Aslında ipuçları zannedilenden çoktu. Bütün dünya bir çatışma içine girmişken İngiltere’nin olağanüstü sessizliği dikkat çekiyordu. Bu sessizliğin ardından sürpriz bir kararla AB’den ayrıldılar. Oysa Türkiye – İngiltere arasında da yine sessiz ve derinden giden bazı ilişkiler vardı.
Medyamızın yanlış tercüme yüzünden safa saf İngiltere şok oldu diye çevirse de “shock and awe” ifadesi aslında “ani ve acımasız bir biçimde saldırarak düşmanı etkisiz hale getirmek” anlamına geliyordu. Daily Mail gazetesinde haberin veriliş tarzı ise atlanmıştı; “Ani ve acımasızca düşmanı etkisiz hale getirme. ABD ve İngiliz askerleri Türk ordusu ile birlikte hava, kara ve denizde büyük bir tatbikat yaptı.” Katılan diğer ülkeler haberin dördüncü satırında ancak yer bulabilmişti. İngiliz gazeteleri aslında Türkiye ile beraberiz demeye getiriyorlardı sanki.
Dikkat çekici bir başka nokta ise Brexit’in hemen öncesinde İngiltere’nin AB’den ayrılma tartışmalarının en üst seviyeye çıktığı günlerde Türkiye’nin de AB ile ipleri koparma noktasına geldiğini hatırlatalım. Yani AB’nin doğusu ve batısında yeralan iki ülke eşzamanlı olarak AB ile yollarını ayırmayı tartışıyor, dönemin İngiltere başbakanı ise “Türkiye AB’ye 3000 yılında girer diyerek” Türkiye-AB ilişkisine son noktayı koymaya çalışıyordu.
Neticede İngiltere AB’den ayrıldı ve bu ayrılış geçtiğimiz günlerde İngiltere Başbakanı tarafından tarih verilerek deklare edildi.
Star gazetesinde 27 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan mülakatında ise İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi Moore ilginç şeyler söylüyordu.
“Biz Türk tarafının bu projeyi bir ileri aşamaya götürebileceği adımların atılmasını sağlayabiliriz. Türkiye’nin T-FX savaş uçağı projesi devasa ve çok sofistike bir proje. Bizim için de etkileyici.(…)
İkincisi daha derin bir gerekçe, böyle projeler iki ülkenin başka türlü geliştiremeyeceği askeri bağlar kuruyor. Biz de NATO ortağıyız ve böyle projelerle bu ortaklığımızın köklerini daha derine indirme imkanı buluyoruz.(…)
Tabiî böyle bir projeyi başarıyla sonuçlandırabilmek için en alttaki teknik elemanlardan, en üstteki Cumhurbaşkanlığı seviyesine kadar bir güven inşa etmeniz gerekiyor. Bugün dostunuz olan bir ülke ile sadece dost olduğunuz için böyle bir projeye soyunamazsınız. Gelecek 25-30 yıl boyunca bu ülkenin sizin ihtiyaç duyduğunuz teknolojiyi, uzmanlığı sağlayıp sağlayamayacağından, siyasi ve stratejik ortak olup olmadığından emin olmanız gerekir. Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki ortaklık böyle güçlü bir ortaklık.(…)
Şu iki konuda garanti verebilirim; Türkiye diğer potansiyel ortaklarla karşılaştırıldığında olabilecek en liberal, açık fikirli ve içten tutumu Birleşik Krallık’tan görecek. En fazlasını, en sağlamını Birleşik Krallık verecek.Çünkü bu sadece bir teknoloji paylaşımı, ticari ortaklık değil, aynı zamanda stratejik ortaklık.Daha geniş stratejik ortaklığımız kapsamındaki işbirliğimiz (terörle mücadele ve PKK ile mücadele gibi) ve diğer konulardaki hassasiyetlerimiz de buna dahil. Ayrıca bu proje başka askeri ortaklıklara da yol açacak.”
Ve geçtiğimiz günlerde bu konu ile alakalı görüşmeler basına yansıdı:
(…) CEO’su Warren East başkanlığındaki heyetle Ankara’da temaslarda bulunan Rolls Royce’nin, ilk Milli Jet TF-X‘in motor tasarımı ve üretimine talip olduğu kamuoyuna sızmıştı. CEO East, önce Başbakan Binali Yıldırım’la, ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la basına kapalı birer görüşme gerçekleştirmişti. O görüşmenin ayrıntıları ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre Rolls Royce, Milli Jet’in motor üretimine talip olurken, Ankara’nın üzerinde hassasiyetle durduğu, ‘ortak üretim’, ‘bilgi-teknoloji transferi’ ve ‘üçüncü ülkelere satış’ dahil tüm hakların Türkiye’de bulunmasını içeren bir teklif önerdi.
(…) Türkiye, 2020 yılında seri üretim aşamasına geçilmesi, 2023 yılında ise ilk uçuşunu yapması hedeflenen Milli Jet TF-X’i, İngiltere’nin onayı aranmaksızın istediği üçüncü ülkeye satabilecek. (…) Türkiye daha önce, Milli Helikopter ATAK’ın üçüncü ülkelere satışında sıkıntı yaşamıştı. ATAK helikopterlerin motoru İtalyan Agusto’dan sağlanmış, ancak motor bloğunun bazı parçalarının Washington’da sertifikalandırılmış olması nedeniyle, üçüncü ülkelere satışta ABD’den kaynaklanan sorunlar ortaya çıkmıştı. (…)
Rolls Royce firması ile görüşülmesine itirazımız yok tabii olarak. Türkiye çıkarları ne gerektiriyorsa yapacaktır ve bu firmanın dünyanın en iyi motor üreticisi bir iki firma arasında olduğunu da biliyoruz. Ama burada bir hatırlatma yapmayı da görev addediyoruz.
Küresel şeytanların olacakları her daim önceden “tahmin edebilen” dergisi “The Economist” in 2015 yılı kapağı:
Yukarıdaki kapakta görüldüğü gibi yerde hız denemesi yapan jet motorlu araçlardan birinin üstüne İngiliz markaları yazılmış. Tam motor kısmının üzerinde “Rolls Royce” yazıyor. Ama aracın tekerleğinin patlak olduğu gözüküyor. Ya da batan İngiltere’nin batan markaları mı desek?
Yani dememiz o ki pazarlık yaparken dikkat etmek, batan şirketlere fazla para yatırmamak ya da pazarlığı çok sıkı tutmak gerekir.
Malumunuz olduğu üzere 28 Şubatçılar batmak üzere olan İsrail savunma şirketlerine tank vb modernizasyon projeleri vererek bu şirketleri kurtarmışlardı.
İngiliz firmalarının önümüzdeki günlerde işleri çok zor olacak. Türkiye bu dönemi kazıklanmadan, teknoloji transferi yoluyla büyük bir kazanca çevirebilir. Eğer pazarlık yapan bürokratlarımız İngilizlerin diplomasi, kelime oyunu ve hile konularında dünyanın bir numarası olduğunu akıllarının bir köşesinde her daim tutabilirlerse.
Devamı: http://www.yenisoz.com.tr