarak içini karıştırırız’ mesajı verilmektedir Türkiye’ye.

Her ne kadar Türkiye’nin böyle mesajları almayacağını bilselerde Rusya bu kartı uzunca bir  süredir oynamaya çalışıyor.
Diğer yandan Türkiye, Suudi Arabistan’ın süreci kabile  devleti tavrıyla yönetmesine izin vermeyeceğini hükümet sözcüsü aracılığıyla ve diplomatik bir dille kamuoyu ile paylaşır. Netice de daha çok kısa bir süre önce Mısır’da Suudi Arabistan’ın Türkiye karşıtı darbeci Sisi’ye nasıl tam destek verdiği hafızalarımızdadır. Bu destek şu anda biraz sınırlandırılmış gözükse de halen sürmektedir. Dolayısı ile Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişkisi tıpkı İran’la olduğu gibi çok dikkatli bir şekilde yürütülmelidir. İran’ın yarısının Azeri Türkü olduğu da her daim akılda tutulmalıdır.

Ve gelelim finale:
Suudi Arabistan’ın finanse ettiği darbeci general Sisi’nin Mısır’da ki paravan mahkemeleri İhvan üyelerine verilen idam kararlarına yapılan itirazı kabul etti.
04 Ocak 2016

Bir başka deyişle Türkiye’nin gönlünü hoş tutacak bir karar aldırtıldı Mısır’a. En azından şimdilik.

Bugün gazetelere düşen bir başka haber ise Müslümanlara yeni harita çizen Batıya mesaj niteliğinde idi. Eğer anlayabilirlerse…

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanı Zeynel Abidin Türkoğlu devam eden kadastro çalışmaları ve tapu arşivleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. (…) Tapu arşivleme çalışmalarının da devam ettiğini belirten Türkoğlu arşivlerinde 3 bin 494 tapu ve tahrir belgesinin olduğunu söyledi. Arşivlerinde bulunan belgeleri araştırmacıların hizmetine sunduklarını söyleyen Türkoğlu “Türkiye’den ve dünyadan çok sayıda araştırmacı buraya geliyor.

Amerikalı, İngiliz, İtalyan araştırmacılar çalışma yapmak için geliyorlar.

Osmanlı’ya karşı en fazla ilgiyi Japon araştırmacılar gösteriyor.Türk araştırmacılardan daha fazla Japon araştırmacılar belgeleri araştırmak için müracaat ediyorlar. 1847 yılına kadarki belgeler araştırmacıya açık, ancak 21 Mayıs 1847 yılından sonraki belgeler araştırmacıya kapalı. 21 Mayıs 1847 yılından sonra mülkiyet arazisi rejimine geçiliyor. Özel kayıtları sadece yetkilisini ilgilendirir” ifadelerini kullandı.Tapu Kadastro arşivinde 26 ülkenin tapu kaydının bulunduğunun altını çizen Türkoğlu, şunları söyledi: “Osmanlı coğrafyasının hakim olduğu yerlerin tapuları Türkiye Devleti’nin elinde. Bu tapuları ilgili devletlere sorunlarını çözmek için veriyoruz. Makedonya’ya verdik, Yunanistan’la olan problemini bu tapu kaydı ile çözüyor. Libya’ya verdik, Tunus ile sorununu çözüyor. Kudüs’ün tapusu var. Filistin devletinin yetkililerine verdik. En son Kıbrıs’ın tapusunu yetkililerine verdik. Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna Hersek, Kosova, Balkan bölgesindeki ülkelerin tamamın tapusu Türkiye’de mevcut.”(…) Belgeleri depolardan Turgut Özal çıkarttı 1980’lere kadar arşivciliğin depoculuk mantığı ile gerçekleştiğinin altını çizen Türkoğlu, “1984’te Turgut Özal’ın talimatı ile depolar açılarak tasnifleme çalışması başlıyor, 2004’e kadar da devam ediyor. 2004’ten sonra bu belgeler araştırmaya açılıyor, ancak zamanla belgeler yıpranmaya başlıyor. Bu sebeple 2007’de restorasyon atölyesini kurduk ve restorasyon atölyesinde belgeleri tedaviye başladık. 2010’lardan sonra belgeler dijital ortama geçirildi” diye konuştu.

(Yeni Şafak gazetesi)